Kullanıcı Oyu: 2 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Münazara örneği-3

Konu: Toplum mu sanatkârı yetiştirir, sanatkâr mı toplumu yetiştirir? Savunulan tek Toplum sanatkârı yetiştirir.

(Aşağıya münazaranın bir bölümü alınmıştır.)

Sayın Jüri üyeleri, değerli arkadaşlarım,

Tezimin doğru olduğunu savunmaya sanat ile sanatkâr ke­limelerini açıklayarak başlayacağım. Sanat, seçilen bir konu­da tek ve en güzel eseri ortaya koyma çabasıdır. Edebiyat, re­sim, müzik, tiyatro ve mimarlık güzel sanatların başlıcalarıdır. Fuzuli’nin Leylâ ile Mecnun'u, Baki'nin Karnim Mersiyesi, Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ı Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi ve Yahya Kemal'in Süleymaniye'de Bayram Sabahı adlı eser­leri, Türk edebiyatının kendi alanlarında tek ve en üstün sa­nat eserleridir. Sanatkâr ise, kendi alanında tek ve en mü­kemmel eseri ortaya koyan şahsiyet demektir.

Biz, bu saydığım sanat eserlerinde sanatkârın şahsında Türk toplumumun yüzyıllardan beri yaşadığı maceralı hayatı görüyoruz. Fuzulî'nin eserinde sevginin derinliğini, Baki'nin eserinde servet ve ihtişamının içindeyken bile faniliğin ve ölü­mün hüznünü okuyoruz. Şeyh Galib'in eseri Hüsn ü Aşk'ta mutlak güzelliği elde etmek için uzun ve maceralı bir yolculuğa çıkarken, Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesinde hürriyet, vatan ve millet kavramlarıyla duygulanıyor ve heyecanlanıyo­ruz. Süleymaniye'de Bayram Sabahı adlı şiirden ise, şahsiye­timizin, milletimizin tarih ve kültür değerleri ile oluştuğunu anlıyoruz.

(….)

Dil, tarih, kültür toplumun malidir, toplum bunları ortaya koyar. Sanatkâr da toplumun ortaya koyduğu bu değerleri eserinde bir malzeme olarak kullanır, onları işler, geliştirir ve bir sanat eseri olarak yeniden ortaya çıkarır. Böylece toplum, sanatkâra eserini meydana getirmek için malzeme verir, ona imkân hazırlar, dolayısıyla toplum, sanatkârı yetiştirir.

Güzel sanatlardan birisi üzerinde tek ve en güzel eseri or­taya koyabilmek için derin bilgiye, geniş kültüre ve güçlü bir iradeye sahip olmak gerekir. Sanatkâr bunları tek başına ve kendi kendine çalışmasıyla elde edemez. Bilgi elde etmek için toplumsal bir kurum olan okula gitmeye, kültür elde etmek için milletinin tarihine uzanmaya ve güçlü bir iradeye sahip ol­mak için de kendisinden önce yetişmiş büyük sanatkârların ve örnek şahsiyetlerin hayatlarını incelemeye mecburdur. Sa­natkâr bu kaynaklardan elde ettiği bilgileri kendi şahsiyetin­de toplayan, değerlendiren ve onlardan yeni yeni eserler orta­ya çıkaran kimsedir.

Bir an için karşı tezi savunan arkadaşların düşüncelerinin doğru olduğunu kabul edelim ve diyelim ki, "Sanatkâr toplumu yetiştirir." Peki, o zaman bu sanatkârın kendisi nasıl ve nerede yetişir? Gökten zembille mi iner? Anasından sanatkâr olarak mı doğar?

Toplumdaki büyük sanatkârları madem toplum yetiştirmi­yor, onlar kendi kendilerini yetiştiriyorlar, öyleyse karşı tezi savunan arkadaşlarıma soruyorum:

Siz niçin toplumsal bir kurum olan okula geliyorsunuz? Evi­nizde kendi kendinize çalışıp niçin ünlü bir yazar, başardı bir müzisyen ve değerli bir mimar olmuyorsunuz?

(….)

Karşı tezi savunan arkadaşlar, "Sanatkâr önce kendisini yetiştirir, sonra da gelir toplumunu, milletini yetiştirir." Diyorlar. Bu düşünceye göre içinizden sanatkâr olmak isteyenlerin, bu günden tezi yok, hemen Arabistan çöllerine veya Afrika ormanlarındaki mağaralara gitmeleri gerekir. Hâlbuki biz sa­natkâr olmak isteyenleri Arabistan çöllerine, Afrika ormanla­rındaki mağaralara değil, Avrupa'ya, Amerika'ya ve buralar­daki üniversitelere ve akademilere gönderiyoruz. Laboratuarda deney yapmadan bir kimya mühendisinin, hastanede ameliyat yapmadan bir cerrahî doktorun yetişmesi nasıl mümkün değilse, toplumun duygulan, düşünceleri ve dertleri içinde yoğrulmadan, onlarla beslenmeden büyük sa­natkârların yetişmesi de mümkün değildir.

"Marifet. İltifata tâbidir." diyen bir atasözümüz vardır. Bu atasözü, marifetli bir eser ortaya koyan sanatkârın daha da ilerlemesi ve gelişmesi için iltifat görmesi, ilgi görmesi gerekti­ğini anlatır, Buna göre toplum, sanatkârın meydana getirdiği eseri ne kadar benimser, ona ne kadar sahip çıkarsa, sanat­kâr da o kadar heveslenir, umutlanır ve daha güzel eserler meydana getirme gücünü kendisinde bulur. Buna karşılık, toplum sanatkârın eserini kendisine yabancı bulur, onu reddeder ve sanatkârı kendi eseri ile baş başa bırakırsa, o sanat­kârda daha güzel eserler meydana getirme arzusu kalır mı? Artık ona başarılı olma umudunu kim verebilir? Dünyaca ünlü ressam Leonardo da Vinci (Vinsi) ölüm döşeğinde, artık dünyanın bütün renklen gözlerinin önünde soluklaşmaya başladığı sırada, yanındaki krala hitaben: "Sızın ve halkınızın sayesinde yaşadım gördüm ve çizdim." demiştir.

Hayır, arkadaşlar, hayır bir sanatkâr, toplumdan koparak tek başına çalışması veya sadece Tanrı’nın lütfü ile meydana gelmiş bir varlık değildir! Büyük sanatkârlar, toplumun içinden, işte bu sıralardan, sizlerin aranızdan yetişmişlerdir. Yarının büyük sanatkârlarını simalarınızda şimdiden görür gibi oluyorum

Nezih Duyar, 6 Ed-B, No: 1721 Eyüp Lisesi, 1975

(Recep Duymaz, Uygulamalı Kompozisyon Bilgileri)

 

İLGİLİ İÇERİK

MÜNAZARA NEDİR?

MÜNAZARA ÖRNEĞİ

MÜNAZARA HAKKINDA BİLGİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi