Kullanıcı Oyu: 2 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bir münazara örneği:

Konu: Toplummu sanatkârı yetiştirir, sanatkâr mı toplumu yetiştirir?

Savunulan tez: Toplum sanatkârı yetiştirir. (Aşağıya münazaranın bir bölümü alınmıştır.)

 Sayın Jüri üyeleri, değerli arkadaşlarım,

Tezimin doğru olduğunu savunmaya sanat ile sanatkâr kelimelerini açıklayarak başlayacağım. Sanat, seçilen bir konuda tek ve en güzel eseri ortaya koyma çabasıdır. Edebiyat, resim, müzik, tiyatro ve mimarlık güzel sanatların başlıcalarıdır. Fuzulî'nin Leylâ ile Mecnun'u, Baki'nin Kanunî Mersiyesi, Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ı, Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi ve Yahya Kemal'in Süleymaniye'de Bayram Sabahı adı eserleri, Türk edebiyatının kendi alanlarında tek ve en üstün sanat eserleridir. Sanatkâr ise, kendi alanında tek ve en mükemmel eseri ortaya koyan şahsiyet demektir.

Biz, bu saydığım sanat eserlerinde sanatkârın şahsında Türk toplumunun yüzyıllardan beri yaşadığı maceralı bayatı görüyoruz. Fuzuli’nin eserinde sevginin derinliğini, Baki'nin eserinde servet ve ihtişamının içindeyken bile fâniliğin ve ölümün hüznünü okuyoruz. Şeyh Galib'in eseri Hüsn ü Aşk'ta mutlak güzelliği elde etmek için uzun ve maceralı bir yolculuğa çıkarken, Namık Kemal'in Hürriyet Kasidesi'nde hürriyet, vatan ve millet kavramlarıyla duygulanıyor ve heyecanlanıyoruz. Süleymaniye'de Bayram Sabahı adlı şiirden ise, şahsiyetimizin, milletimizin tarih ve kültür değerleri ile oluştuğunu anlıyoruz.

(...)

Dil, tarih, kültür toplumun malıdır, toplum bunları ortaya koyar. Sanatkâr da toplumun ortaya koyduğu bu değerleri eserinde bir malzeme olarak kullanır, onları işler, geliştirir ve bir sanat eseri olarak yeniden ortaya çıkarır. Böylece toplum, sanatkâra eserini meydana getirmek için malzeme verir, ona imkân hazırlar, dolayısıyla toplum, sanatkârı yetiştirir.

Güzel sanatlardan birisi üzerinde tek ve en güzel eseri ortaya koyabilmek için derin bilgiye, geniş kültüre ve güçlü bir iradeye sahip olmak gerekir. Sanatkâr bunları tek başına ve kendi kendine çalışmasıyla elde edemez. Bilgi elde etmek için toplumsal bir kurum olan okula gitmeye, kültür elde etmek için milletinin tarihine uzanmaya ve güçlü bir iradeye sahip olmak için de kendisinden önce yetişmiş büyük sanatkârların ve örnek şahsiyetlerin hayatlarını incelemeye mecburdur. Sanatkâr bu kaynaklardan elde ettiği bilgileri kendi şahsiyetinde toplayan, değerlendiren ve onlardan yeni yeni eserler ortaya çıkaran kimsedir.

Bir an için karşı tezi savunan arkadaşların düşüncelerinin doğru olduğunu kabul edelim ve diyelim ki, "Sanatkâr toplumu yetiştirir." Peki, o zaman bu sanatkârın kendisi nasıl ve nerede yetişir? Gökten zembille mi iner? Anasından sanatkâr olarak mı doğar?

Toplumdaki büyük sanatkârları madem toplum yetiştirmiyor, onlar kendi kendilerini yetiştiriyorlar, öyleyse karşı tezi savunan arkadaşlarıma soruyorum:

Siz niçin toplumsal bir kurum olan okula geliyorsunuz? Evinizde kendi kendinize çalışıp niçin ünlü bir yazar, başarılı bir müzisyen ve değerli bir mimar olmuyorsunuz?

(...)

Karşı tezi savunan arkadaşlar, "Sanatkâr önce kendisini yetiştirir, sonra da gelir toplumunu, milletini yetiştirir." diyorlar. Bu düşünceye göre içinizden sanatkâr olmak isteyenlerin, bu günden tezi yok, hemen Arabistan çöllerine veya Afrika ormanlarındaki mağaralara gitmeleri gerekir. Hâlbuki biz sanatkâr olmak isteyenleri Arabistan çöllerine, Afrika ormanlarındaki mağaralara değil, Avrupa'ya, Amerika'ya ve buralardaki üniversitelere ve akademilere gönderiyoruz. Laboratuvarda deney yapmadan bir kimya mühendisinin, hastanede ameliyat yapmadan bir cerrahi doktorun yetişmesi nasıl mümkün değilse, toplumun duyguları, düşünceleri ve dertleri içinde yoğrulmadan, onlarla beslenmeden büyük sanatkârların yetişmesi de mümkün değildir.

"Marifet, iltifata tabidir." diyen bir atasözümüz vardır. Bu atasözü, marifetli bir eser ortaya koyan sanatkârın daha da ilerlemesi ve gelişmesi için iltifat görmesi, ilgi görmesi gerektiğini anlatır. Buna göre toplum, sanatkârın meydana getirdiği eseri ne kadar benimser, ona ne kadar sahip çıkarsa, sanatkâr da o kadar heveslenir, umutlanır ve daha güzel eserler meydana getirme gücünü kendisinde bulur. Buna karşılık, toplum sanatkârın eserini kendisine yabancı bulur, onu reddeder ve sanatkârı kendi eseri ile baş başa bırakırsa, o sanatkârda daha güzel eserler meydana getirme arzusu kalır mı? Artık ona başarılı olma umudunu kim verebilir? Dünyaca ünlü ressam Leonardo da Vinci (Vinsi), ölüm döşeğinde, artık dünyanın bütün renkleri gözlerinin önünde soluklaşmaya başladığı sırada, yanındaki krala hitaben: "Sizin ve halkınızın sayesinde yaşadım, gördüm ve çizdim." demiştir.

Hayır, arkadaşlar hayır, bir sanatkâr, toplumdan koparak tek başına çalışması veya sadece Tanrı'nın lütfü ile meydana gelmiş bir varlık değildir! Büyük sanatkârlar, toplumun içinden, işte bu sıralardan, sizlerin aranızdan yetişmişlerdir. Yarının büyük sanatkârlarını simalarınızda şimdiden görür gibi oluyorum.

  Duymaz, Recep. Uygulamalı Kompozisyon Bilgileri, Seda yayınları, İstanbul, 1985, s. 298-300

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi