12 Kasım 1970
Kardeşim efendim,
Mektuba ayrılıklardan şikâyetle başlayalım. Her sabah Tercüman'ın dost sayfalarında tatlı sesinizi kâh bir sabah duası gibi içli ve inanmış, kâh bir isyan çığlığı gibi gür ve erkek-çesine, kâh şafak gibi pırıltılı duymak olmasa tesellisiz bir hicranın karanlıklarına gömülürdüm. Teşekkür ederim. "Ma vecebe aleyna" eda edildikten sonra kelama agaz eder, derim ki, yazılarından aldığım haz ne kadar derin olursa olsun uzaklığının acısını unutturamamaktadır. Vatandaş olarak bahtiyar, ağabeyin olarak müftehir, dostun olarak müştekiyim vesselam.
Bilmem Hisar manzur-u biraderaneleri oluyor mu? Ekim sayısında Türk nesrinin ihtişamlı mazisine dokunmuş, bu maziyi yad etmiş, Türk Dil Kurumu'nun dilimizi ne korkunç duruma soktuğunu anlatmağa çalışmıştım. Bu arada Mehmet Çmarlı'nm "Halkımız ve Sanatımız" adlı kitabını da muhabbetle selamlamayı vicdanî bir borç bilmiştim. Yazı, hiç beklemediğim bir "tepki" uyandırdı. M. Nazım, Tercüman'm İnci'sinde (6 Ekim 1970) fakiri haketmediği iltifatlara garketti. Aynı safda dövüşen insanların birbirine saldırmaları izahı güç bir davranış. Önce "yarı dostane" bir cevap karalayıp Çınarlı'ya yolladım. {Hisar1 a. demek istiyorum.) Sonra bir kardeş kavgasına girişmenin ne kadar abes olacağını düşünerek yazının basılmaması için mektup yazdım. Muzlim hayatımın biricik şerefi, biricik zevki, biricik manası Türkçenin müdafaasıdır. Tanrı yıldızlarla oynayan bir çocuk, şair kelimelerle. Kelimeler benim rüyam ve hakikatim. Belli ki M. Nazım benden tek yazı okumamış. Tamsa severdi diye düşünüyorum. Ben de kendilerini, o uykuda yazılmışa benzeyen karalamasından değil, (varsa) kitaplarından tanımak isterdim. Tercüman senin gazeten. Gerek irfanına, gerek vicdanına itimadım sonsuzdur. Cevap yayınlansın mı? Yoksa M. Nazım'a -delalet-i biraderaneleriyle- takdim edilmesi kâfi midir? Davayı hakemliğinize terk ediyorum. Yakında Konya'ya sefer arzusundayım. Bayramdan sonra İstanbul'da olacağım.
Hasret ve muhabbetle gözlerinizden öperim, kardeşim efendim.
JurnallI, İletişim Yayınları, İstanbul 1993, s. 172-173