Gezi
Bir insanın gezip gördüğü yerlerle ilgili olarak bilgi, gözlem ve izlenimlerini anlattığı yazılara gezi yazısı denir. Gezi türü, gezginci kişilerin, gördükleri yerleri, bu yerlerin ilgi çeken yönlerini görmeyenlere iletmek ve anlatmak gereksiniminden doğmuştur. Tarih, coğrafya, sosyoloji ve diğer bilim dallarında başvurulacak en önemli kaynak sayılırlar. Birçok ünlü gezgincinin gezi yazıları sayesindedir ki bugün bilinmeyen, gezip görmediğimiz yerler hakkında geniş bilgiye sahip olabiliyoruz.
Bir gezi yazısı şu özellikleri taşımalıdır:
1. Gezip görülen yerlerin doğal yapısı, çevresel özellikleri, coğrafî konumu tanıtılmalıdır.
2. Sosyo-ekonomik yapısı incelenmelidir.
3. Kültür yaşamı incelenmelidir.
4. Din, ahlak, gelenek ve göreneklerin gösterdiği özellikler gözlenmelidir.
5. Tarihsel anıtlar, sergi ve fuarlar, fabrikalar gezilip görülmelidir.
6. Çalışma ve eğlence yaşamı birlikte incelenmelidir.
7. Eğitim ve öğretim durumu, spor faaliyetleri araştırılmalıdır.
8. O yerin politik durumu, jeopolitik konumu belirtilmelidir.
9. Görülen şeyler hakkında yoruma dayalı bir yazı yazılmalı ve bir sonuca ulaşılmalıdır. 10. Sade, akıcı ve zevkle okunan bir anlatıma yer verilmelidir.
TAYMİS KIYILARINDA
Bir resim midir, diye gözlerimi uyuşturuyorum. Yapılmış kadar güzel bir kız, havuz kadar hendeseli bir nehir ve bir bibloya benzeyen kayığın içinde, oturmuş bir erkekle ayakta küreğe tutunmuş bir kadın, ikisi de hemen şimdi fırçadan çıkmış gibi, hepsinde, her şeyde rahat ve zevk, bir genç kız dudağından gülüyor.
Kır ve ev, bütün İngiliz saadeti bu iki kelimenin içindedir. Sessiz ağaçlar arkasında yeşil, sarı, mavi bengalovlar, çimenler üstünde karı koca, baba kız, oğlan ve kız kardeş en seçme erkek ve dişi cinsi, kimi kayıkta, kimi tenis ağı arkasında, kimi hamakta: Bu bir yağlı boya resimler sergisi, bu bir hayal parçası!
Otların içinde hususî renkli bir ot, böceklerin arasında hususi biçimde bir böcek, tutulamayan bir top, altı yaşında bir çocuğun bütün oyunları onlara hoş geliyor.
Bizim eski bayramlarda çocuklarımızı üç gün avutamayan salıncaklara, İngiliz kırlarında, her gün ak saçlı çiftler biniyor.
Mesut olmak için yaşam felsefesini basitleştirmekten ve kolaylaştırmaktan daha doğru ne olabilir? İngiliz nüktesi denen şey bile ciddînin keyifleşmesinden ibarettir. Bu nükte, Fransa'da karışmaya başlayarak doğuya bilmece hâline gelir.
İngiliz, en iyi dinlenen ve yaşam felsefesi insanı en çok kıskandıran olgunlaşmış adamdır.
Bir güneyli veya doğulu oluştukça, yaşam, ona zevk verecek hassalarından sıyrılmaktadır. Güneyde ve doğuda, yaş, yalnız beyaz kıl veya buruşukla değil, somurtuşla ölçülebilir.
Kaç gündür gezdiğim yerlerde Anglo-Sakson yaşam sanatının sırrını arıyorum.
Çit, çimen, çiçek... iki üç yüzyıllıktır. Kökleri kalınlaşan çayırlar, bazı şatolarda, ayak basıldıkça, yay gibi oynarmış.
Ahmediye ve Muhammediye masallarında cennet, işte bu Henley yolu üstündeki İngiltere olarak betimlenmiştir. Şimdi bana yeşil manzara, otlayan bir koyundan evvel, sırt üstü güneşlenen bir İngiliz'i hatırlatıyor.
Üstünde insan yürütülen çimen yalnız İngiliz adasında bulunur.
Eğer toprağın bir çeşit yosunlanmasına benzeyen bu yeşillik su ile yapılmak lâzım gelseydi, imkânsızdı. Onun için hava on beş gün yağışsız geçerse, İngilizler:
- Kuraktan yanıyoruz, derler.
Ve bir yüzyıl, bu adanın üstüne yağan altın yağmuru beş seneden beri dindi. İngiltere'nin, Mac Donalt'ın gözlüğü altından ne için şaşkın bakındığını hangi neden daha iyi anlatabilir?
Osmanlı rahatı, bağdaş kurup çubuk tüttüren bir sarıklıda gösterilirdi. İngiliz rahatı, çime-
ne yatıp bacasını tüttüren conbulda temsil olunabilir.
Şimdi bu bacaklardan çoğu, bedestandaki Osmanlı çubuğundan ve mezar taşından sonra, ölümü en çok anımsatan şeyler olmuştur.
Dumansız baca, nefessiz hançere, kalp vurmayan göğüs, nabız atmayan bilek gibi...
Falih Rıfkı AT AY (Gezerek Gördüklerim)