KÜTAHYA ÇİNİLERİ
Çiniciliğin Kütahya'ya hangi tarihte geldiğini kesin olarak belirten metinlerden mahrum bulunuyoruz... Evliya Çelebi, kitabının «Kütahya Şehri» bölümünde «... Kâse ve filicam (fincan) ve maşraba ve gözeleri (cezve) ve çanak ve tabaklan bir diyara mahsus değildir.» demekle Kütahya'daki bu Türk sanatına işaret etmektedir.
Evliya Çelebi, bize Kütahya çinileri hakkında açık bilgi vermemektedir. Ancak on yedinci asır başlangıcında, İznik' tekiler kadar mükemmel olmamakla beraber Kütahya'da çini yapılmakta olduğunu biliyoruz.
Gerek Kütahya, gerek İznik çinilerinin İslâm medeniyetiyle ilgili olduklarına ve bu medeniyetle yurdumuza geldiklerine asla şüphe yoktur. İslâm medeniyetiyle yurdumuza giren çiniciliğe Selçuklar çeşni, vermişler; Türkler de gerek renk, gerek şekil itibariyle çiniciliği, sanatın en yüksek zirvesine çıkarmışlardır. Bu suretle İran . Arap sanatı olan çinicilik, Türk'ün eşsiz sanat zevki ve İstidadı sayesinde çok kısa bir zaman içinde bir Türk sanatı halini almıştır.
Kütahya çinisinin özelliği, bilhassa renklerdeki ahenk, tazelik ve metanettir. Fıstık yeşili, koyu mor, ebegömeci rengi, kobalt mavisi, yeşil zeytin rengi, siyah, firuze mavisi, menekşe rengi, koyu al, gök mavisi en fazla kullanılan ve muvaffak olan renklerdir. Bu renkler çok defa beyaz, mor ve bazan da siyah zemin üzerine kullanılır. Desen itibariyle en fazla sürümü olan gül, sümbül, nilüfer, lâle, karanfil, kır çiçekleri; testi, kandil, kayık gibi eşya; geyik, kuş gibi hayvanlardır...
Kütahya camilerinden Ulu ve Yeşil camilerde güzel çiniler vardır. Son zamanlarda kurulan Kütahya müzesindeki çiniler, Türk'ün sanat kudretini belirten ölmez eserlerdir.
Sadrettin KARANAKÇI