Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MEHMET AKİF VE ÇANAKKALE

Çanakkale Savaşlarını destanlaştıran pek çok şiir yazılmıştır tarihimizde. Fakat zihinlerde en faz­la yer edeni; şüphesiz "Milli Şairimiz Mehmet Akif'in, "Çanakkale Şehitlerine" ithaf ettiği şiiridir. Araştırmacı-yazar Latif Çelik arşivlere dayanarak bu konuda ilginç bir iddiada bulunuyor ve Mehmet Akif’in meşhur "Çanakkale Destanı" şiirinin önemli bir bölümünü savaş sırasında bulunduğu Berlin'de yazdı­ğını söylüyor.

Akif, 1914 yılı sonlarına doğru Berlin'e gelir. Osmanlı ordusunun Çanakkale'de zor şartlar altında savaştığını düşündükçe üzüntüsü daha da artmaktaydı. Kaldığı mütevazı otelde ve bulunduğu diğer mekânlarda Akif in aklı hep Çanakkale'de, Mehmetçikle beraberdi, işte bedenen Berlin'de olsa da hayallerinde birlikte dolaştığı yan yana bulunduğu askerimiz için 1915 Ağustosunda dosyasına "Ça­nakkale Destanının satırlarını dökmeye başladı. Berlin'deki arkadaşları Ömer Lütfi ve Eşref Edip, okudukları bu şiiri çok beğendi ve Akif i tebrik etti. O gece Mehmet Akif, Berlin'deki Türk öğrencilere ilmin önemini ve Osmanlının ilim adamalarına olan ihtiyacını vurgulayan heyecanlı bir konuşma yaptık­tan sonra şiirini okudu. 21 Ağustos 1915'te Berlin Postanesinden İstanbul'a telgraf şeklinde gönderilen şiir, "Sebil-ül Reşad" dergisinde yayınlandığında halk arasında büyük yankı uyandırdı. Şiirin Sulta­nahmet Camii önünde hatipler tarafından binlerce insana okunması halkın moralini yükseltti. I. Dünya Savaşı'nda pek çok farkı cephede Akif in ifadesiyle; "yedi düvele" karşı mücadele veren milletimizin, aslında morale o kadar ihtiyacı vardı ki. Bu şiirin yankıları sayesinde Mehmet Akif, Osmanlı coğrafya­sında daha yakından tanınmaya başlandı.

Mehmet Akif bugün neslimizin çok daha yakından tanıması gereken simalar arasındadır. Devleti, vatanı ve milleti için ömrü boyunca hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bu aziz insanın ruh dünyasını ve eserlerini tanımaya, tanıtmaya her zamankinden fazla ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Biz, Akif'e ve onun gibi yüreği vatan, millet sevgisiyle yoğrulmuş düşünce semamızın yıldızlarına sığındıkça aslında; özümüze, kendimize yaklaşmış olacağımız da bir hakikattir.

Teşkilat-ı Mahsusa, Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı yıllarındaki haber alma örgütüydü ve Mehmet Akif de bu teşkilatta faaliyette bulunmuştu. Hakkındaki pek çok şeyi yeni yeni öğrendiğimiz "Eşref Kuşçubaşı" teşkilatın lideri konumundaydı. Devletimiz ve milletimizin üzerine titrediği Hicaz'da, hareketlenme başlamıştı. Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in isyana kalkışması üzerine Devlet, Kuşçubaşı'yı görevlendirdi. O da yakın arkadaşı Mehmet Akif i alarak 1916 yılı başlarında Hicaz çöllerine İbn-i Suud ve İbn-i Reşid gibi bölgenin önde gelen insanlarını Osmanlı Devleti'ne sadık kalmaları hususunda uyarmaya gitti. Eşref Kuşçubaşı ve Mehmet Akif, neredeyse bir yıldır süren Çanakkale Savaşı’nda ordularımızın zafer müjdesini ve düşmanın yarımadayı terk ettiği haberini Arabistan topraklarında, Şam-Medine arasındaki El Muazzam istasyonunda telgraf başında öğrendi. Eşref Bey'in bizzat Harbi­ye Nazırı Enver Paşa'dan aldığı şifreli telgraf gözlerini yaşarttı. Düşman, Gelibolu'dan çekiliyor, ordu­nun Balkan faciasından bu yana rencide olan gururu Çanakkale Boğazı'nın geçilmezliği ile yeniden şeref kazanıyordu. Berlin günlerinden bu yana yüreği Çanakkale'deki Mehmetçiklerle birlikte atan Mehmet Akif, "İstanbul'un Türk kalkacağına" olan inancının gerçekleşmesi karşısında Eşref Bey'e sarı­lıp, hıçkırıklara bir kere daha Allah'a şükrediyordu.

İşte "Çanakkale Destanı"nın belki tamamı, bekli de Berlin'de başlayan mısraların devamı Hicaz yolculuğunda, yıldızlı gecelerin muhteşem atmosferinde yazıldı ve "Çanakkale Şehitlerine" ithaf olun-'u.

MURAT DUMAN, CUMHURİYETİMİZİN ÖNSÖZÜ ÇANAKKALE, AKİS KİTAP, s.138-139.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi