Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

HATIRA (ANI)

Hatırat, anı. Çeşitli alanlarda ün yapmış, şöhret olmuş kişilerin, bilhassa başlarından geçenleri ya da dönemlerinde olup biten olaylarla ilgili bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılara, eserlere verilen isim.

Anı, ya günü gününe yazılan notlara dayanılarak, ya da sonradan hatırlanılarak yazılır.

Hatıralar, tanınmış bilim, sanat ve politika adamları gibi ünlü kişilerin hayatlarına ışık tutarlar. On­ların başarı kazanmak için verdikleri mücadeleyi aydınlatırlar. Kültür tarihinin ve edebiyatın zengin kaynaklarından biri sayılan (roman, hikâye, oyun, deneme gibi türlere zengin malzemeler sunan) hatı­ralar, yaşanılan devrin özelliklerini de yansıtırlar. Bu özellikleriyle birçok araştırmalara kaynaklık eder­ler; belge değeri taşır, tarihin karanlıklarında kalan bazı ilginç olayların da gün ışığına çıkmasına yar­dım ederler. Andre Gide, "hatıra yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır" derken, hatıratların ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.

Turan Karataş, Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Akçağ Yayınları, Ankara 2004, s.194.

 

ANI (HATIRA)

  • Bir yazarın kendisini yaşadığı ya da tanık olduğu olayları, sanat değeri taşıyan bir üslupla anlattığı yazılardır, Geçmişteki olay üzerine yazılır.
  • Yazar, olayları kendi Bakış açısından anlatır.
  • Anılar, yaşandığı dönem hakkında bilgi verir.
  • Anılarda, yazarın kişisel Bakışı söz konusudur.
  • Anıların yazılış sistemi genellikle kronolojiktir. Yazar, yaşayıp gördüklerini belli bir tarih sırası içinde verir. Ama kimi yazarlar kronolojiyi gözetmeden aklına geldiği gibi rast gele yazarlar. Bazı anılarsa, roman üslûbuyla yazılırlar. Bu durumda yazar da anı-romanın bir kahramanı konumundadır.
  • Bazı anı kitapları toplum içinde belli özellikleriyle kendini göstermiş kişilerin portrelerinden oluşmaktadır. Yazar, görüp tanıdığı önemli kişilerin, siyasî, edebî, kültürel kişiliklerini, kişisel özelliklerini ve başka yönlerini tasvirî ve çözümleyici bir üslûpla anlatır. Bu tür anı kitaplarına Halit Fahri Ozansoy'un “Edebiyatçılarımız Geçiyor (1939”), Yahya Kemal Beyatlı'nın “Siyasî ve Edebî Portreler (1968”) adlı eserleri örnek olarak gösterilebilir.
  • Türk Edebiyatı’nın ilk anı (hatıra) kitabı Babür Şah’ın Babürnamesi'dir.
  • Türün ünlüleri: Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Rasim, Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Falih Rıfkı...

 

TÜRK ORDULARI BAŞKUMANDANIYIM

Afyonkarahisar'ın hatlarının çözülmesi sonunda birkaç Yunanlı tutsak, geceleyin Mustafa Kemal'in çadırına getirilmişti. Bunlardan birisi, muzaffer generalin doğup büyümüş olduğu Selanik'ten gelmişti. Yüz, kendisine yabancı gelmediğinden ve üniformasında da hiçbir bellilik görmediğinden kim olduklarını ve rütbelerini sormaya başlamıştı.

—    Binbaşı mısınız?

—    Hayır.

—    Albay mı?

—    Hayır.

—    Korgeneral mi?

—    Hayır.

—    Peki nesiniz?

—    Ben mareşal ve Türk orduları başkomutanıyım! Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Yunanlı kekeledi:

—    Bir başkomutanın savaş hattına bu kadar yakın yerlerde dolaşması işitilmiş değil de!..

GENERAL SHERRIL

 

ADNAN VELİ

Ben Orhan Veli'yi tanımadım. O öldüğü yıl, İstanbul'da denize kapı komşu bir lisenin birinci sınıfında öğrenciydim. Sınıfta benden yaşça büyük arkadaşlarımdan biri, Orhan Veli'yle Lambo'da tanıştıklarını anlatırdı. Biz taşra ortaokullarından gelmiş edebiyatseverler, gözümüzde bir efsane kahramanı gibi büyüttüğümüz Orhan Veli ile çinko tezgâhlara dirsek dayamış bu arkadaşımızı hayranlıkla dinlerdik.

Ama Adnan Veli'yi tanıdım. Geçenlerde ölen ve Urumelihisan'nda kardeşi Orhan'ın 'helâl çimentodan' yapılmış mezarının yanı başına gömülen Adnan Veli'yi...

"Vatan" gazetesinde birlikte çalıştık. O yıllardan belleğimde acıyla ve kuşlar gibi üst üste doluşan binlerce anı arasında, bir gece Krepen Pasajı'ndan kalkıp, çıngıl çıngıl bir yaz rüzgârını duya duya Erenköy'üne geçtiğimizi; orada bir evin penceresindeki ışığı ve görünüp kaybolan bir genç kadın göl­gesini ve Adnan Veli'nin umutla hüznün, sevgiyle kırgınlığın, tutunmakla boş vermenin arasında bir şeyler yaşayarak o ışığa ve gölgeye baktığını mı anımsamalıyım? Yoksa bir Fenerbahçe deniz ikindi­sinde yağmurun lanetinden kurtulmayı deneyerek kapağı attığımız bir kahvedeki 'âh minel aşk' yazısı­nı mı? Adnan ağabey bu levhaya bakmış:

'Orhan, bu kahvelerin şairidir', demiştir.

Adnan Veli elli altı yaşında ölmüş olabilir. Bu, onun yüreğinin enfarktüse karşın, gene de yaramaz ve uçarı bir çocuk yüreği olduğu gerçeğini değiştirmez.

Siz enfarktüse bakmayın. O, buna hiç aldırmamış, 1957'de geçirdiği ilk krize boş vermiştir. Eisenhover'ın o sırada, yanılmıyorsam bir tıp kongresi dolayısıyla İstanbul'a gelmiş olan özel doktoru, Ahmet Emin Bey'in (Yalman) ricasıyla Adnan Veli'yi muayene etmişti.

Gülüyor,

'Bendeki yürek de yürekmiş haa', diyordu.

O yüreğiyle, günde iki paket Bafra'ya bana mısın dememiş, on beş yıl daha yaşamıştır. Adnan

Veli deyince bunlar geliyor aklıma.                                   

Fahir Aksoy daha naif ressam değil o yıllarda, Halim Güzelson da 'Kitapçınız Halim Şefik' değil...

Akşam ikisi de çıkagelirdi gazeteye, Adnan ağabey, günlük fıkrasını yazmış, Akbaba'ya hazırla­dığı mizah öyküsünü tezgâhlamıştır. Kemal Aydar'ın odasında mı olur, istihbarat odasında mı, kahve­ler söylenmiş, cıgaralar yakılmıştır. Aksoy takılır. Güzelson ise hep öfkelidir. Adnan Veli'nin söğüt yap­rağı bir Bursa bıçağı gibi ince yüzü hep aydınlıktır.

Adnan Veli deyince bunlar geliyor aklıma.

Birden gözü odasının kapısındaki levhaya takılır. Gazetede her odanın kapısında kimin olduğu yazılıdır: 'Başyazar', 'Yazı İşleri Müdürü', 'istihbarat Şefi'... Adnan Veli'nin oturduğu odanın kapısında ise (o odayı Burhan Arpad ve Azra Erhat'la paylaşıyordu) 'Yazarlar'... Adnan Veli 'Yazarlar' levhasına bakar, güler: 'Yazarlar mı, biraz zor yazarlar!..' Namuslu, aydınlık yürekli bir yazar için, her zaman biraz zordur' yazmak...

Adnan Veli deyince bunlar geliyor aklıma.

Birçokları gittiler o gazeteden. Nezih Yener gitti, Mesut Özdemir gitti, Kadri Tuğcu gitti. Ve Adnan Veli gitti, bizi 'tarifsiz kederler içinde' bırakarak.

Bunlar geliyor aklıma.

Şimdi uğrasam Krepen Pasajı'nda o bembeyaz masayı bulur muyum? Küçük, kara Citroen'e at­layıp güzel şeyler, temiz şeyler ve insanca şeyler düşünerek Boğaz'da 'şöyle bir cevelâna' çıkar mıyız? Erenköy'deki köşkün pencerelerindeki ince kadın gölgesini görür müyüz? Âh minel aşk yazısını?...

Hilmi Yavuz, Yüzler Ve İzler, Aşina Kitaplar, s. 64-66.

 

 HATIRA (ANI)

ANI (HATIRA) ÖRNEĞİ

ÖNCE EŞEĞİ KAYBETMEK- HATIRA ÖRNEĞİ

SERVET-İ FÜNUNDA HATIRA (ANI)

ANI (HATIRA) NEDİR?

SON EKLENENLER

Üye Girişi