Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRKİYE'DE BİYOGRAFİNİN GELİŞMEMESİ, KAPALI TOPLUM YAPISIYLA YAKINDAN İLGİLİ

İŞLENMEMİŞ CEVHER

Türkçe karşılığı "yaşamöyküsü" olan biyografi, bir edebi tür olarak ilk kez 17. yüzyılda, dönemin ünlü oyun yazarı ve şairi olan John Dryden tarafından tanımlanmış. Yunanca "bıos" (hayat) ve "grafien" (yazmak) sözcüklerinden türetilen biyografi terimi, yaşamları, ilgileri ve uzmanlık alanları ile yaşadıkları çağın ve toplumun ilerisinde olan, sıra dışı hayatlarıyla insanların ilgisini çeken kişiler hak­kında başkaları tarafından kaleme alınan yaşamöykülerine işaret ediyor.

 Biyografi, Batı'da çeşitli dönemlerde hem içeriği oluşturan materyalin zenginliğine hem de bu ma­teryalin işleniş şekline bağlı olarak farklı etkiler yaratmış. Türün öncülerinin İngilizler olduğu söylense de biyografi ile yazı dilinin ortaya çıkışı arasında bir ilişki kurmak, yanlış olmaz. "Edebiyatın Yaratılışı" isimli kitabında "Yazmak, ilk eylemdir," diyen Florence Dupont, Eski Yunan'da yazılı dilin ortaya çık­masının çok anlaşılır bir nedeni olduğunu söyler. Dupont'a göre o dönemde yazının işlevi, insanların sözlerini kaydetmek değil, dilsiz şeyleri konuşturmaktır. Mezar taşları üzerindeki yazılar bunun kanıtı­dır. Mısır'da, Babil'de ve Asur'da da karşımıza çıkan yazıtlar, ölen kişinin hayatı hakkında kısa bilgiler içerir; kişinin ailesinin kökleri, yaptığı kahramanlıklar, ölüm nedeni vb. bilgileri yaşayanlara aktarır. Şu halde denilebilir ki, dar anlamıyla biyografiler yazılı dilin de ilk örneklerinden sayılabilir.

SEMA ASLAN

 

BİYOGRAFİ YAKINLAŞTIRIR

 Biyografi, ele aldığı kişiyi yaşadığı zaman ve mekân ile ilişkileri içinde sunar. İnsan yaşamına dair bir türden söz ettiğimize göre, biyografi bir edebi disiplin olmakla birlikte psikoloji, sosyoloji, tarih, siya­set, sanat ve sosyal antropolojiden beslenir. Konusunu anlatırken çeşitli teknikler kullanır.

Bir biyograf, kişinin yaşamını, kronolojik bir düzenle veya bilinen şematik düzenleri alt üst ederek; özel / resmi evrakların yardımı, aile üyeleri, meslektaşlar, arkadaşlar ve tanıkların beyanları ve yapılmış başka araştırmaların sağladığı birikimlerle aktarabilir. Fakat bu kurallara sadık olması bir biyografiyi iyi bir biyografi yapmaz. İyi bir biyografi, ele aldığı kişiyi 'yakın'ımıza getiren biyografidir. Biyograf, yazarlık yeteneği ne kadar iyi olursa olsun elindeki bilgileri saptırmamalı, 'gerçekler'den oluşan iskeleti eğip bükmemelidir.

BİYOGRAFİN 'YALANI

Buna karşılık bir biyograf üzerinde çalıştığı kişiye ilişkin kimi somut bilgilere ulaşamadığı durumlarda hayal gücünü kullanabilir. 'Geçmişteki gerçek'i araştıran yazar, Kafka'dan ödünç alacağımız bir terimle yalana başvurabilir. "Ben Buradayım... / Oğuz Atay'ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası" adlı kitabın yazarı Prof. Dr. Yıldı Ecevit,  kitabın sunuş yazısında biyografi yazarının sorunsalından söz eder: “Yaşamın, birbirine eklemlenen kronolojik bir olaylar zincirinden oluştuğunu düşünen bir biyografi yazarının yapacağı iş bellidir: Biyografisini yazdığı kişinin yaşadığı 'somut' olayların bir dökümünü yapacaktır o."

Ecevit, Oğuz Atay çalışması sırasında kimi engellerle karşılaştığında "insan ne olduğunu sözcük­lere dökemez. Onun kendini dile getirebileceği tek alan vardır: Yalanın dünyası" diyen Kafka'nın izin­den gider ve Atay'ı, bulabildiği biyografik dokümanların yanı sıra Atay'ın yalanının içinde arar. Başka bir deyişle, yazarın kurmaca dünyasına gizlenmiş 'asli' kimliğini araştırmaya koyulur. Bu da yazarın kale­me aldığı biyografik metnin üslûbuna yansır; okuduğumuz biyografi bize edebi bir haz da verir.

Ecevit, durumu şöyle açıklıyor: "Biyograf, malzemesi olan biyografik gerçekleri, kendi gerçeklik anlayışına göre biçim düzlemine taşıyabilir. Örneğin, gerçeğin olasılıklardan oluşan bir belirsizlik hâlesi içinde yer aldığını düşünen bir biyograf, isterse metnini odak kişinin yaşama dönüştüremediği olası potansiyel gerçeklerle dokuyabilir, deneysel bir biyografi metni 'yaratabilir'. Ya da biyograf farkında olmadan kendi öznelliğini yazdığı metnin içine dokuyabilir; bu tüm metinler için söz konusu bir durum. Ama gerçeği amaçlı olarak gizlemek ya da saptırmak biyografi yazarının asla yapmaması gereken bir davranıştır."

PARAYLA YAZILANLAR

Biyografi türünün dünyadaki gelişimi ile Türkiye'deki gelişimi, oldukça keskin farklar içeriyor. Türün, Batı'da bugün kast ettiğimiz anlamıyla ilk örneği 17. yüzyılda 5 din adamını yazan İngiliz biyografi yazarı Izaak Walton. 18. yüzyılda örnekler artıyor. Hatta türün başyapıtı olarak kabul edilen James Boswell imzalı "Dr. Samuel Johnson'ın Yaşamı" bu dönemin ürünü. Bu arada, Bosvvell'e konu olan Dr.  Johnson'ın kendisi de bir biyografi yazarı.

Doktora tez çalışmasında İngiliz biyografilerini konu edinen, Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Rana Tekcan'dan öğrendiğimiz üzere, biyografi türü 18. yüzyıl İngilteresi'nin çok satanları arasında yer alır. Ancak bu dönem yazılan biyografiler genellikle I konu olan kişiye övgü niteliğinde ve hatta kimisi ailelerin siparişi üzerine parayla yazılır.

19. yüzyılın ise gerçekleri gizleyen, taraflı biyografiler çağı olduğunu söyleyen Rana Tekcan, 20. i yüzyılın Batı'da, biyografi yazımında yeni bir sayfa açtığını belirtiyor. Biyografi yazarları bu dönemde artık sadece kişilerin yaşamları hakkında uyanan merakı gidermek için değil, kişisel deneyimlere vurgu \ yapmak için de yazmaya başlar. Avusturyalı yazar Stefan Zweig, "Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar / Casanova, Stendhal ve Tolstoy" kitabının önsözünde şöyle der: "Onlar, kendi sanatlarının temel göre­vinin, büyük evreni, hayatın ya da varlığın bütününü anlatmak değil, dünyanın önüne kendi benlikleri­nin küçük evrenini açmak olduğunu içgüdüleriyle sezmişlerdir." Özetle bu dönemde biyografiler çeşitli­lik kazanır ve kişilerin yaşamları üzerinden kurumların eleştirilmesine imkân tanır.

MODERN BİYOGRAFİ

Çeşitli kaynaklara göre, Türkiye'de biyografinin ilk örneklerine 13. ve 14. yüzyılda rastlanır. Ancak j bu dönemde yazılanlar, daha çok dini figürleri anlatan menkıbeleşmiş biyografiler... Kast ettiğimiz içe-ligiyle biyografi türünün örnekleri ise daha geç tarihlere denk düşer. 16. yüzyılda İdris-i Bitlisi, "Sekiz Cennef’te, Osmanlı Devleti'nin ilk 8 hükümdarını anlatır; Türk edebiyat tarihinde biyografi daha çok, din ve devlet adamlarının yaşamlarına yönelir. Nihayet 19. yüzyıla gelindiğinde modern anlamda bi­yografi yazarlığı da başlar. Namık Kemal 1881 tarihli "Evrak-ı Perişan" isimli eserinde Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim ve Emir Nevruz'u; Recaizade Ekrem, "Kudema'dan Birkaç Şair"de Osmanlı şairlerini yazar. Yine 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın başlarında kimi meslek gruplarını anlatan biyografilerle karşılaşırız; "Türk Kemankeşleri" ve "Türk Hekimleri" gibi.

KAPALI TOPLUM YAPISI

Batı'da yazıldığı ilk dönemlerden bugüne hep çok ilgi gören biyografi, Türkiye'de bugün bile hayli geride. Türün teorisi / tekniği hakkında bilgilerimiz çok sınırlı; kaynak sıkıntısıysa epeyce. Bunda Os­manlı'dan miras 'mahremiyet' hissinin ve kapalı toplum yapısının da etkileri var kuşkusuz.

Murat Belge, bilgi eksikliğine dikkat çekiyor: "Biyografi yazarı, her zaman birinci elden bilgilere ulaşamayabilir; konu edindiği kişi hayatta olmayabilir mesela. O zaman başka bilgilere ihtiyacınız olur. Batı'da insanların kendileri ve aileleri hakkında Türkiye'de olduğundan daha fazla bilgi bulabilirsiniz; mektuplar, otobiyografiler, günlükler gibi... Türkiye'de böyle bilgiler yok. Kısmen hayat fani, kaydını tutmaya gerek yok gibi genel bir düşünüş var. Fakat mesele bundan ibaret değil. Yazacağınız kişi, bir şekilde ön planda olmalı. Türkiye'de ön planda olan adamlar kendilerini daima tehlikede hissederler ve kendileri hakkında hiçbir kayıt bırakmak istemezler."

Oğuz Atay da Prof. Mustafa İnan hakkında yazdığı "Bir Bilim Adamının Romanı'nda benzer bir sıkıntıyı dile getirir: "Biz biyografik bir iş yapmaya çalışıyoruz kendi özel durumumuzda; ama çok belge yok elimizde. Daha insanlarımız arkalarından bir belge bırakmaya alışmamışlar. (...) Kalıcı bir şey bırakmaya korkar gibi bir halimiz var".

(...)                 08 Ağustos 2006 / Salı Milliyet.com.tr'den kısaltılarak alınmıştır.

 

İLGİLİ İÇERİK

BİYOGRAFİ - OTOBİYOGRAFİ

BİYOGRAFİ

BİYOGRAFİ ÖRNEĞİ

ŞAİR BİYOGRAFİLERİ TEZKİRELER

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi