Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ÇAY: KUTSAL RİTÜELLERİN, SOĞUMUŞ ELLERİN İÇECEĞİ

60 milyonluk bir ülkeyiz... Ve bu ülke, sabahki bir bardak çayını içmezse güne asla başlayamayacak olan insanlarla dolu...

Evden çıkmadan hemen önce ve alelacele... Evden tam çıkarken... Annelerin hazırladığı... Va­purda martıları izlerken... Dağları seyrederken ya da denizi düşünürken... Güneşi özlerken ya da sev­giliyi beklerken içilen bir bardak çay...

O çay ki, içine girdiği andan itibaren bir alışkanlığın tatminini, bir sıcaklık hissini ya da güzel bir hoş kokuyu hissettiren kutsal bir içecek.

5000 yıl öncesine giden çayın tarihi konusunda çeşitli efsaneler var: Bunlardan ilki Çin'e gidiyor. M.Ö. 2700'lü yıllarda tıp bilimine meraklı olduğu bilinen Çin İmparatoru Shen Nung, sıcak su içmenin sağlığa olan olumlu etkilerini gözlemlemiş. Bir gün kendi sıcak suyunu hazırlarken, demliğine birkaç yaprak düşmüş. Kaynayan suyun buharından mistik ve rahatlatıcı bir hoş koku yükseldiğini görmüş ve bu sıcak içecekten bir bardak içerek onun harika lezzeti ve hoş kokusu karşısında hayret etmiş. Demliğine düşen bu yapraklar bir çeşit yaban çay ağacına aitmiş....

Çayın Japonya'daki efsanesi bizi Bodidharma isimli bir Budist keşişe götürüyor. Hayatının yedi yı­lını Buda'ya adayarak uyumadan geçiren bu keşiş, meditasyon sırasında istemeyerek uyuya kalınca çok kızmış ve ardından göz kapaklarını kesip toprağa atmış. Toprakta köklenerek büyüyen bitki, çay bitkisiymiş.

Hindistan da çayın keşfini Bodidharma'ya bağlar. Onların öyküsüne göre bu rahip uykusuz geçirdiği yılların beşincisinde yanındaki ağaçtan birkaç yaprak alır ve çiğner. Birden bire canlandığını gören rahip bunu sık sık tekrarlayarak yedi yıllık meditasyonunu bitirir. Bu yabani ağaç elbette ki çay bitkisidir.

Sudan sonra en eski ve en çok tercih edilen içecek olan çayın ülkemizdeki serüveni oldukça ye­nidir. 1888'deki ilk ciddi girişimden sonra üretimdeki gerçek başarı ancak 1940'larda elde edilmiştir. Bugün Türkiye, üretimde Hindistan, Seylan gibi ülkelerden sonraki yerini korumakta ve aynı başarıyı tüketimde de İngiliz ve İrlandalılardan sonra en çok çay tüketenlerden biri olarak göstermektedir.

Çay, bazen enerji kaynağı, bazen de rahatlatan büyülü bir içecektir. Ülkemizde 7'den 70'e herkes çay tüketir, bu tüketim yaş, meslek, gelir durumu farklılığı gözetmez.

Çayı demlerken sadece büyük bir demlik kullanan birçok ülkenin yanı sıra Türkiye'de çay hazırla­nırken önce çaydanlığın alt bölümünde su kaynatılır, kaynayan su, üst demlikte bulunan çaya eklenir ve alttan gelen buhar ile demlenen çay, geleneksel olarak ince belli cam bardaklarda içilir. Çayın fin­canla içilmesi de ayrı bir zevktir. Çayını açık ya da koyu tercih edenler, limon ya da şeker ekleyenler vardır, ancak tüm bu kişiler için en önemli şeylerden biri çayın rengidir. Günlük deyişle "tavşankanı" olan bu renk, berrak ve güzel bir kırmızı tonudur.

Dünyanın diğer yerlerinde; İngilizler klasik beş çayından vazgeçemez ve çaya süt eklemeyi sever, Çinliler için "yeşil çay" yaşamsaldır, Japonların en popüler çayı "Sencha"dır, Kuzey Afrika'da çay nane ile aromalandırılır, Orta Doğu'da çay genellikle limonla içilir, Ruslar içine reçel koyar ya da "kıtlama" şeker ile içer, kahve tutkunu Amerikalılar ise çayı demleyip buz gibi soğuttuktan sonra keyfini çıkarır, daha çok sağlık yönü ile çay yeniden popülarite kazanmıştır. Tibet'te ise çay, süt veya su ile demlendikten sonra tereyağı ile karıştırılarak yoğun bir beslenme içeceği elde edilir. Ve saire ve saire....

Siyah (tam fermente), Oolong (yarı fermente) ve yeşil (fermente edilmemiş) türleriyle içilebilen, tüm güzelliğine ek olarak içindeki antioksidanlar sayesinde yararlı da olan kutsal içecek çay, herkese farklı bir lezzet, farklı bir içim sunsa da, yaşamlarımızda yüzyıllardır vardır.

Çay bitkisini merak ederseniz, hiç üşenmeyin, Doğu Karadeniz'e doğru bırakın kendinizi. Arkanızda dağlar, önünüzde engin Karadeniz ve beliniz yüksekliğinde yemyeşil, taptaze çay bitkileri... Çay bahçelerindeki kadınlarla konuşun, o çocukların güzel yüzlerine bakın, sizi çepeçevre saran çay zenginliğine dalın. Bu arada üzerinize tatlı ve ince bir yağmur yağsın, siz bir yere girin, oturun, sıcak bardağı tutarken eliniz ısınsın, bu güzel lezzetin tadına varın...........................................................

Kaynak: Gökçe Doğanay EROL, Hürriyet Agora, 31 Mart 2000

 

 

KEYİF EHLİ

Sabahları bir bardak çaydan alınan keyfi başka ne verebilir ki! Her sabah insanlar birbirinin benzeri-hatta aynısı-işler yaparlar. Çalışanlar işine, öğrenciler okuluna, çalışmayanlar da yataklarında düşlerine doğru yol alırlar.

Bu yolculuk çoğu zaman sıkıcıdır. Hele de çalışanlar için. Saatin cazgırlığıyla son bulan gece dinginliği, yerini otobüsün fren ve korna seslerine, yolcuların uyku ile uyanıklık arasındaki direnişlerine bırakır. Ve nihayet bu zorlu yol biter ve sabah serinliğinin ferahlığıyla az da olsa uyanışlar başlar.

Sonra ne mi olur? Sabahın anlamı, günün kahramanı yetişir imdada. Bütün yol yorgunluğu, uyanamayışlar bir bardak çaya teslim olur. Ağzınızdan başlayıp bütün zerrelerinizi mutlu ettikten sonra denize ulaşan bu lezzet tarife sığmaz

Fatma ERYILMAZ