Kullanıcı Oyu: 2 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

YAZILI MİZAH
Eski mizah yazılarımızın büyük kısmı güldürücü, hikmetli veya eğlenceli fıkraları içine alan Letâif kitaplarında toplanmıştır. Bunlardan başka Şeyhî'nin Harnâme'sİ, Fuzulî'nin Şikâyetnamesi, Nefî'nin Siham-ı Kazâ'sı, Surürî'nin Hezeliyyat'ı, Türk Galip'in Mutâyyebât-ı Türkiyye'si, İzzet Molla'nın Mihnetci Keşan'ı gibi yüksek zümre sanatçılarının çeşitli hezel, yergi ve hiciv tonlarında mizahlı eserleri vardır.
Şeyhî'nin bir fabl ve mizah şaheseri olan Harnâme'si bir yana bırakılırsa bu sonuncu zümre eserlerinde görülen ortak özellik çoğunca toplum meselelerinden ziyade şahıslara ve bazı kavramlara dönük olmalarıdır.
Çokça görülen zarif nüktelerin yanında hiç bir edebiyatın kabul edemeyeceği ölçüde ağır küfürler de bu eserlerin bazılarında yer almaktadır.
Yüksek zümre mizahının Önemli bir kolu da, saray ve konaklarda, başka çevrelerde eşsiz nükteler halinde söylenmiş, ne yazık ki pek az bir kısmı tarih yahut tezkire kitaplarında yer alabilmiş olan zekâ ve bilgi hazineleridir. Bunlara sindirilmiş, irfanlı olgun bir dünya görüşü ile birlikte töre ve toplum yergisinin de Ön safı tuttuğu görülmektedir. Bugün pek azı bilinen ve eski tarihlerimizin taranması ile daha birçoğu ele geçebilecek olan bu verimler tarihî fıkralar diye anılmaktadır.
Tekke edebiyatı şairlerinin alaycı, taşlayıcı ve rumuzlu tasavvufî görüşleri dile getiren şathiyyeler yazdığını söylemiştik. En güzel şathiyye yazan şairlerden biri de Kaygusuz Abdal'dır.
Halk şairleri de, güldürücü destanlar, alaylı mâniler ve bilhassa taşlama denen mizahlı hicivli manzumeler yazmışlardır. Sahibi meçhul (anonim) mâniler, bazı tekerlemeler, tanımacalar arasında da mizahlı olanlar çoktur. Yüksek zümrenin hicivli eserlerine bakarak halk şairlerinin taşlamalarında topluma, zamana, bazı karakterlere ve meslek zümrelerine dönük hicivlerin daha çok olduğu söylenebilir. Ancak onlarda da belli kişilere, hayırsız sevgiliye, tembel avrada, kara bahta sataşmalar çoktur ve ozanların taşlamaları arasında küfürlü parçalar büsbütün yok değildir. Fakat edebiyle söylenmiş sanat gücü yerinde zarif ve cesur taşlamalar halk edebiyatımızda büyük yekûn tutar. Bir sosyal vakayı ve tarih olayını mizah gücü ile yansıtan destanlar da eksik değildir.
Tanzimat'tan sonra yazılı mizah, daha çok toplum konuları etrafında dönmeye başlamıştır. Birçok memleket dertleri, hükümetlerin kusurları, siyasette, devlet işlerini yürütmekte görülen yolsuzluk, acz ve ihmaller alay ve hicivlerin odağı olmuştur. Cemiyete, devlet işlerine, müesseselere yönelen bu mizahın ilk denemelerini Şinasi'den başlayarak Namık Kemal'de, Ali Bey'de, Ahmet Vefik Paşa'da görürüz. Ancak Tanzimat devrinin mizah şaheseri, şüphesiz ki Ziya Paşa'nın (1870'te çıkan) Zafernâme'sidir.
İkinci Tanzimatçılar ve Servet-i Fünuncular arasında önemli bir mizahçı yoktur. Yalnız Muallim Naci'nin hiciv ve nasihati birlikte yürüten bazı manzumeleri ile Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun birkaç mizahlı monologu dikkat çekicidir. Servet-i Fununcular'a. çağdaş olup da Abdülhamid devrini çok sert (bazen küfür dolu) hicivleri ile yeren

EŞREF(1847-1911) de yazılı mizah üstadlarından biri olarak anılmalıdır. 19. yüzyıl sonunda Servet-i Fünuncular'a katılmamış ve 1930'lara kadar yazmaya devam etmiş olan Hüseyin Rahmi ve Ahmed Rasim iki kudretli mizah yazıcısıdır. Bunlar ve bazı hicivci manzumeleri ile de tanıdığımız Rıza Tevfik, bu kitabımızın 3. cildinde incelenmişlerdir.
Daha çok Meşrutiyet'ten sonra tanınan serbest tarikat havasındaki nükteleri ile hicivli kıtaları yakın zamana kadar dillerde dolaşan NEYZEN TEVFİK de (1879-1953) manzum mizah edebiyatımızın şöhretleri arasındadır. Deli dolu hissini veren Neyzen Tevfik mizahında tasavvufî hikmet, samimilik ve zaman zaman halk sözcülüğü baş yeri tutmaktadır,
Millî Edebiyat döneminde başta Refik Halid Karay olmak üzere Ercüment Ekrem Talu (1888-1956) Osman Cemal Kaygılı (1890-1945) ve 1940'tan sonra Aziz Nesin (1915-1995) ile Orhan Duru (1933) Nihat Genç (1960) mizahımıza yeni renkler katmışlardır. Yine 1920'den sonra Fazıl Ahmet Aykaç (1884-1967) Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Namdâr Rahmi Karatay, Orhan Veli Kanık ve Ümit Yaşar Oğuzcan bazı mizahlı manzumeleriyle de tanınmışlardır.

Nef'î'den Bir Hicviye
GÜRCÜ MEHMET PAŞATA
Gürcü hınzırı, a samson-ı muazzam a köpek!
Nerde sen, nerde nigahbânî-i âlem a köpek?

Vay o devlete ki ola mürebbîsi onun
Bir senin gibi denî, cehl-i mücessem a köpek!

Ne güne kaldı medet, devlet-i Al-i Osman
Ne yazık hey, ne musibet, bu ne matem a köpek!

Pâymâl eylediniz saltanatın ırzım hep
Yok yere oldu telef ol kadar âdem a köpek

Çâk çâk etmiş iken tiğ-i zebanımla seni
Nerde buldun o kadar yâreye merhem a köpek

İtikadımca gaza eyledim inşâallah
Hak bilir, yok yere ben kimseye söğmem a köpek

"Men ne ânem ki zebunî kesem ez çarh-ı felek"
Feleği hicvederim çevrini görsem a köpek
(Nefî, Siham-ı Kazâ'dan)

Açıklamalar
(Nefi'den) Gürcü Mehmet Paşa: IV Mehmet devri veziriazamlarındandır. 90-95 yaşlarında sadarete gelmiş ve bu makamda 7 ay kalmış olan Gürcü, cahilliği, ümmiliği, her şeye boyun eğişi, biraz da bunamışlığı ile tanınmıştı. Samson: Türk ordusunda kullanılan iri ve bakımlı köpeklere verilen ad. Bunların yöneticisi olan kumandana "Samsoncu başı" denilmektedir. nigâhbani-i âlem: Âlem bekçiliği, bakıcılığı, dünyayı idare etmek. - mürebbi: Terbiye edici, bakıcı, denî: Alçak. - cehî-i mücessem: Cisim halinde, somut cahillik, cehlin kendisi. -pâymâl: Ayak altına almak. -çâk çâk. Parça parça, tiğ-i zeban: Dil kılıcı, itikadımca,: İnancıma göre.

AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI TARİHİ 1.CİLT

SON EKLENENLER

Üye Girişi