Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Bir rivayete göre Hz. idris, başka bir rivayete göre ise Yunan mitolojisinin en kurnaz kahramanı Hermes: "Gök kubbe altında yeni ve söylenmemiş söz yoktur." demiştir. İnsan, yaşadıklarını anlatır. Yaşanan temel olaylar aynı olunca edebiyatta da benzer konular işlenmiştir. Fakat edebî eserler incelendiğinde aynı konuda yazılmış eserlerin bile birbirinden çok farklı özellikler taşıdığı görülür. Bir metinde verilen ayrıntılar, başka bir yazar tarafından farklı bir şekilde anlatılabilir. Bunun sebebi; metin türlerinin farklılığı, sanatçıların farklı sanat anlayışlarını benimsemeleri, sanatçıların bilgi birikimlerinin, ilgi alanlarının, kişisel özelliklerinin, yetişme tarzlarının, inançlarının, kültürlerinin, geleneklerinin ve amaçlarının farklı olmasıdır. Sanatçı, amacına göre bir anlatımı seçer. Aziz Nesin bu gerçekleri şu dizelerle açıklar:

Güneş altında söylenmedik söz yokmuş

Bu yüzden geceleri söylüyorum sevdiğimi

Ne gece ne gündüz yokmuş söylenmemiş söz

Ben de söylenmişleri söylüyorum yeni biçimde

Hiçbir biçim kalmamış dünyada denemedik

Ben de susuyorum sevgimi saklayıp içimde

Duyuyorsun değil mi suskunluğumu nasıl haykırıyor

Susarak sevgisini ilan eden çok var sevgilim

Ama bir başka seven yok benim sustuğum biçimde

Anlatımın başarısı, iletiyi akratacak kişinin yaklaşımıyla ve anlatım biçimiyle yakından ilişkilidir. Anlatımı anlatıcının tavrı belirler. Şimdi bu tavırlar üzerinde duracağız.

Öznel Anlatım

Anlatıcı, eserlerinde kişisel düşünce, tasarı, kanaat ve duygularını yansıtan yargılar kullanabilir. Bu yargılara öznel yargı, böyle anlatıma da öznel anlatım denir. Öznel anlatımda anlamanın sınırlarını anlatıcı belirler. Anlatıcı, konuyla ilgili söylemek dediklerini çok çeşitli yollardan ifade etme serbestliğine sahiptir. Öznel yargılar kanıtlanamaz, kişiseldir. Bu anlatım daha çok, edebî ve felsefi metinlerde kullanılır.

“Ülkemizin en güzel kenti İstanbul'dur. ”

cümlesi öznel bir yargıdır. Çünkü “iyi, doğru, güzel” gibi kavramlar görecelidir. Kişiden kişiye değişir, ispatlanamaz.

Kış mevsiminin sıkıcı ve karanlık günlerinden sıyrılarak yemyeşil çimenlere ve gelinlik kız gibi süslü allı yeşilli kiraz dalları altına oturup felekten bir gün çalmayı hangi insan istemez?

Bu parçada kişisel yaklaşımlar ifade edildiğinden öznel bir anlatım söz konusudur.

Nesnel Anlatım

Anlatıcı, eserlerinde kişiden kişiye değişmeyen, kanıtlanabilen yargılar kullanabilir. Bu yargılara nesnel yargı, böyle anlatıma da nesnel anlatım denir. Nesnel anlatımda anlatıcı öznel anlatımdaki kadar bir serbestliğe sahip değildir. Anlatıcı, sözü en açık şekliyle ve ciddi bir üslupla söyler. Anlatılanların doğru ve güvenilir olması gerekir. Bu nedenle nesnel anlatım, ciddi bir araştırma ve birikim gerektirir. Nesnel yargılar kanıtlanabilir, kişisellik içermez,  geneldir, kesinlik taşır, tartışılamaz. Bu anlatım daha çok, bilimsel metinlerde kullanılır.

 

‘‘Ülkemizin en kalabalık kenti İstanbul’dur.” 

cümlesi nesnel bir yargıdır. Çünkü “kalabalık”, ölçülebilen bir durumdur. Kayıtlara bakılarak verinin doğruluğu ispatlanabilir.

 

Türkiye’de kış, Kuzey Doğu Anadolu Bölgesi’nde başlayarak batıya doğru ilerler. Kış mevsiminde hava sıcaklığı kimi bölgelerde sıfırın altına iner. Güneş ışınları bu bölgelere yatay olarak gelir.

Bu parçada genel yaklaşımlar ifade edildiğinden nesnel bir anlatım söz konusudur.

Somut Anlatım

Anlatıcının duyu organlarıyla algıladığı varlık ve nesneleri anlatmasına somut anlatım denir. Somut anlatımda duyularımızın (görme, işitme, tatma, koklama, dokunma) algıladığı ayrıntılardan yararlanılır. Bu bağlamda daha çok, somut anlamlı sözcükler kullanılır. Somut anlatım, bilimsel metinlerde tercih edilir.

 

“Baharda ağaçlar çiçek açtı. ”

cümlesinde gözlemlenen ayrıntılar aktarıldığından somut bir anlatım söz konusudur,

 

“Uzaklarda mor dağlar... Güneş gören doruklar hâlâ pırıl pırıl. Yamaçlar, kuytu vadiler akşam karanlığına gömülürken dağ başlarında güneş bir taçtır. Vakit geçer, lacivert gökte dağlar kara bir silüettir artık. ’’

Bu metinde duyularımıza ait ayrıntılardan yararlanılmıştır. Dolayısıyla somut anlatım benimsenmiştir.

Soyut bir sözcük, anlam genişlemesi yoluyla somut bir anlam kazanabilir. Buna somutlama denir.

Soyut kavramları duyu organlarımız aracılığıyla kavrayamayız. Ama varlığını kabul ettiğimiz kavramları kişileştirme, benzetme veya istiare yoluyla görülür, duyulur hâle getiririz. Metinde yalnızca soyut anlamlı sözcükler kullanılsa okurun zihninde kavramlar canlanmaz. Ancak soyut kelimeler, somut kelimelerle bir arada kullanılarak somutlama yapılabilir. Somutlama daha çok, şiirlerde karşımıza çıkar.

"Düşünce bir süreklilik ve akış olayıdır. Hep öğretildiği ve alıştırıldığı mecrasında akmaya meraklıdır. Çok büyük dürtüler, çok büyük elemler olmadıkça ne yatağından taşar ne de deltalar oluşturur. ”

Bu parçada “düşünme” konusu ele alınmıştır. Düşünme soyut bir kavramdır. Ancak bu parçada düşünceler ırmağa benzetilmiş, ayrıca da kişileştirilmiştir. Dolayısıyla bu metinle somutlama yapılmıştır.

Soyut Anlatım

Anlatıcının sadece varlığını bildiği ancak duyu organlarıyla algılayamadığı olguların anlatımına soyut anlatım denir. Soyut kavramları duyu organlarımız aracılığıyla kavrayamayız. Soyut anlatım genelde felsefi metinlerde kullanılır. Soyut anlatımda soyut anlamlı kelimeler ağırlıktadır.

“Baharda içim, coşkuyla dolar. ”

cümlesinde duygular aktarıldığından soyut bir anlatım vardır.

 

"Hayatı yaşama ve başarma sanatı yokmuş. Hiçbir matematik formülü vermiyor bana doğru sonucu. Hayallerim var oysa yaşama dair. Sevmek, sevilmek, özlemek istiyorum ben de. ”

Bu parçada beş duyumuzla algılamamızın mümkün olmadığı ama varlığını hissetiğimiz şeyler anlatılmaktadır. Dolayısıyla bu metinde soyut anlatım ağır basmaktadır.

Bazı somut anlamlı sözcükler, zamanla anlam genişlemesi yoluyla soyut anlam kazanır. Buna soyutlama denir.

Soyutlamalar okurda bir konuyla, bir kavramla ilgili uzak çağrışımlar yaratmak amacıyla kullanılır. Bu durum, anlatımı akıl dışına çıkarma yoluyla sağlanır. Yani soyutlamada kavramların gerçekle bağı koparılır. Soyutlama daha çok şiirlerde kullanılır.

Yazarlık yürek isteyen bir meslektir. Çünkü yazar, topluma ışık olur. Işığıyla kendini aydınlatamayanların toplumun önünde cesurca yürümesi söz konusu değildir.

Bu metinde “yürek, ışık, aydınlatmak” gibi kavramlar mecaz anlamlarıyla kullanılarak soyutlama yapılmıştır. Konunun somut veya soyut olması, anlatımın nesnel veya öznel olmasını etkiler.

Doğrudan Anlatım

Anlatıcının kendi gözlemlerini ve deneyimlerini dile getirdiği her düzeydeki anlatıma doğrudan anlatım denir. Doğrudan anlatımda daha çok, görülen geçmiş zaman eki (-di) kullanılır.

“Bu resmi ben yaptım. ”

örneğinde olduğu gibi doğrudan anlatımda anlatıcı kendi duygularını, düşüncelerini, izlenimlerini anlatır.

Öğretmen: “Derslerinize planlı çalışın. ” dedi.

örneğinde olduğu gibi, başkalarına ait sözlerin değiştirilmeden aktarılması da doğrudan anlatımla ilgilidir.

Dolaylı Anlatım

Anlatıcının başkasından öğrendiklerini, duyduklarını ifade etmek amacıyla gerçekleştirdiği anlatıma dolaylı anlatım denir. Dolaylı anlatımda daha çok, öğrenilen geçmiş zaman eki (-miş) kullanılır.

“Bu resmi Ahmet yapmış. ”

örneğinde olduğu gibi dolaylı anlatımda anlatıcı başkalarından duyduğu şeyleri aktarır.

“Öğretmen, derslerimize çalışmamızı söyledi. ”

örneğinde olduğu gibi, başkalarının sözlerini, görüşlerini kendi cümlelerimizle aktarma da dolaylı anlatımla ilgilidir.

Kişiye Göre Anlatım Çeşitleri

Kişiye göre iki çeşit anlatım vardır. Bunlar:

a. Birinci kişili anlatım: Yazarın kendisinden söz ettiği; “ben, biz” sözlerini kullandığı anlatımdır.

“Erkenden kalktım. Üstümü giydim. Kahvaltımı yaptım. Yola çıktım. "

b. Üçüncü kişili anlatım: Yazarın başkalarından söz ettiği; “sen, siz, o, onlar” sözlerini kullandığı anlatımdır.

“Erkenden kalktı. Üstünü giydi. Kahvaltısını yaptı. Yola çıktı. ”

zambak yayınları 

SON EKLENENLER

Üye Girişi