Behlül o gençlerden biri idi ki, yirmi yaşlarında hayatı tamamıyla öğrenmiş olurlar. Mektepten hayata çıkarken, sahneye ilk defa çıkan bir acemi sanatkârın helecanını bile duymazlar. Onlar için hayat, mektepte tamamıyla öğrenilen bir komedya gibidir.
Behlül, hayallere kapılır değildi. Öğrendiklerini sade, bilir görünmek için öğrenirdi. Ne istikbaline ait bir emel kâşanesi kurmuş ne de gençliğine ait bir şiir demeti bağlamış idi. Hayat, onun için uzun bir eğlence idi. En ziyade eğlenebilenlere, yaşamak için hak sahibi olanlar nazariyle bakardı.
Eğlenmek, bu kelimenin manası da Behlül'de bambaşka idi. O hakikatte hiçbir şeyden eğlenmezdi. Bütün eğlence yerlerine koşardı; bütün gülünecek şeyleri arardı; ihtimal, herkesten ziyade gülerdi fakat eğlenir miydi? Bütün gülüşlerinin eğlenişlerinin altında saklı bir can sıkıntısı vardı ki onu, bir zevkten diğerine sevk ederdi. İstanbul'un hiçbir eğlence yeri yoktu ki Behlül ondan bir zevk hissesi almasın.
O kadar çok adam tanır, muhabbetini o kadar çok çeşitli çehrelere taksim ederdi ki, bunlardan bir tanesine biraz fazla bağlanmaya vakit bulamamıştı. Onu herkes sever, herkes arardı. Bir vaka olsa, yeni bir şey işitilse, arkasından Behlül'ün zarif bir sözü bir latifesi naklolun urdu.
Onu dinlerler ve mutlaka gülerlerdi. Nazarında bütün kendisini dinleyenler sözlerine gülenler, bir alay ahmaktan başka bir şey değildi. Asıl eğlenen kendisi idi.
Başlıca merakı, herkes tarafından taklit edilmekti. Bir sınıf gençlerin giyiniş ibresi gibiydi. Giyinişe ait ufak tefekler hakkında onun reyine bir zevk düsturu gibi müracaat olunurdu. Kokular, kıravatlar, bastonlar... Bütün bu lüzumsuz olduğu kadar da mühim şeyler için Behlül'de taklit olunacak pek çok yenilikler vardı.
Bu adamın ahlâkı nasıldı? Bu öyle bir sual ki, Behlül, şimdiye kadar kendi nefsine bile sormaya vakit bulamamıştı... Bununla beraber, bazı şeylere itikadı vardı; Parayı büyük bir kuvvet sayardı. İyi bir adam olmak için güzel giyinmenin başlıca bir şart olduğuna inanırdı.
İnsanlara karşı vazifesi: onlarla mümkün mertebe beraber eğlenmek... Memleketine karşı vazifesi: mesirelerden ve eğlence yerlerinden istifade etmek. Nefsine karşı vazifesi ise: bu haşarı çocuğu mümkün mertebe sıkmamaktan ibaretti.
Hayatta hiçbir şeye şaşmazdı, yalnız bu ahlâk felsefesine iştirak etmeyenlerin saflığına şaşardı. Rastladığı bütün yeni şeylere karşı bir alışkanlığı, aşinalığı var gibiydi. Yeni bir şeyin karşısında ağızlarını açarak hayret edenlerin arasından o, omuzlarını silkerek geçerdi. Arkadaşlarını hayrete düşüren bir vaka naklolunurken o, "Bundan âdi şey olmaz" hükmünü vererek başını çevirirdi.
(Halid Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu) Açıklama