Kullanıcı Oyu: 2 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

 

GÖSTERGEBİLİMİN İŞLEMLERİ

TEMEL BİLİMSEL KAVRAMLAR

Göstergebiiimin inceleme alanları arasında bilgi edinme ve bilimsel düşüncenin yapısı da yer alır. Bu alanları göstergebilim yöntemleriyle inceleyebilmek için, öncelikle onun araştırma nesnesi sayılan temel bazı kavramları açıklamak gerekir.

1. Terim, Terimce, Üstdil

Yazı dilinde sözcük olarak karşımıza çıkan göstergeler, "gündelik dile ait olan sözcükler" ve "bilimsel terimler" olmak üzere ikiye ayrılır.

Gündelik dilde bir sözcüğün, kullanıldığı bağlama göre birden çok anlamı olabilir. Fakat bilimsel bir kullanımda, anlamın çokluğu sakıncalar yaratabilir. Bu nedenle anlamları kullanıldıkları yere göre değişmeyen, kesin tanımlı sözcüklere "terim" adı verilir. Terimler, bilimsel çalışmaları ifade etmede, metne açıklık getirir.

Terimce(terminoloji) kavramı ise, bir bilim dalına ait terimlerin tümüne verilen addır.

Belli bir bilim dalındaki araştırmaları sunmak için gerekli olan terimler ve ifade biçimlerine, o alanın "üstdil"i denir. Araştırma nesnesi ve ifade aracı aynı olan dilbilimciler, olası bir karışıklığı önlemek için gündelik dilden farklı ifade biçimlerinin yer aldığı "üstdil" terimini ortaya atmışlardır. Bu terim, daha sonra bütün bilim dallarının da özel terimceleri anlamında kullanılmıştır.

a. Araştırma Nesnesi, Bağlam, Yöntem, Örnekçe

Her bilim ya da uğraş alanının kendi özel şartları, ortamı ve amacına yönelik olarak üzerinde çalıştığı nesneye "araştırma nesnesi" denir. Aynı araştırma nesnesi, farklı alanlarda ve o alana özgü bakış açılarıyla ele alınabilir. Bir fizikçi ve kuyumcu, kristali, kendi bakış açılarına göre inceleme

nesnesi olarak kullanabilir.

Belli bir araştırmayı kimin, ne zaman, nerede ve ne amaçla yaptığı bizi araştırmanın "bağlam"ına

götürür.

"Yöntem" ise her bilim dalının araştırması için kullandığı özel deney ve gözlem yapma yollarıdır.

"Örnekçe"ler çeşitli deney ve gözlemlerle elde edilen sonuçların herkes için geçerli soyut kurallara dönüştürülmesidir. Buna "izlenebilirlik" de denir.

b. Kuram, Paradigma

"Kuram", belli bir alandaki ya da konudaki, birbiriyle uyumlu ve tutarlı kurallar bütününü açıklayan kapsamlı bir bakış açısıdır. Kuram sözcüğünün batı dillerindeki karşılığı "theory"dir. Yunanca bakmak, görmek anlamına gelen "theorein" kökünden türemiştir.

Bir kuramın, zaman içindeki gelişmeler sonucunda, büyük ölçüde değişikliğe uğramasına

"paradigma" adı verilir.

BİRİMLER VE İŞLEMLER

Göstergebilimin araştırma nesnesi olan gösterge, Saussure ve Peirce tarafından kapsamlı olarak ele alınmıştır. Göstergeye dil açısından yaklaşan Saussure, onun ortaya çıktıktan sonraki sürecini takip eder ve göstergeyi kalıplaşmış, büyük ölçüde durağan bir nesne olarak alır. Peirce ise dil-dışı göstergelere ve göstergeleştirme sürecine büyük önem verir.

Saussure'ün Göstergesi ve Dizgesi

Saussure'e göre gösterge, bir kavramla, onu somut olarak temsil etmeye yarayan biçimden oluşur. Göstergenin tam olarak neyi temsil ettiği ilk filozoflardan beri tartışılmaktadır. Fakat Saussure, bunu zihinsel bir işlem olarak kabul eder ve dilbilimin konusunun dışında tutar. Onun için önemli olan, kavramın nasıl oluştuğu ve neyin yerini tuttuğu değil, oluştuktan sonraki durumudur.

Saussure, dilsel göstergeyi ve onu oluşturan dizgeyi kendine örnekçe olarak seçmekle birlikte, dil dışındaki göstergelerin de varlığını kabul eder ve bunları inceleyecek semiyoloji adlı yeni bir bilim dalı

kurulacağını söyler.

i. Dilsel Göstergenin Tanımı

Saussure'ün dilsel göstergesi gösteren ve gösterilenden oluşan iki yönlü bir kavramdır. "Gösterilen", zihnimizde oluşan soyut bir kavram, bir imgedir. Bu kavramın belli bir ses zinciriyle ifade edildiği somut şekline, diğer bir deyişle sözcüğe "gösteren" adı verilir. Saussure'e göre gösteren ve gösterilenden oluşan gösterge, bir kağıdın iki yüzü gibi ayrılmaz, kalıplaşmış bir bütündür. Fakat gösteren ve gösterilen arasındaki bağ, bir toplumda o dili konuşanlar arasındaki uzlaşım sonucunda kurulur.

ii. Şifre ve Nedensizlik İlkesi

Bir topluluğun kullandığı dilde, bir kavramı temsil etmek için seçilen, üzerinde uzlaşılan sözcükler, o dilin şifresini oluşturur. Bu şifrenin seçilmesinin herhangi bir nedeni yoktur. Bunu Saussure "nedensizlik ilkesi" olarak ifade eder. Önemli olan iletişimin sağlanabilmesi için, seçilen sözcük üzerinde toplumsal bir uzlaşıma varılmasıdır.

iii. Şifrenin Uzlaşımsallığı, Yaptırımcılığı ve Değişebilirliği

Bir dilde gösterenle gösterilen arasında kurulan ilişki o dilin şifresini verir. Bir diiin şifresi, o dili konuşanlarca öğrenme yoluyla bilinir. Her toplumun üzerinde anlaştığı bir dil şifresi vardır. Üzerinde uzlaşılan bu şifrelerin sonradan değiştirilmesi zor olsa da mutlak değişmez oiarak da kabul edilemez. Yeni bir uzlaşıma bağlı olarak gösterilenlerin adı değişebilir ya da yeni sözcükler ortaya çıkabilir. Bu süreç, bazı iletişim kopukluklarının yaşanmasına sebep olsa da, zaman içinde ) ini sözcükler toplum tarafından benimsenir.

iv. Nedensizlik İlkesinin İstisnaları

Gösterilen ve gösteren kavramları arasındaki nedensizlik ilgisi, bazı durumlarda değişebilir. Örneğin doğayı taklit eden yansıma seslerle kurulan sözcükler, nedenli olarak kabul edilebilir. Fakat her dilin doğayı yansıtmak için kullandığı sözcükler yine farklıdır.

Ayrıca benzetme ilişkisine bağlı olarak iki ayrı varlık aynı sözcüklerle ifade edilebilir. Simgelerin oluşması da bu şekilde gerçekleşir. Örneğin adaletin teraziyle simgeleştirilmesi yaygın bir kullanımdır. Değişen şartlara bağlı olarak bir toplumun kullandığı simgeler ve ona verilen anlamlar zamanla değişebilir.

v. Saussure'ün Dizgesi

Saussure'e göre bir göstergenin değeri, bulunduğu dizge içindeki yeriyle ölçülür. Dil, birbiriyle etkileşim halindeki alt dizgelerin birleşmesinden oluşur. Bir dizgenin birimleri arasındaki "içerme, dışlama, karşıtlık ve bir arada bulunma" ilişkileri tüm dizgeler için geçerli olabilecek genel ilkelerdir. Dizgenin kuralları ya da yapısal özellikleri ise o dizgeye özgü niteliklerdir.

Saussure'den esinlenen günümüz dilbilimi, dilin dizgelerini şöyle sıralar:

-Sesbirimlerini inceleyen ses dizgesi: Sesbilim(fonoloji), sesbilgisi(fonetik) ve sesdizim

-Sözcüklerin anlamlarını inceleyen anlam dizgesi: anlambilim(semantik)

-Tümceleri inceleyen dizge: sözdizim(sentaks)

-Tümcenin kullanıldığı bağlamı inceleyen dizge: edimbilim(pragmatik)

vi. Ses Dizgesi:

Sesbirim(fonem), dilin en küçük ve temel birimidir. Sesbirimlerin, bir ses dizgesi içinde bir araya gelmeleriyle sözcükler oluşur. Sesbirimler, sözcüğe bağlı olarak anlam kazanırlar. Tek başlarına bir anlamları olmamakla birlikte sözcükler üzerinde ayırt edici özelliğe sahiptirler.

Sesbirimler, her dilin kendi kurallarına göre bir araya getirilirler. Tüm dillerde insanın çıkarabildiği ses sayısına bağlı olarak ortalama altmış sesbirim vardır. Fakat bunlardan kullanılanlarının sayısı ortalama otuzdur.

vii. Anlam Dizgesi

Her sesbirimin ancak belli bir sözcük içinde anlamı olduğu gibi, her sözcüğün de kullanıldığı bağlam içinde bir anlamı ve değeri vardır. Sözcükler tek başlarına kullanıldıklarında anlamları belirsiz hale gelebilir. Bu şekilde sadece soyut bir genelleme niteliği taşırlar.

Bazı sözcükler, başka sözcükleri de içeren bir üst kavram niteliğindedirler. Örneğin çiçek sözcüğü, papatya, menekşe, gül gibi diğer türleri de kapsayan bir üst kavram olarak düşünülebilir.

Ayrıca anlamsal açıdan bir arada kullanılması uygun olan ya da olmayan sözcükler de bulunur. Fakat dilin dinamik bir dizge olduğunu ve zaman içinde değişebileceğini kabul edersek, bu durumu mutlak bir kural haline getirmek doğru değildir.

viii. Dizi ve Dizim: Tümce Kurgusu-Metin Kurgusu

Tümcelerin kurulması için gerekli olan iki temel kural, sözcük şeklindeki göstergelerin seçilmesi ve bunların bir düzen içinde dizilmesidir.

Tümce içinde birbirinin yerine alabilecek, anlam açısından birbiriyle uyumlu sözcükler listesine dizi(paradigma) adı verilir. Daha sonra bunların bağlı bulunduğu dilin kuralları çerçevesinde art arda dizilmesine ise dizim(sentagma) denir. Tümceler, genellikle metin içinde bir ileti oluştururlar. Metinlerin de belli kuruluş özellikleri vardır. Bir tümcenin kullanıldığı bağlam ve ortam çerçevesinde

anlamının değişmesi edimbilimin konusu içine girer. Sağlıklı bir iletişim kurabilmek için dilin kullanım değerlerine hâkim olmak gerekir.

ix. Çizgisellik

Dilin dizgelerinin birimleri olan sesbirim, sözcük ve tümcelerin anlamlı birer dizge oluşturabilmeleri için, birbiri ardınca sıralanmalarına çizgisellik ilkesi adı verilir. Fakat dil dizgesi için geçerli olan bu durum, örneğin resim alanı için geçerli olmayabilir. Bir resmi, herhangi bir noktasından algılamamız mümkündür. Ancak dil dizgeleri, art arda sıralanmalarıyla oluşan bütün içinde anlam

kazanırlar.

x. Artzamanlılık ve Eşzamanlılık

Saussure, dilin zaman içinde geçirdiği değişikliklerin, farklı zaman kesitlerindeki tüm kullanım özelliklerinin karşılaştırılması yoluyla incelenmesine "artzamanlı inceleme" adını verir. "Eşzamanlı inceleme" ise, dilin belli bir zaman kesiti içinde ve tüm yönleriyle incelenmesidir. Her iki inceleme yönteminde de Saussure dili, bir dizge halinde, diğer bir deyişle birbirini etkileyen kurallar bütünlüğü

içinde ele alır.

xi. Dizge ve Söylem

Saussure, insanın dille olan bağlantısını dil yetisi, konuşma dilleri ve söylem olmak üzere üç ayrı düzlemde inceler.

Dil yetisi, her bireyin dilsel göstergeleri anlamlandırma ve bunları bir dizge içinde kullanma becerisine sahip olmasıdır. Bu beceri sayesinde her toplum, kendi ortak şifresini oluşturan dil dizgelerini meydana getirir. Böylece her birey, kendi toplumlarının konuşma dillerini, ana dili olarak doğuştan itibaren öğrenir. Yazı, konuşma dilinin başka bir düzlemde göstergeleştirilmesidir ve konuşmadan sonra gelir.

Söylem ise, her bireyin iletişim kurarken kendi seçtiği sözcükleri kullanmasıdır. Özellikle sanat ve edebiyat yapıtlarında ön plana çıkan bireysel söylemler oluşturulurken, sağlıklı bir iletişimin gerçekleşmesi için dil dizgesinin kurallarına uyulması gerekir.

Peirce'ün Göstergesi

Peirce'ün göstergesi, dinamik bir yapıya sahip olup bir göstergeler zinciri içinde yer alır. Onun göstergesi biçim, gönderge ve yorum/yorumlayıcıdan oluşan bir üçgenle ifade edilebilir.

Saussure'e göre, gösteren ve temsil ettiği şey arasında kurulan ilişki nedensiz ve toplumsal uzlaşmaya bağlıdır. Peirce, bu anlayışa yorum sürecini ilave eder. Bir göstergenin neyi temsil ettiğini anlamak için bir yorumlayıcıya ihtiyaç vardır. Yorum, bireysel özellik taşır. Peirce'e göre bu üçgendeki öğelerden hangisinin ön plana geçeceği göstergeden göstergeye değişebilir. Örneğin sanat yapıtlarında duyularımızı harekete geçiren somut biçim ön plandadır.

1. Gösterge Türleri

Peirce'ün göstergeleri belli sınıflara ayırması, göstergebilimin, dilbilim dışındaki alanlarda da kullanılabilmesine imkan sağlamıştır. Peirce, göstergeleri, öncelikle biçim, gönderge ve yorumlayıcılarla olan ilişkileri bakımından üç sınıfa ayırır.

Göstergenin türlerine ait ilk öbek nitel, tikel ve kavramsal(kural) gösterge türlerini içine alır:

Nitel gösterge: İlk aşamada duyularımızla algıladığımız bir niteliktir, örneğin ağaç sözcüğünü ilk olarak bir ses zinciri şeklinde duyarız.

Tikel gösterge: Tek ve belirli bir varlığa ya da duruma gönderme yapan göstergedir. Bireysel bir , söylemin içinde yer alan belirli sözcükler bu guruba girer. Örneğin "evimizin arka bahçesinde duran ^ ağaç", tikel bir göstergeyi belirtir.

Kavramsal/kural gösterge: Tek başlarına ele alınan göstergelerin, temsil ettiği kavramı genel özellikleriyle yansıtmasıdır. Sözlükte karşılaştığımız ağaç kelimesinin, tüm ağaç kümesi elemanlarını karşılaması örnek olarak verilebilir.

Gösterge türlerine ait ikinci öbek, görüntüsel gösterge(icon), belirti(index) ve simge(symbol)'den oluşur:

Görüntüsel gösterge: Temsil ettiği nesneye benzeyen göstergedir. Çoğunlukla görsel sanatlarda karşımıza çıkar. Bu ilke, benzerlik yönüyle edebiyata da uygulanır. Bir metinde(temsil eden), olayların anlatılış sırası, olayların gerçek sırasına (temsil edilen) uyuyorsa; temsil edenle temsil edilenin birbirine benzediği kabul edilir.

Belirti: Neden- sonuç ilişkisiyle birbirine bağlanan göstergelerdir. Burada önemli olan nokta, doğal olarak her zaman var olan bu ilişkiyi, bizim deneyimlerimiz sonucunda algılamamızdır. Örneğin "duman", "ateş"in varlığının belirtisidir.

Simge: Uzlaşıma dayalı olarak oluşan göstergelerdir. Örneğin bir sözlükteki sözcükler, o dili kullananlarca üzerinde uzlaşılmış kavramlardır. Bu nedenle aynı zamanda bir genellemeyi de yansıtırlar.

Gösterge ile yorumlayıcı arasındaki ilişkiye dayanan üçüncü öbek ise terim, önerme ve sav türlerini içerir:

Terim: Tek başına kullanıldığında bir genellemeyi ifade eden ve doğru ya da yanlış bir değer taşımayan sözcüklerdir. Bu açıdan bakıldığında, tek başına kullanılan her sözcük bir terim olarak düşünülebilir.

Önerme: Birden fazla terimin bir araya gelmesiyle oluşan, bilgilendirme amaçlı bir göstergedir. Ancak önermeler, verdiği bilginin doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamaz. Bazı tümceler önerme niteliği taşırlar.

Sav: Neden-sonuç ilişkisi içinde bir araya getirilen, önermelerden daha karmaşık göstergelerdir. Önermeden farklı olarak bir savın doğruluğu veya yanlışlığı akıl yürütme yoluyla ispatlanabilir.

Peirce'ye göre bir gösterge, bu türlerden birçoğuna dahil olabilen, devingen bir birimdir.

Fatma ERKMAN-AKERSON Özetleyen: Seçil DUMANTEPE ÜSTÜN

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi