Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

 

TARİHSEL SÜREÇ GÖSTERGEBİLİMİN TARİHÇESİ-ESKİ DÖNEMLER

Eski Yunan'dan günümüze gelinceye kadar birçok düşünür ve filozof gösterge kavramı üzerine çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Bu kavramın bir bilim dalı olarak olgunlaşma süreci i:göstergebilim" adı altında ancak 20. yy'da gerçekleşmiştir.

1. Göstergebilim Terimi

Türkiye'de kabul edilen adıyla göstergebilim terimi, Eski Yunancadaki işaret anlamına gelen "semeion" sözcüğüne dayanır. Eski Yunanlılar bu sözcüğü daha çok bir hastalığın belirtisini ifade eden bir tıp terimi olarak kullanıyorlardı.

Göstergebilim terimi, 1969'da Uluslararası Göstergebilim Araştırmaları Topluluğu'nun(IASS) kararıyla Avrupa dillerinde "semiotics" sözcüğüyle yaygın olarak karşılanır.

2. Eski Yunan

Eski çağlardan itibaren gerçeklik, idealizm ve bu kavramlara verilen adlar arasındaki ilişkiler, pek çok düşünür tarafından ele alınmıştır. Gerçekliğin beş duyumuzla algıladığımız dünyayla mı sınırlı olduğu yoksa bunun ötesinde zihnimizle kavramaya çalıştığımız idealara mı dayandığı fikri, kavramlarla bu kavramlara verilen adlar arasındaki ilişkinin boyutları, üzerinde en çok tartışılan konular arasında yer almıştır.

3. Mevlâna

Mevlana, insanı merkez alarak maddi gerçeklikle soyut gerçekliği birbirinden ayırmayı hedefler. Mevlana, arınma yoluyla saydamlığa ulaşmış bir gönlün hakiki gerçekliği yansıtabileceğini savunur. Rum ressamların duvarlarını cilalayarak Çinli ressamların resimlerini daha güzel bir şekilde kendi duvarlarına aksettirmeleri gibi, insanlar da ancak kendi gönüllerinin aynasında saf gerçekliği yansıtabilirler. İslam’daki resim yasağı da, göstergeyle temsil ettiği varlığın aslını birbirine karıştırma tehlikesine karşı konulmuştur.

4. John Locke ve Giambattista Vico

İngiliz filozof John Locke'a göre insan, duyuları aracılığıyla dış dünyadaki nesneleri algılar. Bu algılama sonucunda meydana getirilen fikirler, sözcüklerle ifade edilir. Böylece Locke, fikirler ve sözcükler olmak üzere iki tür göstergenin varlığını kabul eder. O'na göre fikirler doğuştan değil, dış dünyadaki nesnelerden ileri gelir ve dış dünyanın sunduğu gerçeklik tüm insanlar için ortaktır. Bu sayede insanlar arasında iletişim sağlanır.

İtalyan filozof Giambattista Vico ise toplumsal ve kültürel örgütlenmeleri göstergesel yapılarına göre inceleyerek insana ulaşmaya çalışır. Vico'ya göre insanlık tarihi, Tanrı'nın önceden şekillendirdiği bir süreç içinde ilerler. Fakat bunun farkına varılması için, toplumları ait oldukları kültürel dizgelerine göre anlamaya çalışmak gerekir.

SAUSSURE, PEİRCE VE SONRASI

1. Ferdinand de Saussure

İsviçreli dilbilimci Saussure, ölümünden sonra yayımlanan Genel Dilbilim Dersleri adlı kitabıyla XX. yy dilbiliminin gelişmesinde öncü bir rol oynamıştır.

Saussure, dili göstergelerden oluşan bir dizge olarak kabul eder. Saussure, iletişimi sağlamak için çeşitli gösterge dizgelerinin kullanıldığını ve bu dizgelerin, ileride kurulacak bir bilim dalı olarak söz ettiği göstergebilim başlığı altında incelenebileceğini belirtir. Dilin de, bu bağlamda ele alınması gereken ve diğer dizgelerin anlaşılmasını kolaylaştıran önemli bir gösterge olduğunu ifade eder. Daha sonra göstergenin nitelikleri üzerinde durur. Dil dizgesini meydana getiren değişmez ve ortak kuralları karşılamak için kullandığı "yapı" kavramı, yapısalcılığın temelini oluşturur.

Saussure, göstergeyi bir kavram ve sözcükten oluşan, kendi içinde bir bütün olarak kabul eder. Bu bakış açısıyla, sözcüğü dış dünyayla bağlantısına göre değerlendiren anlayıştan farklılık gösterir.

2.Charles Sanders Pierce

Saussure'la aynı dönemde yaşamış olan Pierce, göstergebilimi, dilbilim ve edebiyat dışında bütün alanlara uygulanabilen, evrensel bir bilim dalı olarak kabul eder.

Peirce'e göre bilgi, düşünme ve dış dünyadaki diğer tüm nesneler, gösterge niteliğini taşır. Her gösterge ise bir başkasına gönderme yapar. İnsan da geçmişten itibaren birbirine eklemlenerek gelen göstergeler zincirinin bir halkasıdır.

Saussure'a gelinceye kadar Aristoteles ve Locke >gibi düşünürler, göstergelerin dış dünyadaki nesneleri olduğu gibi yansıttığı görüşünü benimsemişlerdi. Bu durumda sözcük ve onun göstergesi, herkes için geçerli ve değişmez, tek boyutlu bir birim olarak kabul ediliyordu. Saussure ise göstergeyi, kavram ve sözcükten oluşan bir bütün olarak değerlendirerek dış dünyadan bağımsız bir şekilde ele almıştır.

Pierce, göstergeye üç aşamalı bir kavram olarak yaklaşır. İlk önce duyularımızla algıladığımız somut bir biçim karşımıza çıkar. Bu somut biçimle temsil ettiği şey arasındaki ilişki, ikinci aşamayı meydana getirir. İkinci aşamayı değerlendirebilmek için yorumlama adını verdiği üçüncü bir sürece gerek vardır. Yorumlama süreci, temsil edenden temsil edilene doğru gerçekleşir. Fakat Peirce'e göre temsil edilen her gösterge, daha önceden yorumlanmış başka bir göstergeye dayanır, insan da bu şekilde bir göstergeleştirme süreci (semiosis) içinde bulunur. Bu anlayışa göre dış dünyadaki nesneleri, geçmişten şimdiye kadar uzanan bir göstergeleştirme süreci içinde algılarız. Bilgiyi de akıl yürütme yoluyla değil algımıza yansıyan göstergeler yoluyla ediniriz.

Peirce'e göre bir göstergenin anlamı onun kullanım değerine göre ölçülür. Böylece göstergeyi toplumsal bir olgu olarak değerlendirerek, daha dinamik ve değişken bir gösterge anlayışını savunur. Peirce, Kant'ın "Bilgilerimizin içeriğini belirleyen, bilgiyi edinme yollarımızdır." görüşünü benimser. Kant'tan farkı, bilgiye akıl ve mantık yoluyla değil, göstergeler yoluyla ulaşmaya çalışmasıdır.

Peirce, bizim dışımızda gerçek bir dünyanın var olduğunu, bunu doğrudan algılayamayacağımızı, ancak zihnimizde göstergelere dönüştürerek somutlaştırabileceğimizi savunur. Böylece göstergelerden yola çıkarak dış dünya gerçekliğine aşamalı olarak ulaşmaya çalışır.

Göstergeler aracılığıyla edinilen bilgi, işlevine ve uygulanabilirliğine göre değer kazanır. Peirce, göstergenin uygulanabilirliği ve kullanım içindeki değerini "pragmatik" kavramıyla ifade eder.

Bir göstergenin geçerli olabilmesi için toplumsal uzlaşıma dayalı olması gerekir. Her bilgi, sebep- sonuç ilişkisi içinde bir önceki bilgiye dayanır. Peirce'e göre bilgiler, tümevarım, tümdengelim ve varsayıma dayalı sonuç çıkarma olarak üç şekilde edinilir. Bu varsayım olgusu, yorumlama süreci olarak değerlendirilir ve başka göstergelere başvurmayı gerektirir. Peirce ve Saussure, göstergeyi bu şekilde insan zihninin bir işlemi olarak algılamışlardır.

20.yy'da Göstergebilim

20.yy'da Saussure'in etkisiyle dilbilim, büyük önem kazanmıştır. Daha sonra bunu, göstergebilim ve yapısalcılık alanındaki çalışmalar takip eder. Rus biçimciliği, V.Propp'un masalların ortak yapısından yola çıkarak edebiyatta evrensel bir yapı arama çalışmaları ve Todorov'un aynı bağlamdaki incelemeleri bu dönemde yer alır.

Edebiyata yapısal açıdan yaklaşan Greimas, 1960'lı yıllarda, başta Tahsin Yücel olmak üzere Türkiye'de de pek çok edebiyatçıyı görüşleriyle etkilemiştir. Barthes, Levi-Strauss ve U.Eco, yapısalcılığı çeşitli alanlara taşıyan önemli isimlerdir.

Ancak, göstergebiiimin özerk bir bilim dalı hâline gelmesi 1950'lerden sonra gerçekleşir. Gösterge, özellikle medya alanında gelişen ve doğrudan kendini temsil eden bir kavram haline gelir.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi