Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

 

YA DİL OLMASAYDI

Acaba, insanlar, konuşma yeteneğinden yoksun olarak bir arada yaşasalardı, dünyada dil diye bir gerçek bulunmasaydı, yaşamları bugünkünden ne kadar farklı, ne kadar değişik olurdu? Gökteki kuş sürülerinden, denizdeki balık sürülerinden, yerlerdeki karıncalardan, kovandaki arılardan ne farkları kalırdı? Hiç kuşkusuz, bir toplum olarak değil, bir sürü halinde yaşayacaklardı; aralarındaki ilişki birtakım jestlerden, bağırmalardan oluşan bir düzene dayanacaktı.

Bir an için, şu, sürekli yararlandığımız dilin olmadığını varsayalım: Düşündüklerimizi, hissettiklerimizi, anı ve gözlemlerimizi, acı ve sevinçlerimizi başkalarına aktarabilecek miydik? Geçmişimizden hiç haberimiz olmayacak, eğitime, bilime, bütün söz sanatlarıyla ilgili inceliklere, şiire, destanlara yabancı kalacaktık. Toplumlar birbirinden farklı ve kendi aralarındaki uyumun ürünü olan yazıyı bulup kullanmasalardı biz, bundan 5500 yıl önce yazılan Sümer metinlerinden, onların yaşamlarını öğrenemeyecek, kendi ulusumuzun ve başka ulusların tarihini edebiyat yapıtlarını bilemeyecektik.

İşte bütün bunlar insanın öteki canlılardan bambaşka bir yaratık olduğunu ve dilin, insanın ayrıcalığını oluşturduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Gerçekten dil, insanı öteki yaratıklardan ayıran konuşma yeteneğinin, düşünüleni, duyulanı ayrıntılı bir biçimde açığa vurabilme gücünün adıdır. Biz, bunun için, konuşmayan kimselere dilsiz diyor, herhangi bir nedenle söz söylemeyecek duruma gelmeyi de dili tutulmak deyimiyle anlatıyoruz.

Kültür: Millet dediğimiz bir topluma mensup fertlerin çoğunluğunda müşterek olan ve onu diğer toplumlardan ayırt eden hususî bir hayat tarzıdır. Bir toplumun sahip olduğu maddî ve manevî değerlerin bütününü meydana getiren, her çeşit bilgiyi, alâkaları, alışkanlıkları, değer hükümlerini, genel inanış, zihniyet ve her türlü davranış şekillerini içine alır.

Kültür, o millete has yaşayış tarzıdır. Bir milletin dili, sanatı, edebiyatı, dini, örf ve âdetleri, alışkanlıkları, hukuku, karakteri, olaylar ve yaradılış karşısındaki tutum ve davranışıdır. Günlük ihtiyaçların karşılanma şekilleri, kılık kıyafeti, yemekleri, düğünleri, zevk ve eğlenceleri, acıları, sevinçleri, inanışları, kısacası o milleti diğer milletlerden ayıran ve çoğunluğunda müşterek olan yaşama tarzı kültürü meydana getirir.

Hayâl ve ruh dünyası, kelimelerin ardındaki kültür ile doğrudan ilgilidir. Kültürle ilgili her kelime, gizli veya açık, ortak millî şuurun damgasını taşıyan bir düşüncedir. Dilimizde yerleşmiş ve yaygın olarak kullanılan böyle bir kelimeyi atıp yerine yenisini koyduğumuz zaman beraberinde tarihe ve Türk Milletine mal olmuş bir düşünceyi de atıyoruz demektir.

Dil, millî hafıza ve millî kültürdür. Dil, bir milletin dehasından doğan; o milletin tarihi, medeniyeti, kültürü ve karakteri ile beraber nesilden nesile geçerek devamlılığını sağlayan bir sistemdir. Dilin yok edilmesi, milletin ve dolayısıyla da devletin yok olması demektir.

Çinli filozof Konfüçyüs şöyle der: "Bir milletin idaresini ele alsaydım yapacağım ilk iş şüphesiz dilini gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise, kelimeler düşünceyi iyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilemezse, vazife ve hizmet de gerektiği şekilde yapılamaz. Vazife ve hizmetin gerektiği gibi yapılamadığı yerlerde, âdet, kaide ve kültür bozulur. Adet, kaide ve kültür bozulursa adalet yanlış yollara sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar mühim değildir."

Dr. Mehmet KİREMİT

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi