Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

 

ATATÜRK'ÜN DİL ANLAYIŞI VE ÇALIŞMALARIYLA İLGİLİ HÂTIRALARI

Atatürk'le beraber olan F.Rıfkı ATAY, Y.Kadri KARAOSMANOĞLU ve A.Cevat EMRE'NİN bu konudaki hatıra ve görüşleri aşağıda verilmiştir.

"Bir akşam Atatürk, sofra bittikten sonra, benim, yanı başındaki iskemleye oturmamı emretti.

Dili bir çıkmaza saplamışızdır, dedi.

Sonra:

Bırakırlar mı dili bu çıkmazda? Hayır. Ama ben de işi başkalarına bırakmam. Çıkmazdan biz kurtaracağız, dedi.

O vakit Safvet Arıkan'la beraber yeni bir lügat komisyonu kurduk. Bu komisyona Hasan Ali, Necmeddin Sadak, Celâl Esat, Köprülü Fuat, Reşat Nuri, Ali Muzaffer gibi azalar seçmiştik. Anadolu Kulübünde "Cep kılavuzu" denen Osmanlıcadan-Türkçeye lügati hazırlamaya başladık. Usulümüz pek sade idi: Biz Türkçesi olan yabancı kelimeleri tasfiye ediyorduk. Kullanılır Türkçesi olmayanları Türkçe olarak alıkoyuyorduk. Artık Türkçe kelimeler yapılma devrine girmiş olduğumuzdan, şivemizdeki ek ve köklerden yeni kelimeler üretiyorduk.

Biz dilde ırkçılığa inanmıyorduk. Kullandığımız Türkçenin ekleri ve kökleri ile, bu ilk ve esaslı ileri atılışta, bize yeteceğini de iddia ediyorduk. Biz Fransızca kadar bağımsız Türkçeyi ideal saymakta ve bunun bile, hayli uzun zaman sonra mümkün olup olmayacağını düşünmekte idik. Karşımızdakilerden hele bazıları yeryüzünde eşi olmayan ve eşlenmesine ihtimal de olmayan öz bir dil yaratmak hayalinde idiler. "Can" kelimesini Türkçeden kaldırmak gibi isim verilmez sapıtkanlıklar meydan almıştı.

Kılavuz çıktı ama kimseyi tatmin etmiyordu. Atatürk bir gün:

İsmet Paşa'yı gördüm. Konuşamıyoruz, dilsiz kaldık, bu kadar çalıştık, küçük bir kılavuz çıkardık, diyor, dedi.

1935 sonbaharında Atatürk İstanbul'dan Ankara'ya rahatsız dönmüştü Kurum üyelerini yanma davet etti. Fransızca yazılmış bir kısa etüdden bahsetti. Bu etüd Viyanalı Doktor Kvirgiç tarafından yazılmıştı. Viyanalı doktora göre ilk tefekkür güneşle alâkalı idi. Dillerin doğuşu da güneşe bağlanmalı idi.

Bu etüdden ilham almışa benzeyen Güneş-Dil Teorisi üstünde durmak istemiyorum. Ben bu teoriye hiç bir zaman inanmamıştım. Atatürk'ün maksadı birçok yabancı kelimelerin Türkçe olduğunu ispat ettirerek, Türk lügatim dünyanın en zengin olanlarından biri haline getirmekti. Biz onun gayesine bakalım ve bağlanalım. Tarih tezleri için de birçok şeyler söylenmiştir ve Atatürk'ün uydurma bir tarih peşinde koştuğu ileri sürülmüştür.

Doğrusu şudur ki, dilimiz ve tarihimiz, ne Osmanlı aydınlarının sandığı gibi hiç bir şey, ne de Atatürk devrinin zorladığı her şey idi. Atatürk aşırıları deneyerek doğruyu bulmak istemiştir. Eserini sonuçlandırmaya ömrü yetmedi. Yazık ki son dil çalışmaları da Atatürk'ün eşsiz ve hayret verici sağduyusunu hayli zedeleyen hastalık buhranlarına rastladı."

Falih Rıfkı Atay, Çankaya,

s Ali v.d., İstanbul 1969

"... Atatürk'ün bu teoriyi tam olarak benimsediğini söyleyenler yanında, tam bir özleştirmenin olamıyacağım anlayınca işi kestirip atmak için bu yola başvurduğunu söyleyenler olmuştur. Atatürk, yetişişi bakımından en koyu Osmanlıcadan gelmiş, yıllar yılı bu ağdalı, terkipli dili kullanmıştı. Bunun arkasından Türkçedeki bütün yabancı kelimeleri atmak isteyen tasfiyecilerin yanını tutmuştu. Güneş- Dil Teorisi evresinde ise dil konusundaki tutumuna yeni bir biçim, bir orta yol aramak endişesi görülmektedir.

Ne yazık ki, bu denemenin sonunun neye varacağını görmemize ömrü vefa etmedi."

Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk ve Türk Dili, TDK'nın aynı adı taşıyan kitabından,

s. 110, Ankara 1963.

"Bu uydurma dil bir müddet yazılarda tecrübe edildi, hattâ böyle konuşanlar bile oldu. Rahmetli Kâzım Dirik bu dili çatır çatır konuşurdu. Bir akşam, sofrada, böyle konuşmuştu. Gazi yüzüne bakmış, gülümsemiş, Birbirimizi anlamaz olduk." buyurmuştu. O geceden itibaren özleştirmecilik, Gazi için, iflâs etmişti. Fakat geri dönmek de çok güçleşmişti."

Ahmet Cevat Emre, Atatürk 'ün İnkılâp Hedefi ve Tarih Tezi,

s. 35, İstanbul 1956.

"Milyonların anladığı, milletin konuşmada, yazıda, sahnede ve hatip kürsülerinde kullandığı dilde inkılâp yapılamayacağna inandıktan sonra, Atatürk, bir irtica hareketi saydığı özleştirmeciliğe nasıl bir fren vurabileceğini düşünüyordu. Kültürümüzü Avrupalılaştırmak milletlerarası terimlerin milli bir sistem altında alınıp benimsenmesi ise en büyük bir ihtiyaç idi. İşte böyle bir kültür inkılâbı güçlüklerini yenmek sıkıntısı sırasında, Viyanalı genç Dr. Kverdic'in psikolojik tezinden doğuşu yukarda anlatılan Güneş-Dil Teorisi faslı imdada yetişmiş bir sahne konusu rolünü oynamıştır."

Ahmet Cevat Emre, aynı eser, s. 52-53.