DESTAN
Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.
Destanların özellikleri şunlardır:
- Destanlar nazım olarak yazılır; ancak nazım - nesir karşılık olanları da vardır.
- Destan kahramanları normal kişilerde bulunmayan üstün ve olağanüstü güçlere sahiptir:
- Oğuz Kağan ana sütünü bir kere emmiş kırk günde yürümesi, Dede Korkut Destanında Boğaç Han’ın boğayı öldürmesi ve bu yüzden Boğaç adını alması, Manas
- Destanı’nda Manas’ın oğlu Semetey’e ad koyarken (doğuşunda görülen olağanüstülükler nedeniyle) “Beş yaşında yurt yıksın, on beşinde ok atsın, büyük iler alsın.” diye dua edilmesi, Köroğulu’nun tasviri yapılırken de “Kendisi kaynamış kara demir gibi, kulakları kalkan gibidir. Omzunda 24 kişinin oturabileceği genişlik vardır. Kalkanı dövebilecek, çeliği çiğneyip püskürecek kuvvettedir. Novası dağları gümbür gümbür gümbürtedir.” ifadesi dikkat çeker.
- Destanlarda zaman ve olayların geçtiği yer bellidir. Alp Er Tunga Destanı’nda MÖ 7. yy.a dayanan olayın geçtiği yer İran ülkesidir. Şu Destanı’nda MÖ 390’a dayanan olaylarda Makedonyalı İskender’in İran üzerinden Asya’ya ilerlemesi ile İran, Babsagun, Asya yer alarak belirir. f Destanlar milli duyguyu, iradeyi, ülküyü temsil eden, milletin maddi ve manevi yapısını sergileyen, toplum varlığını korumaya çalışan yapıtlardır.
- Destanlar savaşları, kahramanlıkları, yiğitlik, dostluk, ölüm ve yurt sevgisini ele alır. Tarihte meydana gelen büyük savaşlar, göçler, istilalar, hayatları türlü sarsıntılarla yoğrulan milletler vardır destanların içinde.
- İyilik, mertlik, ata binme, gelenek ve görenekler önemlidir. Türk destanlarında görülen örnek tip; alp, kahraman, yiğit, cesur, doğuştan olgun ve güçlüdür. Garipname’ye göre “Alp” kişide sağlam yürek, pazu kuvvetleri, gayret, iyi bir at, özel bir giysi, iyi bir kılıç, süngü, yay ve kader birliği ettiği iyi bir arkadaş olmak üzere dokuz şey gereklidir. “Türk; çadırda doğar, at üstünde ölür.” yargısı ile Alp her zaman atlıdır. Güçsüz ve zayıf kimselere dokunmaz ama dileyeni affeder.
- Destanlarda kahramanlar bireysel tutkularından arınmış, toplum adına mücadele eden kimselerdir. İnsan güçlü ve asildir, olaylar alp hayatı etrafında gelişimini sürdürür.
- Sözlü gelenekle işlenip geliştiklerinden dolayı destanlar ilk biçimde kalmaz. Halk arasında yayılarak, yeni ilavelerle zenginleşip büyüyerek bir ulusun ortak eseri haline gelirler. Her yeni ağız ve her yeni zevk bu destanlara yalnız macera Bakımından değil, dil ve söyleyiş Bakımından da gittikçe olgunlaşan ve gittikçe güzelleşen birçok değer ilave eder. Destanların böyle bireylerin değil de milletlerin eseri olması onlara ilk çağların bütün dil ve edebiyat verimlerinin üstünde ayrı bir kıymet kazandırır. Türk destanının bugün elimizde bulunan parçaları çeşitli kaynaklardan derlenmiştir. Bunlardan bir kısmı Avrupalı ve Türkiyeli araştırıcılar tarafından doğrudan doğruya halk dilinde hala yaşayan eski ve yeni destanların dolanıp yazılması ile elde edilmiştir. Bir kısmına eski Çin, İran, Arap milletler gibi Doğu milletlerine ait el yazması eserlerde bir kısmında da Bizans tarihleri gibi Batı kaynaklarında rastlanmıştır. Destanlarımızın önemli bir kısmı da bizzat Türkler tarafından tarihin muhtelif devirlerinde, türlü sebeplere ve muhtelif dil ve yazılarla yazılı edebiyata geçirilmiş bulunmaktadır. Türk destanları, yazılı edebiyata destanın oluştuğu tarihten çok sonra geçirilmiştir. Ancak destanlar asırlarca halk dilinde yaşayıp, yeni olaylarla zenginleşen bir halk edebiyatı verimi olmaları sebebiyle onların kâğıda alınışındaki bu gecikiş çok defa destanlarımızın lehinde olmuştur. Türk destanları sayısız Türk’ün duygu, görgü, hayal ve hatıralarıyla birleşip zenginleşmiştir.
- Destanlar devrin durumunu, tarihi, toplum yapısını bir ayna gibi önümüze serer.
- Destanda mitoloji ile tarih içiçedir. Hayalle gerçeğin karışımıdır destanlar. İnsanlar, insanlığın başlangıç devirlerinde tabiat olaylarını derin bir hayranlıkla seyrederlerdi. Hiçbir olayın sebebini bilmeyen bu ilk insanlar için her olay çok önemli, çok meraklı ve mutlaka Tanrı düşüncesi ile yoğrulmuş sihirli ve tılsımlı bir mahiyet taşırdı Gök gürlemesi Tanrının hiddeti idi. Yıldırımlar Tanrı’nın kendilerine vermiş olduğu bir cezaydı. İnsanlar Tanrı diye güneşe tapıyorlar, kendilerinin bir ağaç kovuğundan çıktıklarına veya bir bozkurttan türediklerine inanıyorlardı. O çağlar, acı tatlı bütün gerçeklerin türlü hayallerle donatılıp efsaneleştirildiği çağlardı. Topluluk arasında, ateş yakmayı keşfetmek veya korkunç bir canavarı öldürmek gibi yararlıklar gösteren kimselere “normal insan” gözüyle Bakılmıyordu. Onlarda Tanrı kanı bulunduğu düşünülüyor, Tanrılarla akraba oldukları söyleniyordu. Bu derece zengin bir hayal dünyasında yaşayan insanların başına geçerek, başka kabilelerle daha sonra başka uluslarla savaşan; zaferler ve ülkeler kazanan büyük kahramanlara ise daha yüksek rütbeler veriliyordu. Bu kahramanların Tanrı kudreti taşıdıkları ve Tanrılarla birlikte hareket ettikleri muhakkaktı. îşte gerçek dünyasında böyle bir hayal âlemi yaşayan ilk insanlar, önemli buldukları her olayı bu çeşit hayallerle süsleyerek birbirlerine anlatırlardı. Meraklı olaylar görmek, meraklı olaylar öğrenmek ve bunları başkalarına da anlatmak ihtiyacı insanların önüne geçilmez ihtiyaçlarından biridir. Bunun içindir ki ilk şairler her şeyden çok kahramanlık olaylarını dile getirmişler, bu olaylarda yarattıkları görülen din ve savaş kahramanlarını övmek için şiirler söylemişlerdir. Bu şiirler bol maceralı, bol hareketli ve çok defa olandan ziyade hayale dayanan, küçük, fakat çeşitli zengin efsanelerdir. Bu manzum efsaneler halk dilinde ve halk ozanında asırlarca yaşamış her yeni olay biraz daha zenginleşmiş, büyümüş, tazelenmiştir. Bu destan şiiri, birçok olayın doğal olduğuna alışıldığı devirlerde bile çok defa aynı kuvvetle devam etmiş ve milletler arasında büyük ve kuvvetli bir destan geleneği yaratmıştır.
- Destanlarda doğaüstü olayların kutsal kaynaktan geldiği kabul edilir. Destanların büyük kahramanları ve onların evlenecekleri kadınlar çok defa kutsal bir ışıktan doğarlar.
- Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un evlendiği ikinci karısı göl ortasında kutsal bir ağacın kovuğunda yaratılmıştır.
- Destan kahramanının yanında yer alan at, bütün Türk destan ve rivayetlerinde doğaüstü özelliklere sahip olarak su ruhunda türer. Türkler atların, denizden çıkan, dağdan inen ya da gökten, rüzgârdan, mağaradan, gelen kutsal aygırlardan türediğine inanırlar.
- Battal Gazi’nin Aşkar’ı olağanüstü anlayışla bir mağarada bu ruhtan şekillenmiştir. Bu at da insan gibi konuşur, sahibini korur ve havada uçar. Ab-ı hayat içtiği ve ölümsüzleştiği söylenir.
- İhtiyar bilginler, ilahi ışık ve sesler destan kahramanlarının başarılarını sağlayan yardımcı güçlerdir. Battalname’de “Hızır” sıkıntıda olan Müslümanlara yardım eden, ilahi bir kuvvet ve masallarda olduğu gibi kahramanları göz yumup açıncaya kadar bir diyardan başka bir diyara götüren ihtiyar şeklinde tasavvur olunmuştur. Battal Gazi’nin daraldığı her yerde “Hızır” imdadına yetişir, olağanüstü yaratıklar olan cadıları ve devleri Battal, Hızır’ın verdiği kutlu ok ve öğrettiği dua ile mağlup eder.
- Destanlarda varılmak istenen ülkü için herkes üzerine düşen görevi yapar ve bu görev kutsal kabul edilir.
TÜRK DESTANLARI
Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konularını bilmekteyiz. Bunları da genellikle İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.
A. İSLAMİYET ÖNCESİ OLUŞAN TÜRK DESTANLARI
ALTAY - YAKUT
- Yaradılış Destanı
SAKA DEVRİ DESTANLARI
- Alp Er Tunga Destanı: Türk-İran savaşlarında Alp Er Tunga’nın yiğitliklerini ve bu savaşları anlatır.
- Şu Destanı: İskender’le Türkler arasındaki savaşı ve Türk hakanı Şu ’nun kahramanlıklarını anlatır.
- HUN DEVRİ DESTANI
- Oğuz Destanı: Hun hükümdarı Mete’yi ve onun yaşamını anlatır.
GÖKTÜRK DEVRİ DESTANLARI
- Bozkurt Destanı: Göktürkler’ın dişi bir kurttan türeyişini anlatır.
- Ergenekon Destanı: Bir savaşta yenilen ve Ergenekon ’a açılan Türklerin orada bir demir dağı eritip intikamlarını almalarını anlatır.
UYGUR DEVRİ DESTANLARI
- Türeyiş Destanı: Uygurların bir erkek kurttan türeyişi anlatılır.
- Göç Destanı: Uygur Türkleri’nin anayurtlarından göçünü anlatır.
B.İSLAMİYETTEN SONRA OLUŞAN TÜRK DESTANLARI
Bu destanlar İslamiyet’in kabulü ve yayılmasında ortaya çıkan savaşlarla, çeşitli olayları konu alan destanlardır.
- MANAS DESTANI_
- DANİŞMENT GAZİ DESTANI_
- CENGİZ HAN DESTANI_
- SATUK BUĞRA HAN DESTANI_
- BATTAL GAZİ DESTANI_
- ÖROĞLU DESTANI
Destanlar oluşumları Bakımından iki grupta incelenebilir:
Doğal Destanlar: Bir ulusun ortak yaşamında derin izler bırakan, tarihsel ya da toplumsal olayların yiğitlik yönünü konu edinen dilden dile sözlü olarak aktarılıp, sözlü gelenekteki şekilleriyle derlenen ve yaratıcısı belli olmayan destanlardır.
Bu türe örnek olarak dünya destanlarından şunları sıralayabiliriz:
- İliada, Odysseia Yunan (Homeros yazıya geçirmiştir.)
- Kalevala Fin
- Nibelungen Alman
- Ram ayana, Mahabarat Hint
- Cid İspanyol
- Chanson de Roland Fransız
- Gılgamış Sümer
- Şehname İran (Firdevsi yazıya geçirmiştir.)
- İgor Rus
- Robin Hood İngiliz
- Şinto Japon
Yapma (Suni) Destanlar: Bir olayın doğal destana benzetilerek bir şairce destanlaştırılmasıdır. Burada sadece kişisel yaratıcılık, hayal gücüyle yoğrulmuş bir anlatım vardır. Yapma destan örneği olarak şunları sıralayabiliriz:
- Aeneit Virgilius (Yunan)
- İlahi Komedi D ant e (İtalyan)
- Kurtarılmış Kudüs Tasso (İtalyan)
- Kaybolmuş (Kaybedilmiş) Cennet Milton (İngiliz)
- Çılgın Orlando Aristo (İtalyan)
- Çanakkale Şehitlerine Mehmet Akif Ersoy (Türk)
- Üç Şehitler Destanı Fazıl Hüsnü Dağlarca (Türk)
- Kuvvayı Milliye Destanı Nazım Hikmet Ran (Türk)
- Şeyh Bedrettin Destanı Nazım Hikmet Ran (Türk)
Aşağıdaki manzumelerin-birincisi doğal, ikincisi de yapma epik manzumelere örnektir :
Doğal epik manzume:
DESTAN
Hazır olun ey gaziler
Varalım Bağdat üstüne
Ulu dağlar sarp kayalar
Geçelim Bağdat üstüne
Sarptır Bağdat'ın eteği
İçi erenler yatağı
Sultan Murat'ın otağı
Kurulur Bağdat üstüne
İçtim Şat'ın suyunu
Bildik Şahının soyunu
Sultan Murat'ın tuğunu
Dikelim Bağdat üstüne
Alurlar elden komazlar
Üstünde Han var demezler
Ulu toplar balyemezler
Atulur Bağdat üstüne
Çalın vezirin borusun
Dostu gafil koman girsin
Koyverin asker yürüsün
Gaziler Bağdat üstüne
Demirc'oğlu sözün haktır
Hiç sözünde hilâf yoktur
Osmanî'de gayret çoktur
Kırılır Bağdat üstüne — DEMİRCİOGLU
Yapma epik manzume:
ÜÇ ŞEHİTLER DESTANI
Mustafa Kemal
Mustafa Kemali gördüm düşümde,
«Daha!» diyordu.
Uğruna şehit olasım geldi hemen,
«Sabaha!» diyordu.
Al bir kalpak giymişti,
al Al bir ata binmişti, al,
«Zafer ırak mı ?» dedim, «Aha!» diyordu.
Tabur Bir Mucize İçindeydi
Bir muhabbet sarmıştı her yönü,
Vatanı ve bizi seven.
Çoğalmıştık bir uçtan bir uca, rüya gibi,
Büyüyordu ova kendiliğinden.
Neydi damarlarımızda çağlayan, çağlayan?
Neydi bu tepenin ardı?
İçimizde sadece vatan değil,
Yeryüzü kadar bir şey vardı.
Ateş mi gelirmiş, yel mi esermiş?
Akıyoruz, hayatımız nerede pek belli değil.
Kurtulmuşuz bedenden artık,
Kimse ayaklı, elli değil.
Kursun İşlemeyen Şey
Vurulmuş, vurulmuş,
Düşmez kat'iyyen yere.
Karşısındakine dehşet verir.
Karışmış sanki ölümsüzlere.
Bu, beşinci bölükten Vanlı İbo,
Bir vatan kadar hür.
Vurulmuş, vurulmuş,
Gövdesi ardında yürür.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
(Üç Şehitler Destanı, 1949)