Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ÖYKÜLEYİCİ (Hikâye Edici) ANLATIM BİÇİMİ ve ÖZELLİKLERİ

Konuyu, yani anlatılanı eylem içinde verme ve gösterme biçimidir. Nasıl bir eylemin bir ortaya çıkış, bir gelişim, bir de sona eriş durumu varsa öyküleyici anlatımda da öyle bir akış görülür. Bir durumdan bir duruma geçme, bir aşamadan bir aşamaya dönüşme bu tür anlatımın belirleyici özelliklerindendir. Bu özelliğinden ötürü okuyucu eylem içinde yaşar, sürekli bir devinim içinde bulur kendini. Çünkü belirli zaman dilimi içinde olay ve olgular ya birbirinin uzantısı olarak ya da geriye ve ileriye sıçrayışlar yapılarak verilir. Ancak bu olay ve olgular dizisi birbirine bağlantılı anlamlı bir bütün oluşturur. Bunun yanı sıra şu iki soru anlatımın dokusuna egemen olur: “Ne oldu?”, “Nasıl oldu?” Bundan dolayı bir olayı okuyucunun gözü önünde canlandırmak, varlıkların başından geçenleri aktarma amacı güdüldüğü zaman öyküleyici anlatıma başvurulur. Bu anlatımda okuyucuyu olay içinde yaşatmak amaçlanır.

Bu anlatım biçimi öykü, roman, masal, biyografi... gibi eserlerin temel örgüsünü oluşturur. Yazar, konuyla ilgili ana düşüncesini okuyucusuna belirli bir olayı yaşatarak düşündürmeyi, algılamasın amaçlamıştır. Bu anlatım biçimi çoğu zaman “betimleme” ile birlikte kullanılır.

Örnek: 1

…Ateş oyunları arasında daha büyükleri, hatta kazalara yol açanları vardı. Baruttan gemiler, kuleler yapılara şenlik yerine taşınır, burada bunlara ateş verilir, büyü patlamalarla yanıp tutuşmaları zevkle seyredilirdi. Ağzından ateş püsküren ejderhalar, tekerlekler üstünde hal arasında gezdirilir, görenler kaçar, seyredenler gülerdi.

Örnek: 2

Sabahtan beri yürüyorlardı. Yorgunluktan ayaklarına kara sular inmişti. O kadar ki karşılarındaki tepe, gözlerinde büyüyor, onlara âdeta dağ gibi görünüyordu. Tepeye varınca bir ağacın altında bir süre dinlendiler. Susuzluk, açlık, yorgunluk her ikisini de bitkin duruma getirmişti. Su sesi duydular ve hemen o tarafa yürüdüler. Kayaların arasından şırıl şırıl akan suyu görünce gözlerine inanamadılar. Su, küçük bir kayadan dökülüyor, ağaçlardaki rengârenk kuşlar birbirlerine güzel şarkılar söylüyordu. Hemen bu billur gibi sudan doya doya içtiler. Suyun kenarındaki ağaçların meyveleriyle karınlarını doyurduktan sonra ağaçların altında tatlı bir uykuya daldılar. Uyandıklarında güneş, batıya meyletmişti. Karanlık basmadan köye varmak için hemen yola düştüler.

Bu metinde iki kişinin başından geçenler anlatılmış. Olaylar belli bir zaman akışına göre verilmiştir. Varlıklar hareket hâlindedir. Dil, sanatsal işlevde kullanılmıştır. “Dağ gibi, billur su" sözlerinde benzetme yapılmıştır. “Birbirine güzel şarkılar söylemek” sözleriyle kuşlara insana özgü nitelikler verilmiştir.

Örnek: 3

Dağın hemen dibinde, gümüş dere, vadi boyunca gürül gürül akıyordu. Onun yanında ve onun gibi kıvrıla kıvrıla bir yol uzanıyor, bir dağın arkasında çayla birlikte bu yol da kayboluyordu. Karşı kıyı dik ve ormanlıktı. Ormanlar hemen oradan başlıyor ve dağların karlı tepelerine kadar uzanıyordu. En yüksek yerlere kadar çıkan ağaçlar çam ağaçlarıydı. Karların ve kayaların arasından yükselen uçları küçük kara fırçalar gibi duruyordu tepelerin doruğunda.

Örnek: 4

Askerler ayağa kalkıp adanın iç kesimlerinden geri dönen arkadaşlarıyla buluşmak için ileriye doğru hızla koştular. Kısa sürede sahile vardıklarında ter içinde kalmışlardı. Sahile vardıklarında arkadaşlarını görünce yorgunlukların, unuttular. Onlarla sarmaş dolaş oldular. Herkesin yüzü gülüyordu. Her şeyi unutmuşlar, buluşmanın tadını çıkarıyorlardı. Bir süre sonra bir asker "Toparlanın, gidiyoruz." diye seslenince kendilerine geldiler.

Örnek: 5

Küçüklüğümüzde gökyüzündeki yıldızlar, saymaya çalışırdık. Sıcak gecelerde derin uykularımızda dondurmacının sesim duyar duymaz fırlardık yerimizden Fıstıklı, çikolatalı, limonlu... Ben çikolatalı isterdim Evdeki en çukur tabak seçilir, merdivenler ikişer beşer koşularak inilirdi. Ya dondurmacı bizi duymadan gitmişse? O zaman tekrar uzanır yıldızların en büyüğüne bakardık. Dilimizde bir şark, Ay dede, ay dede duvağın nerede? Hiç sesim çıkarmazdı dede! Sormaktan bıkmazdık. Sen kurabiyelerin güzelisin değil mi? Ay dededen yine ses çıkmazdı.

Örnek: 6

Çiftegöller’in güzelliklerim keşfetmek için sabah erken den kalktık. Elimizdeki haritaya göre tam karşıdaki zirvenin altında olmalıydı Çiftegöller. Kayalara tutuna tutuna tırmandık zirveye. Bıçak kadar keskin kayaların arasından uzandık. Güç bela sırta ulaştık. Aşağı bakınca içimiz ürperdi manzaradan. Üç yüz metrelik uçurumun dibinde etrafı kale gibi zirvelerle donanmış upuzun iki göl vardı. Göller birbirinden küçük bir yarım adayla ayrılı yordu. Karadeniz dağlarında gördüğüm en büyük buzul gölleriydi bunlar. Kıyılarındaki çiçeklerin oluşturduğu renk cümbüşü ta buradan gözüküyordu. Gölün dışında ki renkler dışında içindekiler de göz alıcıydı. Hele göl de taklalar atan kırmızı-siyah benekli dağ alaları...

Örnek: 7

Ara sıra konuşarak kıyı boyunca yürümeye başladık. Ayaklarımız küçük deniz hayvanlarının kabuklarıyla kaplı yumuşak kumsala batıp çıkıyor, dalgalar uyumla hışırdıyordu. Denizin taşıyıp getirdiği ağdalaşmış denizanalarına; şişmiş, kararmış ağaç parçalarına ve küçük balıklara rastlıyoruz kimi zaman. Serin, taze bir meltem denizden bozkıra doğru esiyor, kumları tozutarak uzaklaşıyordu. Neşeli bir adam olan Kaya, bugün sıkıntılıydı. Onu eğlendirmek için “Kaya, bir şeyler anlatsana!” dedim. Kaya, başı önde yürümeye devam etti.

Örnek: 8

Akşamları canı sıkılınca sokağa çıkar, bir süre sokakta amaçsızca yürür. Sonra da deniz kenarındaki parkta bulunan banklardan birine oturur, dalgaların sesini dinler, gelip geçen vapurları seyreder. Arada bir sahildeki ö kahveye uğrar. Kendisi gibi yaşı ilerlemiş birkaç dostu kalmıştır. Onlarla orada koyu bir sohbete dalar. Vakit ilerlediğinde de tek başına yaşadığı evine döner.

Örnek: 9

İskemleye geçip oturdum. Masanın üzerindeki soluk mürekkep lekelerini, çizgileri seyretmeye başladım. Bir yabancı ile karşı karşıya oturulduğu zaman âdet olduğu üzere oda arkadaşımı gizliden gizliye tetkik etmek, kaçamak bakışlarla hakkında ilk ve tabii yanlış kanaatler edinmek istiyordum. Fakat onun bu arzuyu hiç hissetmediğini ve başını tekrar önündeki işe eğerek ben odada yokmuşum gibi davrandığını gördüm