Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

AHMET HAMDİ TANPINAR’IN ŞİİRİ

Ahmet Hamdi Tanpmar, ilkin Dergâh dergisi (1921- 23) nde yayımladığı şiir denemeleriyle yolunu arayan bir şair kimliğinde göründü. Yahya Kemal'in de belirttiği gibi, dergide Mustafa Şekib (Tunç, 1886-i958) in felsefe yönteminin izleyicisi durumunda olan yazarlar, şairler toplanmıştı. (1) Mustafa Şekib, Fransız düşünürü Bergson (Henri, 1859-1941)’un görüşlerine dayanan bir felsefe anlayışını yerleştirmeye çalışıyordu.

Yüzyılın başlarında felsefe ve edebiyat adamları üzerinde (özellikle Marcel Proust) etkisi görünen Bergson, «Madde ve Bellek» adlı kitabının başında Berkeley’in adını anmadan dünyanın ancak bilincimizde mevcut bir imgeden ibaret olduğunu yazmıştı. İdealizminin temeli, saf ve maddî olmayan bir süre kavramına dayanıyordu. Süre bilgisi ise ancak sezgi yoluyle elde edilebilirdi. Mustafa Şekib’in de Dergâh’taki yazılarında, Bergson gibi, «ruh» un yalnız «Zekâ ve akıldan ibaret olmadığı» savını felsefesine temel aldığı görülür.

Zekâ ya da aklı «Ruhun katılaşmış bir tabakası» olarak tanımlar. «Ruh yalnız akıldan ibaret değildir ve bu kabuğun altında her dakika kaynayan ve her an değişmeden yaşayamayan bir ateş bulunur. Ruh temelini oluşturan bu ateşten yoksun kalırsa zekânın da var olma gücü kalmaz.» (Ruha Bir Dikkat, Dergâh, sayı 4)

Ahmet Hamdi’nin de, hocası Yahya Kemal gibi, gelişimi içinde şiirini Bergson idealizmine dayanan bir düşün dünyasında aradığını söyliyebiliriz. Yahya Kemal’in şiirlerinde «ruh» kavramının geniş ölçüde işlenerek sonsuzluk ve ölmezlikle özdeşleştirilmeye çalışıldığı görülür. Ahmet Hamdiyse zaman kavramım işler.

«Bergson’un zaman kuramının bütünüyle zamanı aradan kaldıran bir kuram olduğu» görüşünde birleşilmiştir. (B. Russel) Bu, Ahmet Hamdi’nin şiirine «Ne içindeyim zamanın — Ne büsbütün dışında» (Şiirler sf. 7) biçiminde yansımıştır. Bergson, süre bilgisinin ancak sezgi yoluyle elde edilebileceğini söyler. Bu, Ahmet Hamdi’nin şiirinde, «Kökü bende bir sarmaşık olmuş dünya sezmekteyim.» (sf. 7) biçiminde görülür. Her Şey Yerli Yerinde şiirinde (sf. 41) ise «Eşyayı tılsımlı bir uykudan» «aksetmiş gibi» varsayarak idealizme bağlılığını ortaya koyar. Öte yandan şiirlerinde sürekli bir rüya ortamı yaratmaya çalışmıştır Ahmet Hamdı:

«Bir garip rüya rengi» (sf. 7), «Başucunda her rüyanın» (sf. 12), «Sarışın buğdayı rüyalarımızın» (14), «Akşamın mercan dalları gibi - Suda olgunlaşan rüyası» (17), «Rüya işçiliğinde» (24), «O üst üste rüya» (26), «Bittiği an bu rüyanın» (31), «Ben her rüyayı zamana taşıyan yıldız kervanı» (33), «Belki rüyalarındır bu taze açmış güller» (42), «Rüyası ömrümüzün çünkü eşyaya siner» (42), «Rüyasiyle sanki kanlı bir çiçek» (50), «Bir rüyadan arta kalmanın hüznü» (59), «Belki de rüyası büyük cedlerin» (61), «Ölülerin rüyası» (63), «Sırrın gecesinde rüyaya daldık» (64).

Bu örneklere bakarak 37 parçadan oluşan bu kitapta düşe bağlı temaların işlendiği şiirlerin sayı yönünden de büyük oranlara vardığını düşünebiliriz. Bu düşsel ortam, doğaya bakarken de, nesnelerin bile «Bir garip rüya rengiyle» değiştiği sanılarına götürür Tanpınar’ı. Buradan itibaren, «İklimler dışında ezelî bahar» ve «Mevsimler içinde tükenmez yarın» (sf. 14) varsayımına kapılarak, «Yıldızların altın bahçesinde», «ebediyetinle geldik diz dize» (sf. 15) avuntusunu yaşam görüşü haline getirmek kaçınılmaz olur.

Belki bu nedenle çok dar bir şiir dünyası içinde kapanmış, bireysel duyguları işlerken bile duyumları genişliğe ulaşamamıştır. Kullandığı sözcükler arasında, zaman, rüya, hülya, ateş, güneş, bahçe, ufuk; yıldız; masal; mevsim çabuk dikkati çeker. Bu sözcüklerden birinin geçmediği şiir yok gibidir. Benzer temalara düşkün olmasından gelir bu durum. Buna bağlı olarak tamlamalar da birbirine çok benzer. «Sükûtun bahçesi» «Yıldızların altın bahçesi» (sf. 14), «Yosun bahçeler» (sf. 27), «Yaz bahçeleri» (sf. 36), «Küçük bahçe» (sf. 43). «Siyah'Bahçe» (sf. 64), «Zaman bahçeleri» (sf. 74),.. «Ömrümün sabahı» (sf. 25), «Ömrün çemberi» (sf. 23), «Ömrün gecesi» (sf. 26), «Ömrün gecesinde» (sf. 49), «Ömrün gecesinde ve kader rüzgârında» (sf. 55).

Kolayca çoğaltılabilecek olan bu gibi örneklere bakarak tekrarların şairi diyebileceğimiz A. Hamdi, düşsel imgelerin bolluğuna karşın yalnız bir şiirde (Bursa’da Zaman) gerçeğe yakınlaşmaya çalışmıştır.

Şair, «Bursa’da» sözcüğüyle başladığı bu şiirde «Mekân» çiziminde gerekli olan öğeleri kullanırken, bu öğelerin tarih içindeki yer ve anlamlarını daha önce kimliğinde duyan bir kişinin alışkanlığı içindedir. Bu nedenle ilk kez karşılaşmanın olağanüstü coşku halleri yoktur. Aksine olağan bir duyarlığı yaşarken, «cami avlusu», «küçük şadırvan», «Orhan zamanından kalma bir duvar», «yüzlerce çeşme» gibi insan yapısı öğelerin, «ovanın yeşili, göğün mavisi» dizesiyle, doğadaki yerini belirler. Yaşanmakta olanla, yaşanmış olanı birlikte duyarak, aşama aşama artan bir ilgiyle «geçmiş zamanı» algılamaya başlar.

«Bir zafer müjdesi burda her isim
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bu sonsuz devam vehmiyle.»
Eski kent, bir türbenin, cami ve çeşmelerin yarattığı çağrışımlarla şairin gözünde tarihle özdeşleşmiş, «bir mucize» değeri kazanmıştır. Üç beş sözcüğün anlam ve ses birliğinde bir olağanüstülüğü sergileme becerisi gösterir.

«Su sesi ve kanat şakırtısından
Billur bir avize Bursa’da zaman.»
Şiirin ikinci bölümündeyse şair, yaşama hevesli olma çağında, «çinilere sinen kur’an seslerini» duyarak, «havayı dolduran uhrevi ahenkle» etkilenir. Ama,

«Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tılsımlı ebediyette.»
dizeleriyle sonsuza ulaşmak ister. (2)

Sonsuzluk kavramı, Raks, Yavaş Yavaş Aydınlanan, Bendedir Korkusu gibi şiirlerine yansımıştır. A. Hamdi. üç dört şiiri dışında dört’lü kuruluşlarda rahat eden bir şairdir. Genellikle hecenin 6-5 ve 4-4 kalıplarını kullanırken ölçüye sığınmaz. Sözcüklerdeki sesli harflerin uyumunu gözönünde tutarak içten içe bir musikinin peşine düştüğü bellidir. Kendi deyişiyle, «Dilin asil ve saf oyunlarınca aykırı gördüğü engellerden, pürüzlerden kurtulmaya çalışır. Sabırlı bir sözcük arayıcısıdır. Uzun deneyler, yazıp bozmalar sonunda okuyanlarda, «hayret ve heyecan çığlığı» koparacak düzeyi bulduğu kanısına varana kadar sürer çalışması. Bu nedenle kitabındaki birçok şiiri, dergilerde çıktıktan sonra, düzeltmelerden geçirmiştir. Kimilerinin adlarını bile değiştirir. «Bendedir Korkusu» ilk çıkışında «Yılan» (Varlık dergisi, sayı 31, 15 ekim 1934), «Uyanma» ilk çıkışında «Bahar» (Varlık dergisi, sayı 51, 15 ağustos 1935), «Yavaş Yavaş Aydınlanan» ilk çıkışında «Sfenks» (Varlık, sayı 22, haziran 1934), «Dönüş» ilk çıkışında «Bülbül» (Oluş dergisi, sayı 9, şubat 1939) adlarını taşıyordu.

Ahmet Hamdi’nin şiirlerinde uyaklar çoğunlukla özgündür. Anlamı bozmadan, kendisinden önce kullanılmamış uyaklar bulmaya özen gösterir.

Faruk Nafız’de belli bir düzeye gelen hece ölçüsü, Ahmet Hamdi’de evriminin daha yüksek aşamalarına ulaşmış, özellikle Ahmet Muhib, Cahit Sıtkı gibi şairlere örnek olmuştur.

(1) «Son neslin feylesofu Mustafa Şekib Bey ki, biz bu mecmuada usûl-i felsefesinin peyreviyiz.» (Dergâh, 20 mart 1922, Edebiyata Dair, sf. 121, 1971).

(2) İlkin 1944’te çıkan Bursa’da Zaman şiirini Tanpınar kitabına 7 dizesini değiştirerek almıştır. «Sanki bir hâtıra sessizliğinden — Yüzlerce çeşmenin serinliğinden» (8. dize); «Yekpare bir anda gün saat mevsim — Sanki bir tek anda gün, saat, mevsim» (12. dize) yanında «Bir bahar uykusu olur elbette» dizesini «Bîr ilâh uykusu olur elbette» biçimine getirerek, «bahar uykusu» yerine «ilâh uykusu» gibi çok değişik bir anlama götürmüştür.


ŞÜKRAN KURDAKUL
Cumhuriyet, 24 Ocak 1976

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi