Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRK TİYATROSUNDA MODERNLEŞME VE MODERNİZM ÜZERİNE

Modernlik değildir "Modernizm" Kumar

Türk modernleşmesi sürecinde, Türk tiyatrosu da medenileşme projesinin bir parçası olarak tasarlanmıştır.

Aydınlanma çağı düşüncesinin ve sanayileşmenin biçimlendirdiği Batı modernizminin, geleneği yeniden icad eden, yaratıcılığın gücüne yol açan bireyselleşme, çoğulculuk, farklılaşma, sivilleşme gibi değerleri kutsadığı kabul edilen yaklaşımı, Türk modernleşmesi sürecinde mümkün olan en küçük rolü oynamıştır. Bu nedenle Türk tiyatrosunun medenileşme projesi içindeki oluşumu, içselleşmesinde büyük sorunlar olan bir hareketin taklidi ve törensel tekrarların öze ulaşma çabasının zorlu yolculuğu olmuştur.

Prof. Dr. Metin And, Türk tiyatrosunu dört evreye ayırarak inceler: Köylü Tiyatrosu Geleneği, Halk Tiyatrosu Geleneği, Saray Tiyatrosu Geleneği ve Batı (ya da Avrupa) Tiyatrosu Geleneği. (And, "Cumhuriyetten Önce Tiyatro" 2505) Türk Tiyatrosunun Evreleri adı altında topladığı çalışmalarında bu gelenekleri ve dönemleri ayrıntılı olarak inceleyen And, Batı (ya da Avrupa) Tiyatrosu Geleneğini, Tanzimat ve İstibdat Dönemi Tiyatrosu (1839-1908), Meşrutiyet Dönemi Tiyatrosu (1908-1923) ve Cumhuriyet Döneminde Türk Tiyatrosu başlıkları altında toplamıştır.

1839'da Gülhane Hattı Hûmayûnu'nun okunmasıyla tiyatroda da Batılılaşma süreci başlamıştır. Sultan Abdülmecid'in 1899'da Dolmabahçe Sarayı'nda yaptırdığı tiyatro binasında yabancı toplulukların müzik dinletileri ve operalar sunmasıyla sarayın Batı sanatları konusundaki öncülüğü görülmektedir. Sultan Abdülmecid'in de Sultan Abdülaziz'in de saray dışındaki tiyatrolara gittiklerini, Abdülhamid'in ise 1899'da Yıldız Sarayı'nda bir tiyatro binası yaptırdığını (alıntılayan Şener, Cumhuriyetin 75.Yılında… 27) göz önüne aldığımızda Batılı gösteri sanatlarının desteklendiğini söylememiz mümkün olur. "Cumhuriyet'ten Önce Tiyatro" adlı makalesinde, "[…] Sultanın hem hükümdar, hem halife olarak tiyatroyla ilgilenmesi, Sarayın da tiyatroya yer vermesi bir güvence oluşturuyordu." (2508) saptamasını yapan And, sarayın önemine dikkat çekmektedir.

Batı tiyatrosunun geliştirilip yaygınlaştırılmasında önemli bir etken de devlet görevlilerinin desteğidir. Türk elçileri ve çeşitli nedenlerle yurt dışına çıkıp Batılı tiyatroyu görüp etkilenmiş devlet görevlileri hem bilgi ve görgülerini aktarma hem temsillerin koruyuculuğunu yapma hem de çeviriler yapma, oyun yazma gibi alanlarda da öncülük etmişlerdir. Başvekillik görevinden alındıktan sonra 1879 da Bursa valisi olarak atanan Ahmet Vefik Paşa dönemin kültür yaşamında belirleyici olmuş önemli devlet adamlarından biridir. Üç yıllık valiliği sırasında Bursa tiyatrosunu kurmuştur. Moliere, Voltaire, Hugo ve Lesage'den yaptığı çevirilerin yanı sıra, uyarlamaları ve bir de kendi oyunu vardır. Ahmet Vefik Paşa gibi Batılı Tiyatro geleneğine gönül vermiş ve gelişmesi, yerleşmesi için çaba göstermiş başka devlet adamları da dönemi etkilemiştir.

Moliére'in bir eserini Türkçeye kazandıran, ayrıca Adana valiliği sırasında bu ilde tiyatro açıp gösterimleri destekleyen Ziya Paşa'yı da anmak gerekir. Bulunduğu yerlerde tiyatronun gelişmesine hizmet etmiş, ayrıca yazar olarak da bu dönemin tiyatrosuna büyük katkıda bulunmuş Âli Bey'i, İstanbul Şehremini Mazhar Paşa ile 6. Daire-i Belediye Başkanı Black Bey'i de bu arada sayabiliriz. (And, "Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu" 1609)

Basın da oyun metinleri, tiyatro eleştirileri, gösteri duyuruları yayınlayarak, bilgi vererek kamuoyunun dikkatini tiyatroya çekmekte etkili olmuştur. Ayrıca Türkiye'deki yabancı elçiliklerin, azınlıkların, Levantenlerin ve yurt dışından gelen tiyatro gruplarının da önemli katkıları olmuştur.

Halka açık ilk tiyatro binası ise 1862'de açılan Fransız Tiyatrosu'dur (Şener, Cumhuriyetin 75. Yılında…27). 1861'de Şark tiyatrosu, 1868'de Osmanlı Tiyatrosu açılır. Ermeni azınlığın çalışmalarıyla oluşan bu ilk girişimlerde gösterilerin dili Ermenicedir. Türk seyirciye de ulaşmak amacıyla Türkçe temsiller verilmeye başlanır. İlk Türkçe temsilleri veren Güllü Agop, Gedikpaşa Tiyatrosuna yerleşip Osmanlı Tiyatrosu adı altında düzenli olarak gösteriler yapmaya başladığında Ermeni oyuncuların yanı sıra Müslüman Türk erkek oyuncular da sahneye çıkmışlardır. Osmanlı Tiyatrosu, dönemin kültür yaşamında önemli bir yere ve etkiye sahip olmuştur.

1870 yılında Sadrazam Âli Paşa'nın girişimiyle Osmanlı Tiyatrosu'na on yıllık imtiyaz verildi; böylece Osmanlı Tiyatrosu, İstanbul'da Türkçe tiyatro temsilleri verme tekeli elde ediyordu ve on yıl boyunca Güllü Agop'un rakibi olmayacaktı. (And, "Cumhuriyet'ten Önce Türkiye'de Tiyatro" 2509)

Güllü Agop'un Türkçe temsil verme imtiyazıyla gösterilerini sunduğu dönemde, İstanbul'un başka semtlerinde de tiyatro topluluklarının imtiyazın dışında kalan alanlarda gösteriler yaptığı anlaşılmaktadır.

[…] [İ]mtiyazın birtakım boşluklarından yararlanarak bir yanda tulûat toplulukları oluştu, öte yandan da besteci Dikran Çuhacıyan'ın müzikli tiyatro topluluğu Opera tiyatrosu kuruldu. (And, "Cumhuriyet'ten Önce Türkiye'de Tiyatro" 2509)

Türk tiyatro sanatçılarının sahneye çıkmasına olanak tanımış, oyun yazarlarına kapılarını açmış, dramatik edebiyatın gelişmesine katkıda bulunmuş, seyirciyi yetiştirmiş olan Güllü Agop Türk tiyatrosu tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Ancak İstanbul'un bu renkli tiyatro yaşamı uzun sürmemiştir.

1884'te İstibdat yönetimi, Ahmet Mithat'ın, Çerkes Özdenleri ve Çengi oyunlarının halkı bölücülüğe özendirdiğini ileri sürerek Gedikpaşa tiyatrosunu yıktırmış bu olaydan sonra tiyatro yaşamı bir süre canlılığını yitirmiştir. (Şener, Cumhuriyetin 75. Yılında…27).

1884'ten sonra tiyatro üzerinde giderek ağırlaşan sansür oyun yazarlığını da etkilemiştir. Böylece, yabancı melodramlar oynayan Osmanlı Dram Kumpanyası ile birkaç tulûat topluluğunun gösterileri dışında tiyatro çalışmaları durmuştur. (And, "Cumhuriyet'ten Önce Türkiye'de Tiyatro" 2509)

Tiyatro oyunları hem Zaptiye Nezareti'nce, hem de Maarif Nezareti'ne bağlı Encümen-i Teftiş ve Muayene tarafında sansür edilmiştir. […] [A]ltı maddelik tiyatro sansürü yönetmeliği de, lâstikli hükümleriyle, sansürün geniş ölçüde işlemesine imkân vermiştir. (Kabacalı, "Tanzimat ve Meşrutiyet Döneminde Sansür" 614)

Tanzimat döneminde dramatik edebiyat ilk ürünlerini vermiştir. Dönemin düşünce, fikir ve idealleri de değişmekte olan yaşam biçimi de dramatik edebiyatta kendini göstermiştir. Tanzimat ve İstibdat döneminde, Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Recaizade Mahmut Ekrem, Ebuzziya Tevfik, Abdülhak Hamit, Âli Bey, Manastırlı Mehmet Rıfat, Hasan Bedreddin Paşa, Moliére uyarlamalarıyla Ahmet Vefik Paşa, Feraizcizade Mehmet Şakir Efendi gibi önemli yazarlar ürün vermişlerdir. Metin And, bu dönemde yazılan oyunların komedya, manzum dram, melodram, tarihi dram, halk dramları ve müzikli oyun türlerinde olduğunu ve bu eserlerin çoğunun basıldığını belirtmektedir.

("Cumhuriyet'ten Önce Türkiye'de Tiyatro" 2510). Batılılaşmanın izdüşümünde tanımlanan tiyatro, süreçle birlikte inşa edilirken, bir yandan rehberlik bir yandan da tanıklık etmiştir. Dönemin oyun yazarlarının çoğu aynı zamanda fikir yaşamına yön veren, siyasi ve toplumsal alanlarda biçimlendirici öncü karakterlerdir. Bu nedenle tiyatroları, söylemlerinin ve seyirciyi -dolayısıyla toplumu- eğitme amaçlarının aracı olmuştur.

Avrupa deneyiminin şekillendirdiği bu yeni tiyatronun ilk Türkçe eseri, İbrahim Şinasi (1826-1871) Efendi'nin Şair Evlenmesi adlı oyunudur. Eser, 1859'da, aynı yıl açılan Dolmabahçe Saray Tiyatrosunda oynanmak için sipariş verilmiştir (And, "Cumhuriyet'ten Önce Türkiye'de Tiyatro" 2509). Birbirlerini tanımayan insanların evlendirilmelerinin sakıncalarını anlatan oyun, din adamlarını da eleştirmektedir.

Şinasi'nin eleştirel yaklaşımı, pozitivizmin etkilerinden doğmuştur. 1849'da eğitim için Paris'e gönderilen Şinasi, burada pozitivist düşünce ile tanışır.

Oryantalist Sylvestre de Sacy, din konusunda eleştirel yazılarıyla Tanzimat aydınlarının hem ilgisini hem şimşeklerini üzerine çekmiş olan Ernest Renan, romantizmin önemli ismi şair Lamartine, Şinasi'nin Paris'te tanıştığı ve düşüncelerinden etkilendiği önemli kişilerdir. (Işın, "Osmanlı Modernleşmesi ve Pozitivizm" 354)

Şinasi, Batı uygarlığının sürekli gelişmesinin en önemli gücün akıl olduğunu kabul etmiştir. Yazara göre akıl, sistemi eleştirecek, üretecek, geliştirecek yegâne güçtür.

Şinasi, akıl kavramına düşüncelerinde merkezi bir yer vermişti. Ona göre çağdaş uygarlık aklın ekseninde dönüyor ve bu eksenle orantılı olarak gelişiyordu. […] [A]kıl, uygarlığın yönetici ilkesi olduğuna göre edilgen olamazdı. (Işın, "Osmanlı Modernleşmesi ve Pozitivizm" 354)

Şair Evlenmesi oyunuyla Osmanlı toplumuna, geleneklerine ve değerlerine eleştirel bir gözle bakan Şinasi, temelde, akla uygunluğu sorgulamıştır.

Tanzimat ve İstibdat dönemine damgasını vuran, tiyatronun şekillenmesinde ve toplumla ilişki kurmasında önemli rol oynayan bir yazar da Namık Kemal (1840-1888)'dir. And, Türk Tiyatrosunun Evreleri adlı eserinde Namık Kemal'in, Vatan yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Celaleddin Harzemşah ve Kara Bela adlı oyunlarının, başka yazarları bu oyunlara benzer oyunlar yazmak için isteklendirdiğini belirtir. Vatan sevgisi ve kahramanlık, hürriyet özlemi temalarını barındıran Vatan yahut Silistre adlı oyunun tiyatro tarihinde önemli bir yeri vardır. Oyunun Gedikpaşa Tiyatrosu'ndaki ilk ya da ikinci temsilinden sonra (1873), milliyet ve özgürlük duygularıyla coşan seyirciler sloganlar atarak yollara dökülmüştür. Bu olayın ardından hem Namık Kemal'in başyazarı olduğu İbret gazetesi kapatılmış hem de Namık Kemal kendisiyle aynı gazete yazan Ahmet Mithat, Ebuzziya Tevfik, Mustafa Nuri ve Hakkı Bey'lerle birlikte tutuklanarak sürgüne göndermiştir. (Şener, Cumhuriyetin 75. Yılında…30).

Namık Kemal'in milliyetçiliği ve hürriyet kavramına yaklaşımı yalnızca tiyatronun değil, dönemin siyasi düşüncesinin de önemli güçlerinden olmuştur. Yeni Osmanlılar'ın liderlerinden Namık Kemal'in söylemi batılı düşüncenin ürünü olan kurumları, İslâmi esaslara göre kurmak temellerine dayanmaktadır. Toplumsal değerlerin yeniden yapılandırılmasına dair önerilerini İslâmi esaslarla temellendirmek gayretindedir Namık Kemal.

[Yeni Osmanlılara] göre meşruti rejim İslami’dir, çünkü "meşveret" usulü bunu gerektirir. Kadınların tutsaklığına, çok kadınla evliliğe son vermek gerekir, çünkü İslâm'ın ruhuna aykırıdır. Namık Kemal'in özgürlükçülüğü ulusçu bir esasa dayanmaz. Onun "vatan"ı İslâmların vatanıdır. Laik de değildir. Latin harflerine karşıdır. Medeni Kanun'un adını ağzına almaz. (Ortaylı 25)

Tanzimat döneminde Yeni Osmanlıların etkisiyle dramatik edebiyatın yiğitlik, vatan için özveri, hürriyet sevgisi gibi konular işlediği görülmektedir. Bunların yanı sıra aşırı Batılılaşmanın, birbirini tanımadan evlenmenin, aile düzenine zarar veren içki ve sefahat düşkünlüğünün eleştirildiği oyunlar da yazılmıştır. Esirlik, anne babanın sözünden çıkmanın yol açacağı güç durumlar, yüceltilmiş aşklar da oyunlarda ele alınan konular arasındadır. Tanzimat'ın öncü yazarları, özellikle Fransız edebiyatını ve felsefesini iyi tanımışlardır. On yedinci yüzyıl romantik edebiyatından ve klâsiklerinden etkilenmişlerdir. Gerçekçiliğin dönemin oyunlarını, romanı etkilediği kadar bile etkilemediği anlaşılmaktadır.

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Avrupa'da güçlenen gerçekçi tiyatro düşüncesi romantizme karşı çıkarak kendi teorisini oluşturmuştur. Modern tiyatronun başlangıcı sayılan gerçekçi akım, Avrupa'da yaşanan ekonomik, sosyal ve düşünsel değişimin tiyatroya yansımasıdır. Sanayi devriminin sonuçları tiyatroyu doğrudan etkilemiştir. Romantik düşüncenin ve yazının odağındaki bireysel ve idealize tutkuların, yüce duyguların yerini yaşam savaşının ağır koşulları almaya başlamıştır. Yaşam savaşı bütün incelikleri ve acımasızlığıyla sahnede kendini göstermeye başlamıştır. Ekonomik koşullarına, çevresine ve genlerine yazgılı sıradan insanın yaşamını insanca sürdürebilme mücadelesi tiyatronun odağındadır. Bilimsel kabullerin ışığında sahnenin işlevi, insanı içine yaşadığı çevre ile birlikte yansıtmaktır.

Yazın sanatı, insan yaşamını toplumsal çevresi ve doğal koşulları içinde, ayrıntıları ile incelemek ve yansıtmak görevini üstlenmiştir. Émile Zola, bu gelişimi 1864 yılında "perde" ilkesi ile şöyle açıklamıştır: Klasik perde büyütür, romantik perde çarpıtır, realist perde ise yansıtır. (Şener, Dünden Bu Güne Tiyatro Düşüncesi 173)

Darwin, Freud ve Bernard etkisi ve pozitivizmin rehberliğinde gerçekçi ve doğalcı dram, sahneye çıkardığı insanı bilimsel yöntemlerle inceleme ve ifade etme yolunu seçti. Doğalcılar, insanın doğal dürtüleri, hayvani yanları, genetik hastalıkları ruhsal ve bedensel bozuklukları üzerinde durmuşlardır. Görkemli insan yerini tanrısal değil kalıtsal ve çevresel yazgısıyla savaşan ve çoğu kez trajik şekilde yerine sıradan insana bırakmıştır.

Modern dramın özü elbette biçimini de etkilemiştir. Yaşam gerçeğinin sahnede inandırıcı bir biçimde ve olduğu gibi yansıtılabilmesi yanılsamanın olanakları kullanılmaya başlanmıştır. Seyircinin sahnede gördüğü yaşamın kendi yaşamına benzerliğine inanabilmesi için oyunun kurgusal bütünlüğünden görsel ve sözlü anlatımın gerçeğe uygunluğundan ve benzerliğinden yararlanılmıştır. Çerçeve sahne aydınlatılmış, seyir yeri karartılmıştır. Dramatik edebiyat da bu anlayışa uygun olarak gelişmiştir.

Gerçekçi tiyatroda oyunun sıkı dokulu ve gerilimli olması yanılsama sağlamak için gereklidir. Çünkü bu oyunlarda olaylardan çok durumlar ele alınır[…] seyirci bu durumlar içinde sıkışmış olan oyun kişisiyle özdeşleşebilmelidir. Yazarlar ve sahneye koyucular yanılsama yaratabilen, gerilimli oyun yapısını "organik yapı" olarak adlandırmışlardır. (Şener, Dünden Bugüne…191-192)

Dönemin başlıca yazarları, Alexandre Dumas Fils, Gerard Hauptmann, Henrik Ibsen, August Strindberg, Anton Çehov, George Bernard Shaw gücünü, etkileyiciliğini bugün de sürdüren pek çoğu günümüzde de sahnelenen yapıtlar yazmışlardır.

Oyunculuk tekniğini gerçekçilik anlayışına uygun duruma getirmek için günümüzde de kullanılan bir teknik geliştirmiş olan Stanislavky, oyunculuk eğitimine kapsamlı bir yöntemle yaklaşan ilk tiyatro adamı olmuştur. Bir karakteri yaratabilmek için, yeniden yaşatabilmek için oyuncunun yalnızca teknik değil duyusal ve duygusal bir yaratım süreci oluşturması gerektiğini vurgulayarak bu yaratımın koşulları ve gerekleri üzerine çalışmalar yapan Stanislavky'nin yaklaşımı, modern tiyatroyu, ardılları ise sinema oyunculuğunu etkilemiştir.

Tanzimat döneminde Türkiye'de Batılı tiyatro, dolaylı olarak pozitivizmde etkilenmiş olsa da gerçekçi akıma yakınlık duymamışlardır. Bu dönem oyunlarından anlaşıldığı kadarıyla yazarlar en çok Molière'den etkilenmişlerdir. Molière'in pek çok oyunu Türkçeye çevrilmiş, konuları ve karakterleri yapıtlarda açık izler bırakmıştır. Türkiye'de Batılı tiyatronun henüz oluşmaya başladığı bu dönemde oyun yazarları pek çok kısıtlamayla karşı karşıya kalmışlardır. And, yazarların geleneksel aile düzeni bakımından birçok kısıtlama içinde olduklarını ve bununla baş edebilmek için ya çevre ve kişileri sınırlı davranış ve durumlar içinde ele aldıklarını ya da konuyu Avrupa'da, zaman zaman da Türkiye'de Müslüman olmayan toplulukların içinde kurguladıklarını belirtir. Siyasi içerikli oyunların ise yapıntı ülkelerde ya da Hindistan, Afganistan, Arabistan gibi ülkelerde kurgulandığı görülmektedir. (And, "Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu" 1612).

Meşrutiyet döneminde ise, tiyatro toplumsal tepkilerin ifade edildiği bir alan olmuştur. İstibdat döneminin son bulmasıyla tiyatro yaşamı canlanmış yeni oyunlar yazılmış, yeni topluluklar kurulmuştur. Dönemin Batılı tiyatro bağlamında en önemli adımı "Darülbedayi-i Osmani"dir. 1914'te Fransız tiyatro adamı Andrè Antoine, İstanbul'a bir konservatuvar kurması için çağrılmıştır. Antoin, Birinci Dünya savaşının çıkmasıyla Türkiye'den ayrılmak durumunda kalmış; ancak, kurduğu konsevatuvar, 1916'ya dek işlevini sürdürmüş, bu tarihte bir tiyatro topluluğu olarak çalışmalarına yön vermiştir (And, "Cumhuriyetten Önce Türkiye'de Tiyatro 2510).

Bu dönem Cumhuriyet dönemi Türk Tiyatrosu'nu hazırlamıştır. 1920 yılında Afife Jale, Hüseyin Suat'ın Yamalar adlı oyununda sahneye çıkarak kendisinden sonra gelecek Türk kadın oyuncuların yolunu açmıştır. İç çalkantıların ve savaşların yaşandığı bu dönemde tiyatro, Batılı tiyatroya eğilimini korumuş, bununla birlikte modern tiyatro düşüncesine olan uzaklığını da korumuştur.

Cumhuriyet döneminde ise büyük bir kültür değişimi olan Batılılaşma yeni boyutlar kazanmıştır. Batılı tiyatro yapılanırken birçok büyük adım atılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında tiyatroyu belirleyen en önemli etken Atatürk'ün yaklaşımı olmuştur.

[…]Atatürk'ün tiyatro sanatçılarını desteklemesi ve onurlandırması,kadın oyuncuları sahneye çıkma yönünde yüreklendirmesi, halk evlerinde verilen temsilleri izlemesi, devlet Konservatuvarı yasasının çıkmasını sağlamasıdır. (Şener, Cumhuriyet'in 75. Yılında…59)

Ulusal tiyatro fikri, Kemalizm'in temel ilkeleri ile bağdaştırılmış bir anlayışla bütünleşmiştir. 1927 yılında Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi'nin başına getirilmiş ve kurumun yeniden düzenlenmesi süreci başlamıştır.1934'de bu kurumun adı, Şehir Tiyatrosu olmuştur.1931 yılında bu kuruma bağlı olarak "Tiyatro Meslek Okulu" kurulmuştur. Bu okul bugünkü Belediye Konservatuvarının çekirdeği olmuştur. 1939'da Carl Ebert'ten yararlanılarak hazırlanan bir yasayla Devlet Konservatuvarı oluşturulmuştur. 1941 yılında kurulan tatbikat sahnesi altı yıl boyunca oyunlar oynamış, bu kuruluş Devlet Tiyatrosunun temelini oluşturmuştur. Muhsin Ertuğrul'un 1947 yılında Devlet Tiyatrosunun başına geçmesiyle yeni bir dönem başlamıştır. (Nutku, "Cumhuriyet Tiyatrosu", 2511)

Özel tiyatrolar da tiyatronun gelişiminde önemli yere sahiptir. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra kurulan kimi önemli topluluklar şunlardır: Milli Sahne, Ferah Sahnesi Topluluğu, Karaca Tiyatro, Dormen Tiyatrosu, Kent Oyuncuları, Engin Cezzar- Gülriz Sururi Topluluğu, Oraloğlu Tiyatrosu, Arena Tiyatrosu, Ulvi Uraz Topluluğu, Dostlar Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Nisa Serezli- Tolga Aşkıner Topluluğu, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu, Nejat Uygur Tiyatrosu, Enis Fosforoğlu Topluluğu, Hadi Çaman Yedi Tepe Oyuncuları, Levent Kırca Tiyatrosu, Ortaoyuncular, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara halk Tiyatrosu, Birlik Tiyatrosu, Stüdyo Tiyatrosu, Tiyatro İstanbul, Sadri alışık sahnesi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi, Kumpanya, Stüdyo Oyuncuları, vb. (Nutku, "Cumhuriyet Tiyatrosu", 2511 ve Şener, Cumhuriyet'in 75. Yılında…256-278)

Cumhuriyetin ilanını takip eden yıllarda dramatik edebiyat da gelişmiştir. Birçok önemli oyun yazarı, birçok temaya ilişkin oyunlar yazmışlardır. Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Refik Halit Karay, Yusuf Ziya Ortaç, Cevdet kudret, Nazım Hikmet, Faruk Nafiz, Vedat Nedim Tör, Musahipzade Celâl, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dranas, Cevat Fehmi Başkut, Ahmet Kutsi Tecer, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Haldun Taner, Turgut Özakman, Orhan Asena, Çetin Altan, Refik Erduran, Oktay Rifat, Aziz N esin, Orhan Asena, Ülker Köksal, Dinçer Sümer, Cahit Atay, Güngör Dilmen, Adalet Ağaoğlu, Melih Cevdet Anday, Murathan Mungan, Murat Karasu, Behiç Ak bu yazarlardan bazılarıdır.

Türk tiyatrosunun yakın döneminde modern tiyatro düşüncesinin etkileri hem yazında hem de sahneye koyma tekniklerinde etkileri önceki dönemlere göre daha kuvvetle hissedilmiştir. Ancak, "Batı taklitçiliği" eleştirisi Tanzimat döneminden beri en çok dile getirilen eleştiri olmuştur. Ulusal kimliğin sahnede kendini göstermesi arzusu olarak da okunabilecek olan bu eleştiri, gelenekten yararlanma fikrinin bir panzehir olarak sunulması çözümüyle yan yana gelmektedir. Batı tiyatro düşüncesini oluşturan koşulların ülkemizde oluşmamış olmasından doğan sorunlara da işaret edilmektedir.

Batıda 1890 yıllarında belirginleşen karşı gerçekçi eğilimleri takiben gelişen tiyatro yaşantısı, elbette Batı düşüncesinin ve koşullarının ürünüdür. Sembolizmin, Fütürizmin, Sürrealizmin ve Ekspresyonizmin Türk dramatik yazını üzerinde doğrudan etkili olduğunu söylemek pek olası değildir. Çerçeve sahnenin ve yanılsamanın yıkılıp modern insanın parçalanma, yabancılaşma, anlamsızlaşma, kargaşa gibi dertlerinin kimi kez karanlık ve yırtıcı haykırışlara dönüşerek anlatıldığı Modern tiyatro, ülkemizde karşılığını, yerini ve belki de bağlamını bulamamıştır. Modern tiyatro biçimleri içinde Siyasal Amaçlı Tiyatro, tiyatromuzu diğer türlere göre daha çok etkilemiş olsa da, tiyatronun siyasal bir görev üstlenmesi, düşünce özgürlüğünün modern bir yaşam süremediği alanlarda uzun ömürlü ve kastına ulaşan bir yaklaşım olamamıştır. Modernizm'in kendi açmazlarının yarattığı sorunlara ilişkin tartışmalar Batı'da sürerken, Batılı Türk Tiyatrosu bir tasarımı olduğu Türk modernleşmesinin kendi sorunlarıyla uğraşmaktadır.

Alain Touraine, Modernliğin Eleştirisi'nde, Batı'daki en güçlü modernlik yaklaşımı, en derin etkileri yaratmış olan yaklaşım, özellikle, akılcılığın geleneksel olarak adlandırılan toplumsal bağlar, duygular, görenek ve inançların yıkımını gerektirdiğini/dayattığını (25) vurgulamaktadır. Aklın zaferini hazırlayan tarihsel gereklilik bu "Tabula Rasa" koşuludur. Türk Modernizmi, medeniyetçilik ve milliyetçilik ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Batı Modernizminin temiz kâğıda yazdığı, bireyselleşme, farklılaşma, sivilleşme ve çoğulculuk gibi özellikler taşıyan toplumsal yapısı oluşamamıştır. Geleneğin yeniden icad edilmediği, kesilip atıldığı, küçümsenerek yok sayıldığı, dilinin silindiği bir projenin içinde yaşarken tiyatroyu, geleneğin kaynaklarını kullanarak kendiliğini yaratıcı bir güçle anlatamadığı için eleştirmek umutları kırmaktan başka bir işleve sahip olamaz. Batı taklitçiliği suçlamaları sahnede "taklid" edecek bir kendiliğin peşinde bir Boş Alan travması yaşayanlar için yol gösterici bir eleştiri değildir.

Türk modernleşmesi, farklılaşma ve çoğulculuk üzerine yükselen sivil toplumun girişimci ve yaratıcı gücü üzerinde yükselmemiştir. Tersine yerel örüntülerin ve geleneksel değerlerin dışlandığı bir medeniyet projesidir. (Göle, 171)

Öznenin odağa yerleşemediği, yerleşse de rahat ve huzur bulamadığı Modern Türk Tiyatrosunda, araçsal akılcılığın hükümranlığının sona ermesiyle bütün bağların kopup öznenin merkezden kovulduğu herhangi bir tarihsel göndergesi olmayan büyük parçalanmanın, sonrasının (post'un) etkileri, öncesi bile bir indirgenme durumunda yaşanırken kolay teşhis edilemeyecek gibi görünmektedir.

 GÜL EBRU TURNA

 KAYNAKLAR

Aktulum, Kubilay. Parçalılık Metinlerarasılık. Ankara: Öteki, 2004.

And, Metin. "Cumhuriyet'ten Önce Türkiye'de Tiyatro". Cumhuriyet Dönemi Türkiye

Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, t.y. 9. 2504-2510.

--. "Tanzimat ve Meşrutiyet Tiyatrosu". Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye

Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1985. 6. 1608-1622.

--. Türk Tiyatrosunun Evreleri. Ankara: Turhan Kitabevi, 1983.

Carlson, Marvin. Tiyatro Teorileri. Yunanlılardan Bugüne Tarihsel ve Eleştirel Bir İnceleme. Çev. Eren Buğlalılar ve Barış Yıldırım. Ankara: De Ki Basım Yayım, 2008.

Erkoç, Gülayşe. "1960-1970 Dönemi Tiyatro Hareketleri". Tiyatro Araştırmaları Dergisi. 13. (Haziran 2002) 6-34.

Göle, Nilüfer. Modern Mahrem. İstanbul: Metis Yayınları, 2001.

Günşıray, Mahir. "1980'den Sonra Tiyatro Ortamı". Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1996. 15. 1407-1410.

Işın, Ekrem. "Osmanlı Modernleşmesi ve Pozitivizm". Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1985. 2. 352-362.

Jameson, Fredric, Jurgen Habermas, Jean-François Lyotard. Postmodernizm. Haz. Necmi

Zekâ. Çev. Gülengül Naliş, Dumrul Sabuncuoğlu, Deniz Erksan. İstanbul: Kıyı Yayınları, 1994.

Kabacalı, Alpay. "Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Sansür". Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1985. 3. 607-616.

Kudret, Cevdet. "Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türk Edebiyatı". Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1985. 2. 388-408.

Kumar, Krishan. Sanayi Sonrası Toplumdan Post-modern Topluma Çağdaş Dünyanın Yeni Kuramları. Çev. Mehmet Küçük. Ankara: Dost Yayınları, 2004.

Mardin, Şerif. Türk Modernleşmesi. İstanbul: İletişim Yayınları, 2007.

--. " 'Aydınlar' Konusunda Ülgener ve Bir İzah Denemesi". Toplum ve Bilim 24 (Kış 1984): 9-15.

Nutku, Özdemir. "1980 Sonrası Tiyatro". Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, 1996. 15. 1395-1406.

--. "Cumhuriyet Tiyatrosu". Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim Yayınları, t.y. 9. 2511-2530.

Ortaylı, İlber. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı. İstanbul: Alkım Yayınevi, 2005.

Şener, Sevda. Cumhuriyet'in 75. yılında Türk Tiyatrosu. Cumhuriyet dizisi 18. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, t.y.

--. Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi. Gösterim Sanatları 2. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2006.

--. Yaşamın Kırılma Noktasında Dram Sanatı. Gösterim sanatları 13. Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2007.

Tourine, Alain. Modernliğin Eleştirisi. Çev. Hülya Tufan. Cogito 23. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1994.

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi