Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Anadolu Romanı ya da Romanda Toplumcu Gerçekçilik

1940'lı yıllardan itibaren romanda gerçekçiliğin bir uzantısı olarak değerlendi­rilen köye ve köy insanına yöneliş başlar. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Cumhuriyet ideolojisi çevresinde işlenen köy romantizmi, Yakup Kadri'nin Ya­ban'ıyla yerini köy gerçekçiliğine bırakır. Artık Türk okuru, o zamana kadar kendisine tanıtılan köy ve köylülerin, Anadolu'yu duyduklarından ve hayal ettiklerin­den tanıyan İstanbul yazarlarının anlattığı gibi olmadığını fark eder. Köy Enstitü­leri'nden yetişen köy kökenli yazarların eser vermesiyle uzun yıllar devam ede­cek olan Anadolu ya da köy-kasaba romanı akımı başlar. Bu tür romanlar, konu­larını, daha çok toprağa bağlı insanların hayatından alırlar. Mahmut Makal'ın (d.1933) 1950’de doğduğu köyde öğretmenlik yaptığı Nurgöz köyü ile ilgili gözlemlerinden oluşan Bizim Köy adlı kitabını yayımlamasıyla köye ve köy hayatına olan ilgi iyice artar. Makal, bu eseriyle konu bulmakta güçlük çeken Türk roman­cılarına yeni kaynak göstermekle kalmamış, aynı zamanda Köy Enstitülü yazarlar kuşağına da öncülük etmiştir. (Kaplan 1997:134-135)

Köy romanına duyulan ilginin temelinde dönemin siyasal gelişmelerinin de et­kisi olduğu görüşü yadsınamaz. Demokrat Parti'nin tek parti iktidarına karşı baş­lattığı siyasal muhalefet ve bir süre sonra gerçekleşen iktidar değişikliği, biraz da köyü oy deposu görme anlayışının da etkisiyle köyler ve köylüler yeni politikala­rın hedefi hâline gelir. Bir zamanlar adam yerine konulmayan köylü, hiç olmaz­sa seçim dönemlerinde ilgi odağı hâline gelir. Daha yerinde bir söyleyişle köylü tek parti iktidarının esirgediği yakınlığı ve ilgiyi yeni siyasal oluşumda bulur. Öte yandan yeterli olmasa da köylünün üzerindeki vergi, angarya gibi baskılar azalır Köylerin okullaşması, daha çok Köy Enstitülerine eğitim için giden gençlerin bilinçlenmeleri ile köy ve köy sorunları kültür ve edebiyata büyük oranda malzeme olur. Ülkede her şey gibi romancılar da ele aldıkları konular da değişmeye başlat Andaç'ın söyleyişiyle "Sanayileşme ve köylülük... ve sınıfsal yapılanmalarla ya sanılan sorunlar yumağı bu dönemde biçimlenir. Kaçınılmaz olarak, dönemin bu sosyo-ekonomik yapısı toplum yaşamını, inanışını, insanın gündelik yaşantısını et kiler."(Andaç 1998:182) 

Enstitü çıkışlı romancılar, biçim, anlatım teknikleri gibi sanat kaygılarından uzakta, toplumsal gerçekleri ele almış ve romanı dünya görüşleri için bir ileti aracı olarak görmüşlerdir. Bu anlayış iledir ki, yazılan romanların büyük bir bölümü dönem için bir belge hüviyetinde olsa da; tarihsel, sosyolojik ve psikolojik derinlikten uzakta, daha çok kaba bir bildiri düzeyinde kalmıştır.

Bu konuda geniş çaplı bir araştırma yapan Ramazan Kaplan'ın tespitlerine göre köy romanlarının temel yapısı çoğunlukla ağa ile merkezi idarenin temsilcisi konumundaki muhtarın kıskacında kalan köylülerin çatışması üzerine kurulmuş tur. İşlenen izleklere gelince: din, batıl inançlar; gelenekler ağa ve jandarma baskısı, topraksız köylü ve toprak kavgaları, toprağın çoğu zaman zorla köylüden alınarak belli ellerde toplanması, kanundışı hak arama çabalarını sembolize ede eşkıyalık, su ve toprak sorunu; öç alma, teknolojik gerilik, traktörün köye girişi il el emeğinin ucuzlaması ve ardından gelen yoksulluk, işsizlik ve buna bağlı olara kasabaya ve kente göç edenlerin simsarlar elinde sömürülmesi, bununla bağlantılı olarak namus anlayışının ve kişiliğin yozlaşması; kan gütme, ırza tecavüz; göçebelikten yerleşik düzene geçişin sıkıntıları, idari yapının tenkidi, çok partili hayat ve köylü, evlilik ve sorunları, köy öğretmeninin yalnızlığı, köylünün psikoloji bunalımı... gibi başlıklar altında toplanabilir. (Kaplan 1997)

Köy romancılığının kuşkusuz en önemli yanlarından biri devlet uygulamalarına karşı bir tepki havası taşımasına rağmen Türk halkının özellikle Türk köylüsünün ortak özelliğini yansıtması; ikincisi ise yazarların o zamana kadar Anado­lu'yu duydukları ya da düşlediklerine göre değerlendiren başkent romancılarının aksine içlerinde yaşadıkları insanları ya da tanık oldukları olayları anlatmaları­dır. Bu arada onların köy sorunlarına bakış tarzlarım çok partili hayata geçiş sı­rasında eşrafı ve ağaları destekleyen partizanca tutumların, boş vaadlerle ve se­çim yatırımlarıyla köylüyü aldatan kimi politikacıların etkili olduğunu söylemek ödev niteliğinde.

Toplumcu-Gerçekçi Bakış

1960 sonrası, Türk romanında yeni tekniklerin ve farklı eğilimlerin görüldü­ğü/denendiği bir dönemdir. Toplumcu-gerçekçi bakış adı altında bölümlediğimiz bu dönem romancıları etkisi altında kaldıkları ideolojilerin de etkisiyle yeni ara­yışlara ve yapılanmalara girerler. Bu yönelişler, varsıllık-yoksulluk kutupluluğu­na dayalı bir çizgide, küçük sapmalarla devam eder. Anadolu’daki köy ve kasaba­lardaki sosyal hayatı esas alan romanlarda bu kutupluluk ağa-ırgat, yönetici-köylü, mütegallibe-köylü gibi zıtlıklar üzerinde şekillenir. Ülkemizdeki yaygın tanı­mıyla "sol edebiyat" söz grubuyla nitelenen bu yapılanmada romancılar, sosya­list, marksist, komünist bir ideolojiye bağlı olsalar da büyük bölümü olaylara ve kişilere insancıl bir dikkatle yaklaşmışlardır.

Olaylara insancıl ve evrensel değerler açısından bakan yazarların romanları büyük ölçüde konularını yazarın yaşam öyküsünden ya da yakın çevresinden alır­lar. Bu romancılardan Necati Cumalı'nın, Nezihe Meriç 'in, Nejat Gülen 'in, Feri­de Çiçekoğlu'nun, Demir Özlü 'nün, Orhan Kemal 'in roman kişileri de çoğu za­man özyaşamsal özellikler taşırlar.

Anadolu köy ve kasabalarını konu alan romancılardan Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Kemal Bilbaşar gibi kimileri, ideolojik bir tek yanlılıkla, benzer konuları tekrarlamanın kolaylığında, köy/kasaba sorunlarını işlemeyi ısrarla sürdürürken; Sabahattin Ali, Kemal Fahir, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, gibi kimileri bir sü­re sonra şehir insanının ve büyük şehrin sorunlarını ele alan konulara yönelirler. Yine aynı kaynaktan beslenen roman yazarlarından Cevat Şakir, Tarık Buğra gibi kimileri de Anadolu kent ve kasabalarındaki insanların bireysel sorunlarını ele alırken; Mehmet Şeyda, Tarık Dursun K. gibi kimileri de kişilerinin sorunlarına toplumcu-gerçekçi bir dikkatle yaklaşırlar.

(Dr.Osman Gündüz, Yeni Türk Edebiyat El Kitabî,Grafiker Yay., Ank. 2007)

İLGİLİ İÇERİK

TOPLUMCU GERÇEKÇİLER

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi