Kullanıcı Oyu: 3 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

1980 SONRASI ŞİİR

1980-2000 Şiiri ve Şiirle Yeniden Yüzleşme-Bağımsız Bireyci Söylem

1980'e kadar şiiri ideolojik manada algılayan şair, ihtilalle birlikte bir iç hesaplaşmaya girer. Bu hesaplaşmanın sonunda ideolojik anlamdaki şiir anlayışında da bir çözülme görülür. Bu, şartların zorladığı bir geri çekilme değildir. Şairin ve şiirin olması gereken yerdir. 1950'den beri-biz fark etmesek de- Marksizm, kapitalizm karşısındaki üstünlüğü ve söylem gücünü yitirir. Bu nedenle ideolojik doygunluk ve bıkkınlık sanatın prensiplerini ön plana çıkarır. Güzel şiir yazmanın hesabı yapılır. Metin Cengiz'in şiirdeki bu mevzi değişikliğiyle ilgili tespitleri önemlidir: "Yalnızca şiirin öne çıkarıldığı şairin hayatının, adı etrafında yarattığı halenin arka planda kaldığı ve şair nasıl bir kimliğe sahip olursa olsun, aslolan üründür, anlayışının şimdiki kadar hiçbir zaman ön plana alınmadığı bir şiir anlayışıdır. (Cengiz 2002:140) Düşünsel ve duyumsal birikimlerin sanatın üst diliyle anlatımı ön plana çıkar. İdeolojisine güvenerek şair olmaya çalışanlar, şiirle yüzleşmekten çekindikleri 1980'den sonra meydanı boşaltırlar. Pervasız atılmalar, yerini şiirin normları; ideolojik sağaltım ise yerini sözün gücüne bırakır. İnsani duyarlık ve evrensel tecrübeler şiirin gözde değerleri olur. Hasan Bülent Kahraman'ın tabiriyle: "Daha içe dönük, daha durağan, daha dinlendirilmiş bir edebi­yat anlayışıdır öne çıkan." (Kahraman 2002:303)

1980-2000 şiiri, bu iç hesaplaşmadan bir reddiyeyle çıkmaz. Çünkü bir önceki dönemin gözden uzak tutulmaması gereken kabulleri de vardır. Bu aşamada her şey şiirin lehine gelişir. Bir önceki dönemde dışlanan şiirsel formun yaraları sarı­lır ve kuru sıkı doldurulan imgenin içeriği daha saydam bir hale getirilir. Bunun için İkinci Yeni şiiri yeniden gündeme gelir. İmgenin imparatorluğu, bu dönem şiirinin en önemli özelliğidir. Witgenstein'la başlayan ve Foucault'yla devam eden dil haritacılarının yanına, Husserl ve Heidegerre gibi bir dizi fenemenolog da oturtulur. Şair, şiir adına arayışa çıkar. Arayış coğrafyasının sınırları şiirin oldu­ğu her yerdir Bunun için çeviri, bu dönem şiirinin ana kaynaklarından birisidir. Şiirin ana ekseni dil üzerin kurulur ve şiirin şiir olması yolunda her türlü deneyi­min yolu açılır.

2001'in eşiği, Türk şiiri için dil deneyiminin getirdiği büyük bir zenginliği ya­şar. Metin Cengiz, bu yönelimi şu şekilde belirginleştirir. "Bu şiirin temelde üç farklı kanalda aktığını söylemek gerekecek. İlki gelenek olanı yeni bir şiir için te­mel alan, bireysel sorunlardan ya da toplumsaldan hareketle gerçekliği irdeleyen, imgeye, metafora dayalı, görünür gerçekliğin yanısıra gizil olanı yakalamayı esas alan hem açık hem kapalı bir şiir... Bir yeryüzü mistismiz, gerçekliğin ötesine geçmek isteyen bir gizemcilik, toplumsal sorunları bir de bu anlatım olanaklarıyla anlatmak isteyen daha geniş bir gerçekçilik anlayışı da bu şiire dahildir... İkinci­si, aynı anlayış ve söyleyiş biçimden yola çıkarak, yer yer toplumsalı irdelese de daha çok bireyi, bireyin karmaşık sorunlarını yazan bir şiir... Üçüncüsü de geleneği yeni bir şiir değil de yeni bir klasisizm için gerekli gören anlayış."

(Dr. Ramazan Korkmaz, Dr. Tank Özcan, Yeni Türk Edebiyat El Kitabı, Grafiker Yay., Ank. 2007)