Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

BEHÇET NECATİGİL HAYATI, ESERLERİ ve ŞİİRLERİ


Behçet Necatigil'in kısacık uzun hayatına bakanlar, onun okuldan eve, evden şiire gittiğini görürler.

Yaşamına, ailesinin tanıklığına, mektuplarına, şiirlerine baktığımızda bu yolculuğun okul-ev-şiir arasında sürdüğünü görürüz. Tıpkı bir derviş yolculuğu gibi, dergâh, talebeler ve ibadet konaklarına uğrayarak süren. Ne kadar basit ve sınırlı bir yaşam değil mi? Değil. Bir dervişin dünyanın yol­larından sezginin kapılarına gelip durması, orada içindeki kuyulara dalması ve ömrünü bu çilehanede harcaması kolay değilse, Necatigil’in yazdığı şiiri de 'ev' le sınırlı görmek ve onu 'evcil' bir şair olarak değerlendirmek de kolay değildir.

Kolaydır: Şiiri ev-sokak ikileminde konumlayıp, şairin camına taş atmak, Kolaydır: Evi odalardan, çoluk çocuktan ibaret sanıp, 'evcil' şaire konfor yakıştırmak. Oysa 'odası dünyadan büyük' bir şair için, ev yalnızca odalardan, bir şehirden, bir ülkeden ibaret değildir. Behçet Necatigil'de 'evin halleri', dünyanın haline ayarlı ve duyarlı bir büyük şiirdir. Evrensel bir şiirdir. Evrensel deyince, çeşitli dillere çevrilmiş, dünyanın başka ülkelerinde de okunan bir şiir geliyor bazılarının aklına. İtirazım yok, her şair ister bunu, fakat hangi dilde yazılırsa yazılsın, insanın ve dünyanın hallerine değinen, onun karmaşasını, kargaşasını dile getiren her şiir evrenseldir. Üstelik bugünden yarma kolayca değişmeyen gerçek­lerin sızdığı bir şiir, şairin evini de, odasını da dünyanın dertleriyle dolu bir dergâh haline getirecektir: Dervişin ibadeti, şairin şiiri. İkisinde de yola düşmek vardır. Dünya gamıyla dolu, insanın kaygıları, endişeleri, açılarıyla yüklü bir gidiş. Zaaflar, günahlar, sevaplar, iyilikler kötülüklerle dolu bir torbayı sırtına alan dervişle şair bir bakıma aynı yolcu değil midir? Kendisinden çok başkalarını yüklenir yolcu, başkalarının hafifliğini, ağırlığını bağışlatmaya çalışır. Necatigil'in yüzündeki, gözlerindeki ve şiirindeki mahcubiyeti, ondaki kekemeliği ve boşluklar yaratma çabasını bilenler için, bu yolculuğun anlamı da bellidir: Kendini evinde hissetmeyenin tedirginliği.

Hangi büyük şair kendini evinde hissetmiştir ki? Şair kendini ancak dünyada, evindeymiş gibi hisseder ve dünyadan tedirgin olmak için şair olmak gerekmez, Büyük şairler, büyük tedirginlerdir, tıpkı Necatigil gibi. Belki de bu yüzden, Necatigil kendini sokağa atan şairlerden daha fazla tedirgin olmuştur dünyadan, şiiri de insanın tedirginliğini daha yoğun hissettiren bir şiir olmuştur. Necatigil'i bir övgü bile olsa 'ev'in şairi olarak görenler, farkına varmadan onun 'dünya'nın şairi olduğunu itiraf etmiş sayılırlar. Bir derviş tutumuyla yaşamak gerekirdi belki de, dünyanın bir ev olduğunu anlatmak için. Necatigil'in henüz anlamadığımız birçok şiiri, sözü vardır kuşkusuz, fakat bu büyük tedirginden anlamamız gereken şeylerin başında, onun dünyayı, hayatı ev-sokak ikileminde görmemesi, dünyayı tedirginliğin mekânı olarak yorumlayıp, tedirginlerin yerine söz alması gelir Kendini evinde hissedenlerin yazdıklarına bakın, bir de Necatigil gibi evinde hissedemeyenlerin kekeme ve boşluğu bilen şiirine: Hangisi bu dünyadaki varlığınızı, yokluğunuzu ve hiçliğinizi derinden hissettiriyor size? Yokluğunun 25. yılında Behçet Necatigil'i bir kez de bu gözle okursanız, 'odası dünyadan büyük' bir şairin, şiirinin de büyüklüğünü hissedersiniz.

(Haydar Ergülen, Radikal, 15 Aralık 2004)

 


Behçet Necatigil (1916-1979), Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin sürekli kendisini yenileyen yüzüdür. Garip çizgisinde başladığı şiir serüvenine halk ede­biyatı, divan şiiri ve Batı şiirinin özelliklerini ekleyerek sürekli değişimi şiiri için bir çıkış yolu olarak seçmiştir. Onun bu serüvenine Mehmet Kaplan şöyle değinir:

 ***
"Necatigil, ikinci şiir kitabı olan ve 1951'de yayımlanan 'Çevre'ye kadar Orhan Veli ve arkadaşlarının yarattıkları çıplak, sade üslûpla yazar. Kapalıçarşı'daki şi­irler üslup bakımından Garipçilerinkine benzer. Necatigil, Çevre'de daha sonra geliştireceği yeni, kendine has üslubun ilk örneklerini verir. Bu yeni üslupta dik­kati çeken özelliklerden biri, şairin cinas ve tevriye gibi divan edebiyatında sık rastlanılan, çağdaş Türk edebiyatında terk edilen iki manâlı kelimeleri kullan­masıdır." (Kaplan 1994: 434)
 ***

Bile/ Yazdı, Evler ve Eski Toprak kitaplarındaki şiirlerinde eski ve yeniyle bi­çim ve izlek arasındaki uyum kendisini iyice belli eder. Onun şiirlerinde ke­limeyi aşan fakat şiir cümlesi içinde kalan kendine özgü alışılmamış bağdaş­tırmalar vardır. Şair, kendisine özgü bir çağrışım ağını oluşturacak özel bir dil kullanmakta ısrar eder. Bu şiir dili, okuyucuyu labirente indirmekle birlikte arkada dikkatli bir okuyucunun gözünden kaçmayacak özel işaretler bırakır.

"Şiirinde uyguladığı bazı tekniklerle anlam çoğaltmalarına gitmiş ve yoğun­laştırılmış bir şiir yazmaya çalışmıştır. Bu bakımdan o, kendi şiirini çokgen bir şiir olarak tanımlamıştır. " (Çetin 1999: 390).


Kopuşlar
Ayrılıksa
Kapanmamışsa çantalar tam, ya da çoktan
Yitik arkalarda yol yarı, hiç gel olur mu?
Denmeliydi açıkken pencere, esmerlere gel asmalardan
Ama şimdi damlar yaş, kırık uçlarında sürgünlerin acı
Az mı beklediydi gece, duymak için vakti gel!

 

Yukarıdaki dizelerde, İkinci Yeni'nin dil dünyasında gördüğümüz sentaksın parçalanması ve geleneksel şiir dilinin deformasyonu söz konusudur. Necatigil'in şiir dilinde bu tür uygulamalar çoğunluktadır. Bunların İkinci Yeni'deki gibi soğuk görünmemelerinin nedeni, gelenekten beslenmeleri ve anlamı silmek yerine gizlemek, derinleştirmek ve zenginleştirmek amacıyla yapıl­malarından kaynaklanmaktadır.


"Necatigil, şiirlerinde büyük kişilerin, aristokratların, seçkin ve kahramanların değil, büyük kentte tutunmaya ve var olmaya çalışan orta hâlli vatandaşların ha­yatına, duygu ve düşüncelerine yer vermiştir. Bu bakımdan garipçilerle tematik bir birlikteliğe sahiptir. Ancak garipçiler, küçük adamın duygu, düşünce, üzün­tü, sevinç ve sorunlarım işlerken daha çok ironik bir üslûp kullanıyorlar, bu ti­pin iç trajedilerine, ruh dünyalarındaki acı ve çelişkilere pek fazla değinmiyor­lardı. Necatigil ise orta hâlli insanların sorunlarını daha çok dramatik ve trajik bir üslupla irdeliyor, 'orta yurttaş' dediği küçük adam tipinin olumlu ve olumsuz boyutlarıyla tüm insani yönlerini, sevinç ve üzüntülerini, trajedilerini, çıkmaz­larını, açmazlarını ve dramlarım veriyordu." (Çetin 1999: 387)
 

Ölüme karşı sevgi ve aşkı bir direnç noktası olarak gören Necatigil, zaman­la sınırlandırılmış insanın sevgilerini sürekli erteleyerek onları kaybetme­sinden korkar ve zamanı bilinçli bir şekilde yaşamaya davet eder.

Sonsuz zaman ırmağında ikinci bir kez yıkanmanın mümkün olmadığını bilen Necatigil, ertelenen bir şeyin nasıl kaybedilen bir 'şey'e dönüştüğünü söy­ler. Sevgiyi ertelemek, ötelemek; yaşamı ertelemek ve ötelemektir. Zira ya­şam, 'telaşlarla' çabucak geçen 'zaman'a bağlıdır-, zamanı durdurmak, geri çe­virmek imkânsızdır; fakat insan, sevdiğini her an söylemeye muktedirdir.

Gurbet, hasret ve hikmet burçlarını keşfeden Necatigil'e 'evlerin öyküsünü yazan şair' de diyebiliriz. Ona göre ev, süreklilik arz eden kalındık değerleri simgeler. "İnsanlığın kaderi, besbelli evlere bağlı" derken, yapıcı işleviyle ev­lerin içtenlik değerlerinin nasıl barınağı olduğunu vurgular.

Necatigil'in büyük kaçışı, her şeye rağmen kendi içerisine doğru yaptığı bir kırılmadır. Bunun için şiiri içerisinde büyük tezatları barındırır. Kapalıçarşı (1945), Çevre (1951), Evler (1953), Eski Toprak (1956), Arada (1958), Dar Çağ (1960), Yaz Dönemi (1960), Divançe (1963), İki Başına Yürümek (1968), En/Cam (1970), Zebra (1973), Kareler Aklar (1973), Sevgilerde (1975), Beyler (1978), Bi­le/Yazdı (1979), Söyleriz (1980), Yayınlanmamış Şiirler (1986) şiir kitaplarıdır.

Ramazan Korkmaz - Tarık Özcan CUMHURİYET DÖNEMİ: Şiir 1950 sonrası

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

BEHÇET NECATİGİL ŞİİRLERİ

BEHÇET NECATİGİL HAYATI, ESERLERİ ve ŞİİRLERİ

BEHÇET NECATİGİL HAYATI ve ESERLERİ

 


GİZLİ SEVDA

Hani bir sevgilin vardı
Yedi sekiz sene önce,
Dün yolda rastladım
Sevindi beni görünce.
 

Sokakta ayaküstü
Konuştuk ordan burdan.
Evlenmiş, çocukları olmuş
Bir kız bir de oğlan,
 

Seni sordu.
Hiç değişmedi, dedim.
Bildiğin gibi...
Anlıyordu.

 

Mesutmuş, kocasını seviyormuş.
Kendilerininmiş evleri...
Bir suçlu gibi ezik,
Sana selam söyledi.
Behçet Necatigil


SEVGİLERDE
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordumuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek,
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi,
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız,
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı
Behçet Necatigil 



RÜZGÂR
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Nerelerde gezmiş tozmuş
Öğrenemedim.
 
Besbelli denizden çıkıp
Kıyılar boyunca gitmiştir.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir.
 
Sonra başlamış tırmanmaya dağlara doğru
Bulutları koyun gibi gütmüştür,
Okşayıp otları yaylalarda
Büyütmüştür.
 
Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır
Güneş altında çalışanlara
İmdat eylemiştir.
 
Sonra başlayıp alçalmaya ovalara doğru,
Haşhaş tarlalarında eflatun, pembe, beyaz,
Kıraçlarda mavi dikenler...
Toz toprak gözlerine gitmiştir.
 
Kentlere de uğramış ki yanımdan geçti.
Haşhaş çiçeğine benzer kızlar görmüştür.
Bir gülüş, bir tel saç, allık pudra
Alıp gitmiştir.
 
Şimdi bir rüzgâr geçti buradan
Koştum ama yetişemedim.
Sorsaydım söylerdi herhalde
Soramadım.

İLGİLİ İÇERİK

CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRLERİ

DİVAN EDEBİYATI ŞİİRLERİ

HALK EDEBİYATI ŞİİRLERİ

BEHÇET NECATİGİL ŞİİRLERİ

BEHÇET NECATİGİL HAYATI ve ESERLERİ