İsmet Özel (1944) şiiri bir coşku şiiridir. Okura coşku verir. Bir yanıyla marşlara benzer; sesi gürleştirir ve muhatabının göğsünü ileri doğru genişletir.
Bir şiirin, ilk elde okurda etki edeceği üç merkez vardır: Zihin, beden ve kalp. Bunlardan birine, bir kaçına ya da hepsine birden etki eder. Şiirin okurla kuracağı ilişkinin biçimi, bu merkezlerin hangisinin ya da hangilerinin prizmasından yansıdığına bağlıdır. Bir şiirin hangi duyguyu öne çıkaracağı, hangi merkezden geçeceğiyle ilgilidir. Çünkü şiir, okurun neyi, nasıl 'duyacağını' da belirleyen bir yetkeye sahiptir. Özel'in "özgürlüğün şiire ihtiyacı vardır" derken kast etmek istediği böyle bir şey olsa gerek. Okurun özgürlüğü şiir sayesinde kendini açıklar ve onu gerekçelerine sahip çıkabilir hâle getirir. Buna şiirin 'vakum' olma özelliği diyebiliriz. Şiir okuru, bu vakumun etki alanına girme yeteneğine sahip kişidir. Ne var ki bu vakumun, merkezlerden hangisinin ya da hangilerinin odağına kurulduğu önemlidir. Yani, temel soru şudur: Özgürlük nereden başlayacak?
İsmet Özel'in poetik algısının keşfi, bu soruya verdiği cevabın keşfiyle ilgilidir. Biz, bu keşfe yönelmek istiyoruz. Ancak kâşiflik iddiasında değiliz. Çünkü her şiir kendiliğinden bir ele avuca gelmezliğe sahiptir ve şairinden bile bağımsız kaldığı yönleri vardır. Her şeyden önce şiir, bir metinden ibaret değildir. O, kendi içinde bir âlemdir. Bu âlem çoğunlukla muhatabının kişiliğinin rengine bürünür ya da ona kişiliğine uygun bir renk verir. Bu nedenle, şiirin ortak paydası sanıldığı kadar çok değildir. Nihayetinde bu yazı bile şahsi bir görüş taşımaktan öteye geçemeyecektir.
Bu yazıya konu edeceğimiz şiirler Erbain'de yer alan şiirlerle sınırlı olacak. Bunun şöyle bir gerekçesi var: Bütünlüğün kendine özgü bir anlamı vardır ama önemli olan bu bütünlüğü temsil eden unsurdur. Bütünlük, kendini temsil eden unsur sayesinde var olur. Bana göre, son iki kitabı (Bir Yusuf Masalı ve Of Not Being Jew) kendi başlarına İsmet Özel'i temsil edemezler. Özel'i bütünleyen kitaplardır ama temsil edecek kitaplar değildirler. İsmet Özel şiirini temsil yeteneğine sahip kitabın Erbain olduğunu düşünüyorum.
*
İsmet Özel, İkinci Yeni'nin belirleyici olduğu bir dönemde şiire başlamıştır. Söyleşilerinde sık sık ifade ettiği üzere; 1954-1959 aralığında temelleri atılan şiiri Türk şiirinin son atılımı olarak görür. Bu şiir İkinci Yeni şiiridir ve İsmet Özel şiirinin de yönünü tayin etmiştir. Onun şiirleri, toplumcu şiire özgü karakterler barındırmakla birlikte İkinci Yeni'nin havasını taşır. Belki şu söylenebilir: İsmet Özel şiiri yapısı itibariyle İkinci Yeni'ye, öfkesi itibariyle de toplumcu şiire yaslanır. Bu iki akım arasında bir yerde durur; kendi özgünlüğünü ve özgürlüğünü buradan alır. Ancak ikinci Yeni'ye daha yakındır. Bu nedenle İsmet Özel şiiri Türk şiiri içerisinde yeni bir atılım olmaktan ziyade 1954 - 59 aralığındaki atılıma ciddi bir katkıdır.
Peki, İkinci Yeni'den farkı nedir?
İkinci Yeni şiirinin temel kalkış noktası 'yaşıyor olma' hâlidir. İsmet Özel'de ise hayat, kendi anlamı ve bütünlüğü içerisinde şiire bir gerekçedir. 'Yaşıyor olma' ile 'hayatın şiire gerekçe oluşturması' arasında fark vardır. İsmet Özel'de hayat, anlamın bizzat kendisidir çünkü o, şairin 'sevgilisi'dir. Diğerleri ise, yaşıyor olmanın sunduğu veriler her ne ise oradan hareket ederler. Özel, hayatı muhatap alır ve onun soyut varlığını kavramaya ve anlamlandırmaya çalışırken, diğerleri hayatın verilerinden yola çıkarak uğraşılarını yoluna koymaya çalışırlar. İsmet Özel'de öfke ve isyan, diğerlerinde kadın, şehvet ve eşyaya dokunuş vardır. İkinci Yeni şairleri bireyden yola çıkarlar, İsmet Özel ise kendinden yola çıkar. Bu 'kendilik' durumu çoğu zaman topyekûn insanlık durumudur.
Bu noktada, aşk ve gelenek açısından İsmet Özel şiirinin yerini ve durumunu sorgulamak gerekiyor: Aşk nedir ve Özel şiirinde nasıl bir yeri vardır? Özel'in şiirlerinin gelenekle ilişkisi nasıl bir ilişkidir?
Özel şiirinde, aşk, kavga ve hayat birbirlerinin bünyesi içerisine girer, benzeşirler. Onun şiirinde insan-insan ve insan-ilâhî olan arasındaki bir aşkın belirgin olmamasının gerekçesi bir bakıma buradadır. O, aşk kavramını daha çok bilince ve amaca ilişkin kullanır. Çünkü hayattan yola çıkar ve sonunda yine hayata varır. Bu gelgitlerde bir tek kendisi vardır. Doğaldır ki tek oluş her zaman aşkı 'unutturur'. Buradan varılacak sonuç şudur: İsmet Özel şiiri bir 'şahsiyet' şiiridir. Bu, ister topyekûn insanlığın şairin 'ben'inde mündemiç bulunduğu şeklinde anlaşılsın, isterse külli bir hayat algısının tek dayanak oluşu şeklinde anlaşılsın, ikisi de aynı sonuca varır. Şair her şeye kendinden başlar ve hayat karşısında tek başına sorunlarını ve sorumluluğunu savunur.
Gelenek konusuna gelince: Gelenek, bir anlamıyla 'imkânlar biri-kimi'dir. Bu birikim, sonradan gelene kendini dayatır. Ayrıca, gelenek tarih verir. İsmet Özel şiirinde bir tarih izine rastlayanlayız, Ne birikim olarak gelenek anlamında, ne de gelecek anlamında... Onun şiiri tarihe çağrışım yaptıracak kodlar, kelimeler barındırmaz. Her şeyi kendisiyle başlatır ve bitirir. Bunu hudayinabitlik anlamında söylemiyorum. Şiirin kendini var kıldığı gerçeklik anlamında söylüyorum.
Yazının başına dönersek: Özel şiiri bir vakum görevi görürken zihnin ve bedenin odağından yansır.
*
İsmet Özel'in sıklıkla tekrar ettiği "neden sosyalist oldumsa, aynı nedenlerle Müslüman oldum" ifadesinin şiirleri bağlamında ne tür bir karşılığı olduğu sorusu önemli görünüyor bana. Ayrıca, sosyalist olduğu dönemlerde yazdıklarına ilişkin Sezai Karakoç'un şu ifadesinin ne demeye geldiğini de anlamak gerekiyor: 'O önceden de bizim gibi yazıyordu'.
Bu ifadeler bizi İsmet Özel şiirindeki metafizik algıyı sorgulamaya itiyor. Özel şiirinin metafizik bir arka planı var mıdır? Nedir onu 'hep aynı' kılan şey? Andığımız ifadeleri nasıl yorumlamak gerekir?
İsmet Özel şiirini, içerisinde dört aşama barındıran sürekli bir akışa benzetiyorum. Bu dört aşamayı şiirleri baz alarak söylersek: İlk şiirler, "Geceleyin Bir Koşu", "Kanla Kirlenmiş Evrak" ve "Cellâdıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar"dır.
"Geceleyin Bir Koşu"ya kadar olan şiirlerde lirizm baskın öğedir. Bu şiirlerde acı, salt kendisi olarak şiire sirayet ediyor. Yani, öfke ve hüküm barındırmıyor. Şiirlerin geneline yayılmış şiddet, bu şiirlerde çok gerilerde duruyor. Ne var ki bu lirizm gitgide yerini öfkeye ve 'partizanlığa' bırakacaktır. Acılarının dinginliği içerisinde varoluş sorgulamaya dönüşecek ve tek dayanak olarak hayatı bulacaktır. "Geceleyin Bir Koşu" ve devam eden şiirlerde ("Kanla Kirlenmiş Evrak" şiirine kadar) bu havayı görüyoruz.
"Kanla Kirlenmiş Evrak" şiiri belli belirsiz bir şekilde metafizik bir hava içeriyor. Dikkatle okunduğunda bu havayı duymak mümkün. İsmet Özel şiiri için bu yeni bir şeydir. Şairin sorgulaması ve öfkesi hayatın ötesinden izler taşımaya başlıyor. Bu izler "Amentü" ile birlikte kavramlara dönüşüyor. Ne ki pek değişen bir şey olmuyor. "Amentü", metafizik öz anlamında kendinden önceki şiirlerden farklı bir yere oturmuyor. Bir değişimi açıklıyor, evet ama öz olarak 'yeni durumdan' fazla bir hava taşımıyor. "Geceleyin Bir Koşu" ya da "Kanla Kirlenmiş Evrak" hangi havayı taşıyorsa "Amentü" de o havayı taşıyor. İçerdiği bir takım yeni imgelere ve kavramlara rağmen.
"Cellâdıma Gülümserken..." şiirine gelinceye kadar metafizik olanın değil, hayat karşısında var olma kaygısının sesini duyarız. Metafizik ürperiş ilk defa baskın bir şekilde "Cellâdıma Gülümserken..." şiirinde kendini hissettirir. Bu şiirle birlikte şair, içinde bulunduğu katı yalnızlıktan, önceki şiirlerinin davet ettiği yalnızlıktan bütünüyle kurtulur. Bir Yusuf Masalı bu kurtuluşun destanıdır.
Bu durumda hem Sezai Karakoç'un hem de Özel'in ifadelerini nasıl anlamak gerekecek? Çünkü "Kanla Kirlenmiş Evrak"a kadar olan şiirlerde metafizik unsurlar aramak fazla iyimserlik olur.
Düşüncem o ki, İsmet Özel şiiri başından beri, insana verilmiş kimliğin mahiyetini anlamaya ve sorgulamaya çalışır. Bu, bir yönüyle Hz. İbrahim'in Allah'ı arayışına benzer. 'Benim rabbim kimdir?' sorusunun cevabının, meselâ 'güneş' olmadığı bilgisine sahip olmasına rağmen gerçeği aramanın bir durağı olarak 'mi acaba?' sorusunu sorar. Ara yollara sapmak yerine gerçeğin yoluna giden izi takip eder. Ta ki gerçeği buluncaya kadar. Şimdi, 'Güneş mi acaba?' sorusu ile hakikate erme noktası arasındaki mesafenin yanlış olduğunu, yeni durumun bir değişim sayılabileceğini söyleyebilir miyiz? Ben, İsmet Özel'in, 'nedenlerinin aynılığı' noktasındaki ifadesinin bir hakikati barındırdığına inanıyorum. Ancak bunun, ilk şiirlerinde metafizik izler arayarak değil, o şiirlerin temelini oluşturan 'namuslu bir varoluş kaygısı' ile izah edilebileceğini düşünüyorum.
İsmet Özel şiirinin mizacı, sert bir mizaçtır. Bu sertlik zaman zaman şiddete varır. Öfkenin dinamikliği, kendine aşırı güven, bu güvenin bir yansıması olarak başkalarına aldırışsızlık ve isyan duygusunun verdiği gayretle haykırma isteği, kelimelerin ve imgelerin içini eril bir sesle doldurur. İsmet Özel şiiri, eril bir şiirdir.
Bu eril havanın en çok duyulduğu şiir ise "Kalk, Düğüne Gidelim"dir. Bu şiirin eril havayı belirgin biçimde taşıması bir yana, birçok özelliği ile şairini en iyi temsil edecek şiir olduğunu düşünüyorum. Eğer İsmet Özel'i temsil edecek tek şiirinden bahsedeceksek bu "Kalk, Düğüne Gidelim"den başkası olamaz gibi geliyor bana. İsmet Özel şiirinin; sertliğini, zayıf yanlarını, güçlü yanlarını, acısını, öfkesini... her şeyini nüve halinde bu şiirde görebiliriz.
Peki, bu mizacı sert şiiri ayakta tutan nedir?
Sert mizaç, şiiri marşın tekdüzeliğine çekebilir. Sertlik, şiiri zaman karşısında dayanıksız kılacak bir şeydir. Bünyesinde sertlik barındıran bir şiirin zamanın katı kırıcılığı karşısında dayanabilmesi için kendisini esnek kılacak özelliklere ihtiyacı vardır. Bu noktada devreye lirizmin girdiğini görüyoruz. İsmet Özel şiiri, lirik bir şiirdir aynı zamanda. Sertliğin hemen yanı başında, dengeleyici bir unsur olarak lirizm yer alır. İlk şiirlerinde baskın olan lirik söyleyiş zamanla yerini eril havaya bırakmış olsa bile tümüyle şiiri terk etmez. Nedeni, Özel'in şiirinde acıyla uyarılmış bir dikkatin varlığıdır. Özne ya da şairin 'ben'i, acıyı ve yalnızlığı kendine bir tutamak kılar. Ehlileştirilmiş bir acıdır bu. Sürekli kendini bütünlemeye çalışır ama her bütünlenişte yeniden parçalanır. Bu parçalanıp bütünlerime enstantaneleri şiire serpiştirilir. Eril hava böylece lirizm aracılığıyla dinlenir ve dinginleşir. Yani, İsmet Özel şiiri;
Binlerce, binlerce çocuk
Koşarak dokumuş benim kumaşımı
mısralarındaki lirizm ile
Hınçlar ve revolverler uçuşur
Kabuklu yüreklerinden bazı adamların
mısralarındaki sertlik veya şiddet arasında gider gelir.
*
İsmet Özel şiiri yapı olarak sağlam bir şiirdir.
Kelime mısra içinde, mısra da şiir içinde etle tırnak gibi durur. Hiçbir gereksiz unsura, fazladan söyleyişe, coşkudan pay almayan kelimeye rastlayamayız. Özel, şiirde laboratuar çalışmasına önem verir. Şiirin 'yapılmaya' müsait yanlarıyla gereği kadar ilgilenir, üzerinde kafa yorar. Onun şiirlerinde bir kelime bilinci olduğunu söylersek belki yeni bir şey söylemiş olmayız ama Özel şiiri bilhassa böyledir. Az şiir yazmış olmasının gerekçesi de bir bakıma; buradadır.
Yapı sağlamlığını Türk şiirinde pek az şairin başarabildiğini düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında Sezai Karakoç şiiri de Cahit Zarifoğlu şiiri de yer yer fazlalıklar barındırırlar. Dahası bu fazlalıkları pek önemsemezler. Bu şairler, söylerken kendilerini kaptırmakta sakınca görmezler. Hatta bazen buradan güç alırlar. İsmet Özel şiiri ise derli topludur, hiçbir fazlalığa yer vermez. Ayrıca bir fazlalığı taşıyamayacağı bile söylenebilir. Nitekim son iki kitabında bunun örneklerini bulmak mümkündür. Yapı sağlamlığı açısından onu belki de bir tek Cemal Süreya ile karşılaştırabiliriz. Daha gerilere gidersek Yahya Kemal'le karşılaştırabiliriz.
Başka bir özelliği de, ilk mısra ile ya da ilk birkaç mısra ile okuru apansız kendine bağlayıvermesidir. İsmet Özel şiiri, ilk mısralardır. Yazının başında vurguladığımız coşku, ilk mısralarda yoğunlaştırılmış biçimde yer alır. Özel, şiire birdenbire ve yoğun şekilde başlar ve bünyesine yaydığı bir gerilimle devam ettirir. Ancak şunu da belirtmemiz gerekiyor: Bazı şiirlerde bu gerilim son mısralara doğru zayıflar; ilk mısraların taşıdığı coşku ve gerilim son mısralara kadar sürdürülemez. Ya da son mısralar ilk mısraların heybeti karşısında zayıf görünürler.
[Sayı 196, Haziran 2006]
İLGİLİ İÇERİK
İSMET ÖZEL'İN TÜRK ŞİİRİNE GETİRDİĞİ YENİLİKLER
- Önceki
- Sonraki >>