Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TÜRK EDEBİYATI TARİHİNDE MÜHİM BİR MECMUA: AKBABA
(1922–1977)

(...)

Yusuf Ziya Ortaç, Bizim Yokuş adlı hâtırâtında Akbaba’nın çıkışı ile ilgili şu bilgileri vermiştir:

“Önce bir arkadaş lazımdı bana, bir iş ve kafa arkadaşı... Kim olabilir diye düşünmedim bile. Gece gündüz beraber olduğum tek adam Orhan Seyfi idi.

(...)

Orhan Seyfi bir mizah gazetesi çıkarmağa hiç hevesli görünmedi. Bir kere yüz lirayı nereden bulacaktık?... Sonra, gazete imtiyazını, İstanbul’un sokaklara taştığı o başsız günlerde kimden alacaktık?

Hele bir üçüncü mesele vardı ki hepsinden önemliydi: Bakalım, satılır mıydı, okunur muydu çıkaracağımız gazete? Ama Emin Âli Çavlı bizim cesaretimizi kamçıladı, bize hız verdi o bütün ömrünce kötümserliği tatmamış yaman gücüyle...

Önce bedavasından başlayalım işe dedim: İmtiyazı alalım bir kere...

İsimler düşündük birçok: Çelebi, Tırpan, Horoz... Sonunda Akbaba en uygun geldi ikimize de.

Bir dilekçe yazdık, pulladık, imzaladık, doğru Şemsi Efendi’ye gittim. Bizim Yokuş’un en ünlü adamıydı o: Sansür Şemsi Efendi. Taa Abdülhamit devrinden kalma.(...) İşte bu Şemsi Efendi’nin bize yol göstermesini isteyecektim.

Önce nasihat etti:

- Vazgeç evlâdım, bu zamanda iş açma başına, diye... Sonra korkutmaya çalıştı:

- Dinle beni, aksi bir şey yazarsın, vallahi kim vurduya gider insan, diye... Baktı ki olmuyor, sesi biraz daha borulaşarak:

- Pekiiiy, Vali beye arz et istidanı... Altına “Muhibince” derlerse, gelir imtiyazını alırsın.

(...)

Kadromuzu hemen kurduk: Münif Fehim, Ramiz, Hakkı karikatürleri yapacaklar. Orhan Seyfi, Halil Nihat, Osman Cemal, Selâmi İzzet, Abdülbâkî Fevzi, ben yazılarını yazacaktık. Şimdiki Akbaba’dan biraz daha büyük, dört sayfaydı eski Akbaba. Tek renk, fiatı 100 para. Ama haftada iki kere çıkacaktı: Pazartesi, Perşembe. Başlığını Hakkı çizmişti.(...) Tashihleri yaptık, sayfaları düzenledik, makineye yolladık akşama doğru... Ulvi bey kumandayı verdi: Beş bin basılacak” (Ortaç 1966:91-95)

Akbaba’nın çıkış hikâyesi, Yusuf Ziya’nın anlatımıyla böyledir.

Akbaba’nın basyazarlığını, Yusuf Ziya yapmıştır. Mecmuanın bir diğer nesir ustası Orhan Seyfi’dir. “Bu iki arkadaşın ‘Fiske’leri, ‘Çimdik’leri, yıllarca erbâb-ı mizah tarafından kabul görmüş, takdir edilmiştir.” (Önal 1986:16)

(.....)



Akbaba’da Türk hiciv ve mizahının çok zarif ve güzel örnekleri ile karşılaşırız. Aşağıya alacağımız Orhan Seyfi’nin “Su Kasidesi” başlıklı şiiri buna güzel bir örnektir:

Su Kasidesi

Saçma ey Terkos gölünden tozlanan yollara su
Kim bu denlü tozlanan yollara kılmaz çâre su.

Âb-ı lûtfun çeşme-i vaslında ancak katredir
Çıkmıyor bir türlü zîrâ istenen mikdâra su.

Kimseler bilmez hakîkî menba’ın mâhiyetin
Gerçi bir çok ism alıp gelmektedir bâzâra su.

Rahmet-i ilhama dâim muntazır Yahya Kemâl
Bağ-bân-ı tab’ı vermez yılda bir es’âra su.

Gâlibâ beynelmilel bir hayra vakfetsin diye
Lutf-ı tâli’ bahs kılmıştır Celâl Muhtar’a su.

Tamtakır bak cümle sarnıçlar, susuz kalmış Ada
Vermemek caiz midir hiç böyle bir gül-zâre su.

Kıldı İsâ akıbet âb-ı hayat-ı lütfunu
Etse lâyıktır teşekkür Lütf-i Kırdar’a su.

Halkı sîrâb eyleyen ihsân-ı bî-pâyândır
Katre yokken çeşmelerden fışkırır hem-vârâ su.

Anladık eksik kalan nakdîne-i himmet imiş
Bağlıdır ancak sanırdık dirhem ü dinâra su.

Suya dâir nutkunun âb-ı revandan farkı yok
Âşık olmuş gûyiyâ ol zât-ı hoş-güftârâ su.

Bir benim yalnız susuz kalmış bu bezm-i nûsda
Yârdan su istesem mutlak sunar ağyâra su.

İçmemiştir, neylesin şampanya ya şerbet değil
Sâki-i bahtın elinden Seyfi-i bî-çâre su.

(Akbaba, 24 Ağustos 1939, S. 3)

(...)

Akbaba; özellikle 1930’lu yılların sonu ile 1940’lı yıllarda eleştiri oklarını, sol basına ve “Bobstil” adını verdikleri yeni şiir hareketi üzerine yöneltmiştir. Mecmuada, Tan gazetesi ve bu gazetenin sahipleri olan Sertel’ler üzerine de pek çok yazı neşredilmiştir.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde Garip Hareketi adı verilen Orhan Veli ve arkadaşları tarafından ortaya konulan yeni şiir anlayışına karşı ilk tenkitler, Akbaba mecmuası çevresinde oluşan edebî muhit tarafından ortaya konulmuştur. Çoğunlukla alaya alma ve ciddiye almama noktasında yapılan bu tenkitler, 1941 yılının ikinci yarısından itibaren Çınaraltı mecmuası ile birlikte yürütülmüştür. (Tonga 2005:125 -129)

Garipçilere “Bobstil” yakıştırması da Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından ortaya konulmuştur. Dönemin hemen hemen bütün mizah dergilerinde ele alınan bobstil tiplemesi, havai, hercai, baba parası yiyen, çapkınlık peşinde koşan, memleket meselelerinden bihaber ve dejenere gençliği tanımlamaktadır. Akbaba çevresi gibi 1940 kuşağı olarak adlandırılan sol eğilimli şairler de Garipçilere yönelik eleştiriler getireceklerdir.” (Cantek 2001:131)

Akbaba’da Bobstil olarak nitelendirilen şairlere, onların şiirlerine ve bu şiir hareketini destekleyen Nurullah Ataç’a karşı pek çok edebî tenkit yazılmıştır. Bu yazıların pek çoğunu da Orhan Seyfi Orhon (Fiske) kaleme almıştır.

Orhan Seyfi Orhon, daha Garip hareketinin Varlık mecmuasında görülmeye başladığı dönemde, Edebiyat Tenkidi alt başlığı altında neşredilen “Varlık Mecmuası Üzerine” isimli yazısında edebiyatımızın o zamana kadar alışık olmadığı bu yeni şiir örneklerini eleştirir:



“Artık şiir yazabiliriz. Yalnız dikkat edin, içinde vezin, kafiye, akıl, his, hayal falan olmasın.

Montör Sabri ile
Daima geceleyin
Ve daima sokakta
Ve daima sarhoş konuşuruz
O her seferinde
(Eve geç kaldım) diyor
Ve her seferinde
Kolunda iki okka ekmek.

Bitti. İmzayı atalım. Oktay Rıfat.

Nasıl yeni tarzda şiir yazmak kolay değil miymiş? Ah keşke ağaçlar kalem, denizler mürekkep ve bir iki hafta boş zamanımız olsa da birkaç yüz cilt şiir yazıp ortaya çıkıversek.” (Orhon 1938: 6-7)

(.....)

Garip şiir hareketinin o dönemde yankı bulmasında ve dikkat çekmesinde Akbaba’da yayımlanan mizah dozu yüksek tenkit yazılarının etkisi büyük olmuştur. Melih Cevdet Anday’ın Akan Zaman, Duran Zaman-1 adlı hâtıra kitabında yer alan şu ifadeleri Akbaba’nın dönemin edebiyat ortamındaki etkinliğini göstermektedir:

“O şiirlerin başta hızla alay konusu olması, sanırım, adlarımızın çarçabuk duyulmasında başlıca etkendi. Benim,

Bir misafirliğe gitsem
Bana bir temiz yatak hazırlasalar
Her şeyi adımı bile unutup
Uyusam!

şiirimi Akbaba gülmece dergisi,

Bir misafirliğe gitsem
Bana bir temiz dayak atsalar

Biçiminde değiştirerek yayımladı. Ama en büyük gürültüyü koparan Orhan Veli’nin,‘Kitabe-i Seng-i Mezar’ adlı şiiridir.” (Anday 1984:34)

Melih Cevdet’in yukarıdaki ifadeleri, Akbaba’nın ve Akbaba’da yayımlanan tenkit yazılarının dönemin şiir atmosferindeki etkisini göstermektedir. Yayımlandığı dönemde ses getiren bir mecmua olan Akbaba, toplumun hemen her kesiminden geniş bir okuyucu kitlesiyle buluşmuştur. Bütün yayın dönemlerinde Akbaba’nın baskı sayısının, diğer mizah mecmuaları ile kıyaslandığında çok daha fazla olduğu görülür.

SONUÇ

1922–1977 yılları arasında nesredilen Akbaba, elli beş yıllık ömrü ile Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en uzun ömürlü mizah mecmualarındandır. Dönemin diğer mizah dergileri olan SedatSimavi’nin Karikatür’ü, Cemal Erksan’ın Saka’sı, Cemal Nadir Güler’in Amcabey’i içerisinde Akbaba’nın - biraz da geçmişinden kaynaklanan - bir ağırlığı vardır.

Akbaba’nın oldukça zengin bir içeriği vardır. Mecmuanın içerisindeki edebî eserler de göstermektedir ki, Akbaba, bir siyasî-mizah mecmuası olmasının yanı sıra önemli bir edebiyat mecmuasıdır. Mecmuada şiir, hikâye, edebî tenkit, anekdot, tefrika roman türünden pek çok eser yayımlanmıştır.

Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon başta olmak üzere Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Peyami Safa, Ercüment Ekrem Talu, Mahmut Yesari, Osman Cemal Kaygılı, Halil Nihat Boztepe, Fazıl Ahmet Aykaç, Nahit Sırrı Örik, Edip Ayel, Fahri Celâleddin Göktulga, Nazım Hikmet Ran… gibi dönemin en tanınmış edebî simâları Cumhuriyet’in ilk önemli mizah mecmuası olan Akbaba’da kalem oynatmışlardır. Sonraları Akbaba Yayınları ile bir dizi edebî eseri de neşretmiş olan Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba adlı mecmuası; yayımlandığı dönemde pek çok edebiyatçının, mizah ustasının ve karikatüristin sanat hayatına katılması yolunda önemli bir ocak görevi üstlenmiştir.

NECATİ TONGA
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni, Kırıkkale

kaynak:siirparki.com

SON EKLENENLER

Üye Girişi