Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

SERVET-İ FÜNÛN TOPLULUĞUNUN KURULUŞU

Servet-ı Fünûn edebiyatını Tanzimat'tan beri başlayan ve Edebiyat-ı Cedide diye adlandırılan edebî sürecin bir devresi olarak görmek mümkündür. Batılı anlamda o güne etrafında kadar edebiyatımızda görülmemiş bir tarzda, bir dergi ve üstat etrafında toplanan gençlerin oluşturduğu bu edebiyatın özellikle Fransa'da 1860 yılında Contemporain (Çağdaş Parnas)l dergisi çevresinde toplanan ve yeni bir edebiyat manifestosuyla ortaya çıkan edebî toplulukla benzerliği vardır.

Bilindiği gibi Edebiyat-ı Cedide tanımlaması Divan edebiyatının dışında kalan ve bir bakıma Batılı normlara göre şekillenen yeni bir edebiyat anlayışını karşılamakta idi. Bu bakımdan Şinasi-Namık Kemâl-Ziya Paşa mektebinin yanında Ekrem-Hâmid-Sezaî mektebi de Edebiyat- Cedide'yi oluşturmakta idi. Hatta Ekrem le giriştiği tartışmaların dışında aslında bir yenilikçi olan Muallim Nâci ve onun tilmizleri de bu tanımlama içinde yerlerini alırlar. Kalabalık bir şairler topluluğunun oluşturduğu 'ara nesil' sanatçıları da birer Edebiyat-ı Cedide yazarı durumundadırlar. Servet-i Fünûn edebî topluluğunun bu genel tanımdan ayrışması zamanla olacaktır. Artık edebiyat tarihçileri 1930’lu yıllardan itibaren birden fazla edebiyat zevk ve anlayışını temsil eden bir tanımlama yerine Servet-i Fünûn adını kullanmaya başlayacaklardır.

Servet-i Fünûn mecmuası Recaizâde Mahmud Ekrem'in Galatasaray Sultanisi'nden öğrencisi Ahmet İhsan (Tokgöz)'ın 27 Mart 1891 tarihinde çıkarmaya başladığı bir yayın organıydı. Mecmuada devrin matbuat geleneğine uygun bir neşriyat politikası takip edilmekte idi. Buna göre daha çok fen, sağlık, sanayiye dair yenilikler, yeni keşif ve icatlar, popüler birtakım bilgiler ile Ahmet ihsan Beyin Fransız edebiyatından tercüme ettiği roman tefrikalarıyla süslü fakat edebî tarafı zayıf bir mecmua görünümünde idi. Servet-i Fünûn mecmuasını bir edebiyat ve sanat dergisi olmadan önce benzerlerinden ayıran yönü baskı tekniği, kâğıdı, sayfa düzeni ve yayımladığı resimleriyle dikkati çekmiş olmasıdır. Servet-i Fünûn mecmuasının bu konuda matbuat hayatımızda bir öncülük ettiğini teslim etmek gerekir. Daha sonra başta Baba Tahir'in çıkardığı Malûmat olmak üzere devrin birçok mecmuasının Servet-i Fünûn'un baskı ve sayfa düzeni tekniğini kullandıkları görülecektir.
Bu gelişmelerin yanında Servet-i Fünun mecmuasının bir edebî topluluk' haline gelmesinin sosyal ve siyasal şartlar, üzerinde durulması gerekmektedir.

Şinasi ve Namık Kemal'in başlattığı edebiyatta yenilik birtakım tereddütlerine rağmen Ziya Paşanın çalışmalarıyla devam etmiş, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Midhat Efendi, Şemsettin Sami, Nabizâde Nâzım gibi kalemlerin gayretiyle gerçek anlamda ve eskisinden tamamen farklı bir edebiyat anlayışı hayata egemen olmuş durumdaydı. Özellikle Ekrem-Hâmid-Sezaî mektebi ve Ara Nesil şairlerinde ilk neslin heyecan ve hayata dönük sesi duyulmazsa da Divan edebiyatı geleneğinin bir bakıma tamamen terk edilmekte olduğu da rahatça gözlemlenmekte idi. Birinci Meclis-i Mebusan'ın açılması ve Kanun-i Esasi tecrübelerini yaşayan Sultan II. Abdülhamid ülkede huzuru bozabilecek her türlü hareket ve oluşuma şüpheyle bakmayı bir siyaset tarzı haline getirmişti. İmparatorluğun en nazik dönemine tekabül eden saltanat yıllarında Padişah, devletin dirliğini ve tebaanın birliğini korumak için çok titiz ve dikkatli bir siyaset gütmekte idi. Bunun için matbuat hayatını da denetim altına almış, güvenmediği ya da şüphelendiği kimselere gazete imtiyazı vermemekte, günlük, haftalık ya da aylık çıkan gazete ve mecmuaları denetime tabi tutmaktaydı. Zamanın şartları içinde ve ülkenin güvenliği adına kaçınılmaz olan bu uygulamanın edebiyat ve sanatta da birtakım olumsuz yansımaları olmuştur. Dergi ve gazeteler artık ‘siyasetten maada her şeyden bahseden' yayın organları haline gelmiştir. Böyle bir ortamda sosyal ağırlıklı bir edebiyatın meydana çıkması ya da Namık Kemal'le başlayan hayata ve hakikate uyan bir edebiyat ortaya konmasının yollarından biri belki de birincisi kapanmış oluyordu. Fakat Serveti Fünûncuların sosyal olaylarla ilgilenmemelerini tamamıyla bu yargıya bağlamak doğru değildir. Gerçekte birer mizaçlarının mağlubu sanatçılar olarak zaten yaratılış itibariyle içe kapanık ve kendi benlerinin duyuş ve düşünüşüyle meşgul durumda idiler. Bu açıdan bakıldığında Servet-i Fünûn neslinin sosyal olaylar karşısında çıkardığı ses Mehmet Emin Yurdakul'un 1897'de cereyan eden Osmanlı-Yunan Harbi vesilesiyle kaleme aldığı Türkçe Şiirler'in çıkardığı ses kadar bile olamamıştır.

Öte yandan bir önceki neslin önde gelen sanatçılarının kimilerinin sürgünde kimilerinin de genç yaşta ölmüş olması bu topluluğunun rahatça ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır. Özellikle Muallim Naci'nin 1893'te genç yaşta ölmesi bir bakıma sonradan Servet-i Fünûn edebi topluluğunu oluşturacak gençler ile onların üstadı konumundaki Recaizâde Ekrem'i yeni bir edebiyat oluşumu için heyecanlandırmakta idi. Bu bakımdan Servet-i Fünûn edebiyatına Recaizâde Ekrem'in edebî projesi denebilir.

Ekrem 1895 yılının sonlarına doğru yeni bir edebiyat anlayışını omuzlayacak yetenekli öğrencilerini bir araya getirir. Mecmuanın başmuharrirliğine Tevfik Fikret getirilir. Daha önce dönemin önemli dergilerinden Malûmat, Mirsad, Mekteb, Maarif ve Hazine-i Fünûn’da yazan yeni edebiyat taraftarı genç yetenekle! Servet-i Fünûn mecmuası çevresinde toplanır. Edebiyattaki bu yeni rüzgâr kısa zamanda yeni bir zevk ve estetiği de kendiliğinden ortaya çıkarır. Bu zevk estetiğin arka planında Tanzimat’ın ikinci neslinden beri yerleşmeye başlayan Batı edebiyatlarından yapılan çok sayıda, şiir, roman, öykü ve tiyatro eserlerinin etkisi çok büyüktür. İngiliz, İtalyan ve Alman edebiyatlarından tercümeler yapılmakla birlikte bu konuda başı çeken Fransız edebiyatı olmuştur. Bu dönemde Victor Hugo, Alfred de Musset, Alphonse de Lamartine, Boileau, La Fontaine, Françoise Copée, Nicholas Gilbert, Sully Frudhomme, Charles-Hubert Millevoye, Florian, Chateaubriand, Châties Foster, André Chénier gibi çok sayıda Fransız şairinden şiir tercümeleri yapıldığı gibi, George Ohnet, Xavier de Montépin, Alexandre Dumas Peré, Alexandre Dumas Fils, Xavier de Maistre, Jules Verne, Octave Feuillet, Bernardin de Saint-Pierre, Paul de Kock, Ponson de Terrail, Eugène Sue, Pierre Zaccone, Emile Richebourg, Jules Mary, Anne Radcliffe, Hector Malot, Paul Bourget, Guy de Maupassant, Emile Zola gibi Fransız yazarlarından da yine çok sayıda öykü ve roman çevirileri yapılmış ve okunmuştur. İşte Servet-i Fünûn edebiyatının estetiğini bu birikimde aramak doğru olacaktır.
İşte bu ortamda ve daha çok Fransız edebiyatı etkisinde yeni bir edebiyat oluşmaya başladı. Mecmuaya yazı veren şair ve yazarların birçoğu Fransızca bilmekteydi ve Fransızca eserleri asıllarından okuyabiliyorlardı. Öte yandan Galatasaray Sultanisi'nin eğitim dilinin Fransızca olması da buradan mezun olan gençlerin mecmuaya karşı ilgisini arttırmıştı. Böyle bir ortamda mecmuanın sayfalarında kısa zamanda Fransız edebiyatından yapılan çok sayıda roman, şiir, öykü, deneme, tiyatro ve edebiyat tarihine dair yazılar süslemeye başladı.

Servet-i Fünûn şairleri Fransız Parnas ve Sembolist ekolün ilkelerini takip etmekte idiler. Aslında Fransa'da devrini tamamlamış olan bu sanat ve edebiyat hareketlerini Servet-i Fünûn şairleri yirmi yıl gecikmeli olarak işlemişlerdir. Onlar Parnas ve sembolist şiir yazarken Fransız şairleri çoktan Dadaizm, Lettrizm, Empresyonizim gibi edebî akımlara yelken açmıştı.
Servet-i Fünûn şairleri tıpkı Parnasyenler gibi duygudan uzak, şekil mükemmeliyetine önem veren şiirler yazıyorlardı. Şiirin mimarisini muhtevadan daha önemli görüyorlardı. Bu bakımdan daha çok ses sanatlarına yer verdiler

Servet-i Fünûncuların kültür ve edebiyatımıza getirdiği yeniliklerin başında dil karşısındaki tutumları olmuştur. Tanzimat'la birlikte başlayan ve özellikle Şinasi'nin gayretleriyle tutunan halk için halk diliyle yazma geleneği bir kenara itilmiş yeni bir şiir dili icat edilmiştir. Ahenkli buldukları kelimeleri şiirlerinde kullanmaya çaba gösteren Servet-i Fünûn şairleri mevcut kelimelerin yetersiz olduğu durumlarda lügatlerden eski kelimeleri alarak onları yeni terkiplerle birlikte kullanmaya başlamışlardır. Yazdıklarının anlaşılmamasından bir kıymet bulduklarını gizlemiyorlar; Arapça ve Farsça kelimelerin tınısına kendilerini kaptırmaktan çekinmiyorlardı.

Hâlbuki Şinasi ile başlayıp Ahmet Midhat Efendi, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi ve Ahmet Vefik Paşa gibi yazarların delaletiyle halkın rahatlıkla anlayabileceği sade bir dili gazete sayfalarından edebî eserlere taşınmış bulunmakta idi. Bu açıdan bakıldığında Ahmet Midhat Efendi'nin eskiye dönmek demek olan Decadent yakıştırması yerindedir. Divan şiirinin diliyle Servet-i Fünûncuların dilini bu bakımdan karşılaştırmak ilgi çekici sonuçlar verecektir.

Dil konusunda Servet-i Fünûncuların getirdiği yenilikler kolay benimsenmeyecek türden radikal değişimlerdi. Bu yüzden sadece Servet-i Fünûncular ve onların tilmizleri arasında saklı olan bir şiir dili oluştu. İfade ve imge yapısıyla geleneksel şiir estetiğinden ayrılan bu anlayış bir yenilikten çok karmaşayı ifade eder. Prensip olarak Parnasyenlerin biçim güzelliğine önem veren, kişisel duyguların yerine tabiat manzaraları ile felsefi düşünceleri anlatmayı yeğleyen anlayış en başta Romantiklerin ağır lirizmine karşıdır, Bu bakımdan bir romantik olan Recaizâde Ekrem'i bu konuda izledikleri söylenemez. Ressamın tuvalde, heykeltıraşın mermerde yaptığını Parnas şair şiirde yapmak ister. Bu bakımdan Fikret ve Cenap’ın şiirlerindeki şekil mükemmeliyeti ile iç mimariye dikkati çekmek gerekir. Sembolizmin ağır bastığı manzumelerde de ise buldukları yeni sembollerle imge dünyalarınız enginleştirirler.

Divan edebiyatının yüzyıllar süren seçkinci anlayışın karşısında duran Tanzimat edebiyatından sonra yeni bir seçkinci edebiyatın ortaya çıkışı tabiatıyla hemen kabullenilmiş değildir. Servet-i Fünûn edebiyatının jakoben anlayışı karşısına Ahmet Midhat Efendi gibi bütün gayesi edebiyat vasıtasıyla halkı aydınlatmak ve eğitmek olan bir yazarın karşı durması kadar doğal bir şey olamazdı. Ahmet Midhat Efendi Sabah gazetesinde Dekadanlar adlı bir yazı neşreder. Bu yazıda Servet-i Fünûncuların hareketini edebiyatta bir geriye dönüş olarak niteler ve şairleri de taklitçilikle itham eder. Cenab Şahabeddin bu makaleye Servet-i Fünûn'da yayımladığı Dekadizm Nedir? makalesiyle karşılık verir. Bu münakaşa gittikçe genişler. İsmail Safa, Süleyman Nesip, Müftüoğlu Ahmet Hikmet, Şemseddin Sami, Samih Rifat ve Hüseyin Cahit Yalçın da bu tartışmaya dâhil oldular. Ahmet Midhat Efendi 19 Teşrin-i Sâni 1314 / 1 Aralık 1898 tarihli Tarik gazetesinde Teslim-i Hakikat adlı bir makale neşrederek daha önce dile getirdiği iddialarını geri almak suretiyle bir bakıma bu tartışmaya son noktayı koyuyordu.

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI, A.İ.KOLCU

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi