Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

 

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI                                                    

MAİ ve SİYAH

Özet

  Ahmet Cemil Mülkiye' de okur. Babası öldüğü için annesi ve kız kardeşine o bakar. Akşamları, okuldan sonra, kitapçılara polisiye Hikâye verir. Aslında edebiyatı sever, bu tür işler onu açmaz. Ama geçinebilmek için çalışmak zorundadır.

  Ayrıca, zengin aile çocuklarına özel dersler verir. Onların türlü kaprisleri, şımarık tavırları kendisini sıkar. Çaresizlik içinde kıvranır. Arkadaşları, Mir'at-ı şuun gazetesine başvurmasını öğütler. Gazeteye bir roman çevirmeni aranmaktadır. Ahmet Cemil, ise başlar, durumu biraz düzelir. Bu arada Mülkiye sınavlarına da girerek okulu bitirir. Amacı edebiyat alanında üne kavuşmaktır. Bunun için, boş zamanlarda özenle bir esere çalışır. Tatlı hülyalar kurar.

   Gazetenin başyazarı Ali Şekip ile okuldan arkadaşı Hüseyin Nazmi, onun en sevdiği kişilerdir. Ahmet Cemil, Hüseyin Nazmi'nin kız kardeşi Lamia'yı bir kez görmüş ve gönlünü kaptırmıştır.

    Bir gün gazetenin sahibi ölür. Yerine oğlu Vehbi Efendi geçer. Ahmet Cemil'in kız kardeşi ile evlenir. Sonuç hiç de iç açıcı değildir. Kaba ve bencil bir adam olan Vehbi Efendi sık sık karısını döver. Bir keresinde karnına tekme atar. Vehbi Efendi de Ahmet Cemil'i gazeteden kovar.

   Zengin bir ailenin oğlu olan Hüseyin Nazmi, dışişlerinde bir görev olarak Avrupa'ya gitmeye hazırlanır. Her zaman oturdukları kahvede arkadaşlarına müjdeyi verir. Ayrıca, kız kardeşi Lamia'nın da bir subayla nişanlandığını söyler. Lamia'yı içten içe seven Ahmet Cemil bu habere çok üzülür. Çünkü onunla evlenmeyi tasarlamaktadır.

   Bütün acı olaylar Ahmet Cemil'i sarsar. Yıkılmasına yol açar. Üzerine titrediği eserini bir bunalım anında ocağa atıp yakar. Gereken makamlara başvurarak uzak bir yerde kaymakamlık alır. Annesiyle İstanbul'dan ayrılır.

Romanın Kişileri

Ahmet Cemil: Romanın ana kahramanıdır. Yazar Ahmet Cemil' le Servet-i Fünün kuşağının duygu ve düşüncelerini yansıtır. Sanata meraklı, kültürü, hayalperest bir gençtir.

İkbal: Ahmet Cemil'in kız kardeşidir. Vehbi Efendi ile evlenmiş bu yüzden hayatı kararmıştır.

Hüseyin Nazmi: Ahmet Cemil'in okuldan arkadaşı olup zengin bir ailenin çocuğudur. O da sanat ve edebiyata meraklıdır.

Ali Şekip: Ahmet Cemil’in yakın arkadaşı olup zengin ona Mir'at-ı Şuun gazetesinde iş bulur.

Vehbi Efendi: Gazetenin sahibinin oğludur. Romandaki kötü tiptir. İkbal'in ölümüne sebep olur.

Lamia: Hüseyin Nazmi'nin kız kardeşidir. Ahmet Cemil'in gizli aşkıdır, bundan habersiz olduğu için bir subayla evlenir.

 

Servet-i Fünunda Tenkit

  • Servet-i Fünun döneminde tenkit türüne önem verilmiştir ve bunun üzerinde çok çalışmışlardır. Onlar için bu tür "yeni bir edebi şube"dir. Eleştirmenin görevi sadece eseri tanıtmak değil edebiyat açısından eserin değerini ve önemini ortaya koymaktadır. Eleştirmen denilen sanatçı yazarla değil okurla yakınlık kurmalıdır. Servet-i Fünuncular "Hayat için edebiyat neyse edebiyat içinde tenkit odur" diyerek bu türün önemini vurgulamışlardır. Servet-i Fünuncular edebi tenkitte tarihçi tenkit metodunun ilkelerine bağlı kalmaya çalıştılar. Hippolye Toine'nin tenkit metodu "ırk, çevre, zaman" formülünden etkilenmişlerdir. Bir edebi eser bu üç faktörden etkilenir. Bu dönemde Ahmet Şuayb ve H. Cahit Yalçın tenkit türünde eserler vermiştir. Ahmet Mithat Efendinin dekadanlar suçlamasına karşı eleştiri yazıları yazılmıştır. Hüseyin Cahit Yalçın Servet-i Fünun topluluğuna karşı yapılan eleştirilerde topluluğun âdete sözcülüğünü yapmış, yapılan eleştirilere cevap vermiştir. Ahmet Şuayb bu toplulukta sadece tenkit türünde eser vermiştir. 
  • Servet-i Fünuncular edebi bir eserde estetik bir amaç ararlar. Onlar kendilerinden önceki edebiyatçılardan ayıran niteliklerden biri de edebi eser kapsamındaki tavırlarıdır.
  • Onlar edebi zevki zamana bağlı olarak değiştiğini söylemişlerdir. 
  • Edebiyatta ahlakçı bir gaye güdülmediğini ısrarla vurgulamışlardır.
  • Onlara göre edebiyatın ruhu demek olan tenkidin görevi, edebiyatın ne olduğunu, ne olması gerektiğini araştırmak ve açıklamaktır.
  • Onlara göre her edebi, bir öncekinin tenkidiyle hazırlanır.
  • Servet-i Fünuncular bu görüşten hareket ederek Batı tenkidini bulmak gerektiğini savunmuşlardır. 
  • Kendilerinden önceki topluluklardan farklı olarak tenkide edebi bir tür niteliği kazandırmışlardır. Halit Ziya bu türde sanata dair, Tevfik Fikret muhasebeyi edebiye, Ahmet Şuayb hayat ve kitaplar, son yazılar, Hüseyin Cahit Yalçın kavgalarım adlı eserleri vermişlerdir.
  • Servet-i Fünuncuların Tenkit Anlayışına getirdiği Yenilikler 
  • Tenkit edebi bir tür haline geldi.
  • Batılı tenkit yazarları yakından takip edilerek onların kullandığı yöntemler tanıtıldı.
  • Edebiyata bakış açısı değiştirildi.
  • Edebiyat sosyal bir fayda ilkesine göre değil, estetik yönüyle ele alındı.
  • Batılı bir şiir ve roman estetiği yaratıldı.
  • Kendilerinden sonraki kuşakları etkilediler.

 

AHMET ŞUAYB (1876 - 1910)

Servet-i Fünuncular sanatçıları içerisinde yalnızca edebi tenkit üzerinde yoğunlaşan ve sadece bu konuda eserler veren tek sanatçıdır. Tenkitlerinde sosyal bilimlerin (sosyoloji, hukuk, tarih) verilerinden de faydalanmıştır. Fransız eleştirmen H. Tione eleştiri yöntemini kullanmıştır. Eserleri; Hayat ve kitaplar, son yazılardır. Son yazılar kitabında Servet-i Fünun yazarlarını toplumsal sorunlardan kopukluğu noktasında ciddi bir şekilde eleştirmiştir.

 

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN 

Servet-i Fünun topluluğuna yapılan eleştirilere sivri dili ve güçlü kalemiyle karşılık vermiş, yapılan saldırıları ilk o göğüslemiştir. Bu konuda yazdığı yazıları "Kavgalarım" adlı kitapta toplamıştır. Tevfik Fikret Servet-i Fünun dergisinin yazı işleri müdürlüğünden ayrılınca yerine geçmiş bir süre bu dergiyi yönetmiştir. 1901 yılında çevirmiş olduğu "Edebiyat ve Hukuk" adlı yazı yüzünden dergi kapatılmıştır. Eserlerini realist bir görüşle iç ve dış gözleme dayanarak yazmıştır. Cesur ve sözünü sakınmayan bir tenkitçidir. Servet-i Fünun edebiyatında en çok eser veren sanatçılardan biri olmuştur. 

Roman: Nadide, Hayal İçinde, Hayat-ı Muhayyel

Hikâye: Hayat-ı Hakikiye Sahneleri, Niçin Aldatırlarmış

Anı: Edebi Hatıralar, Siyasal Hatıralar

Eleştiri: Kavgalarım

 

Gezi Yazısı

2. Abdülhamit dönemi baskıcı ortamlardan dolayı kişilerin seyahat hürriyeti kısıtlanmıştır. Onun için bu dönede gezi yazısı türü fazla gelişmemiştir. Sanatçılar ancak ya görevli olarak veya sürgün olarak ya da kaçma yoluyla değişik mekânları görebilmişlerdir. Dolayısıyla bu tür sınırlı kalmıştır. Servet-i Fünun döneminde gezi türünde Ahmet İhsan Tokgöz'ün Avrupa da ne gördüm, Cenap Şahabettin'in Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Afak-ı Irak, Suriye mektupları adlı kitapları vardır. 

Hac Yolunda: Cenap Şahabettin'in eseridir. Görevli olarak gittiği Hicaz ve Mısır yolculuğunu anlattığı eseridir.

Avrupa Mektupları: 1917-1918 yıllarında Tasvir-i Efkâr Gazetesi adına görevli olarak gittiği Avrupa izlenimlerini anlatmaktadır.

Afak-ı Irak: Cemal Paşa'nın davetlisi olarak gitmiş olduğu Suriye ve Irak izlenimlerini anlattığı eseridir. Bu gezi 2 yıl sürmüştür. Sanatçının ayrıca Suriye Mektupları adlı gezi yazısı türünde bir eseri vardır.                              

 

Servet-i Fünunda Anı

  • Türk edebiyatında Halit Ziya Uşaklıgil'in
  • Eserleri; Kırk Yıl, Saray ve ötesi, Bir acı Hikâye
  • Kırk yıl'da kendi hayatının kırk yılını anlatır. Saray ve ötesinde sarayda görevli olduğu yıllarda tanık olduğu olay ve kişileri anlatır. Bir acı Hikâyede intihar eden oğlu için çektiği acıları dile getirmiştir. Edebi nitelik taşımaz.

 

Hüseyin Cahit Yalçın: Siyasi hatıralar, Edebiyat hatıraları

Ahmet İhsan Tokgöz: Matbuat Hatıralarım

Mehmet Rauf: Edebi hatıralar

 

HÜSEYİN SUAT YALÇIN 

Genellikle aşk ve kadın konularını işlemiştir. Serveti Fünun döneminde yazmış olduğu şiirlerini topladığı Lane-i Melal kitabıyla, mizahi yazılarını topladığı Gave-i Zalim kitaplarıyla meşhurdur.

 

SÜLEYMAN NAZİF 

İlk şiirlerinde Namık Kemal'i örnek almıştır(Gizli figanlar).1898 ile 1908 arasında Serveti Fünun topluluğuna girmesiyle bireysel konulara yönelmiştir. Bu topluluktan onu ayıran özellik şiirlerinde sosyal temalara yer vermesidir. Nazif, Batıyı inkâr etmemesine rağmen milli değerlerin koruyucusu ve savunucusu olmuştur. Serveti Fünuncuların aksine sanatını toplumun ve ulusun, sorun ve davalarını anlatmakta kullanmıştır. Tüm eserlerinde heyecanlıdır. Sevgisi ve yergisi ölçüsüzdür. Nesri nazmından daha güçlüdür fakat dili ağırdır. 

Eserleri; Batarya ile ateş, Vatan ve kahramanlık şiirleri, Çal çoban çal

 

AHMET RASİM 

(Serveti Fünun yazarlarından değildir):Edebiyatın birçok dalında eser vermiştir ama özellikle anı, makale ve fıkralarıyla ünlüdür. Serveti Fünun topluluğunun dışında kalmıştır. Sade bir dil kullanmış, sanatlı anlatımdan uzak durmuştur. Yazılarında İstanbul'un eğlence yerlerini, edebiyatını, yaşamını, kıraat hanelerini... Anlatarak İstanbul'a ayna tutmuştur. Çeşitli sahalarda yüz otuzu aşan eseri vardır.

Anı: Gecelerim, Fuhş-i Atik, Falaka

Fıkra ve makale: Tarih ve muharrir, Şehir mektupları, Eşkâl-i zaman, Gülüp ağladıklarım, Muharrir bu ya

 

COŞKU VE HEYECANI DİLE GETİREN METİNLER

 

Şiir:

  • Şiirimizde Tanzimat'la başlayan Batılılaşma hareketi bu dönemde kesin olarak Batılı bir tarza bürünmüştür. Serveti Fünuncular metafizik âlemden daha çok fizik âlemi ile ilgilenmiş; aşk, tabiat, resim, musiki, hayal temalarını çok sık kullanmışlardır. Tanzimat’la başlayan sadeleşme hareketi bu dönemde geriye gitmiş, şiir dili ağır, sanatlı ve kapalı bir hal almıştır. Bunlar şiirde bir şeyler anlatmak yerine sanat yapmayı tercih etmişler, ahengi ön plana çıkarmışlardır.
  • Şiirde Farsçadan aldıkları ö güne kadar kullanılmayan yeni kelime ve kelime gruplarını kullanmışlardır.
  • Şiirlerinde çok kırılgan duyarlılıkları vardır. Bunu için şiirlerinde ''ah, oh, vah'' gibi ünlemleri sıkça kullanırlar. Şiirleri duygu ağırlıklıdır.
  • Servet-i Fünun şairlerinde gerçek-hayal çatışması vardır. Bunlar gerçeklerden kaçarak hayal dünyasına sığınırlar. Somuttan soyut konuları tercih ederler.
  • Devrin siyasi atmosferi nedeniyle aşk, kadın, doğa, aile gibi bireysel konuları tercih ederler.
  • Tanzimatçıların önem verdiği dinsel ve sosyal konular servet-i Fünuncular için önemli değildir.
  • Servet-i Fünun şiirinin en belirgin özelliklerinden biri de onun maraziliğidir. Yani hastalıklı halidir.
  • Servet-i Fünun şairleri anjambman yapmışlardır. Yani anlamı mısranın ortasında bitirebildikleri gibi 7-8 mısra süren anlamlı cümleler kurmuşlarıdır.
  • Servet-i Fünun şairleri şiiri düz yazıya yaklaştırarak mensur şiir tarzını Fransız edebiyatından edebiyatımıza getirmişlerdir.
  • ''Sanat sanat içindir'' anlayışına bağlı olan servet-i Fünuncular şiirde Ahenk ve ritme çok önem vermişlerdir.
  • Servet-i Fünuncularda resim altına şiir yazma geleneği vardır. Biz buna ''pitoresk'' diyoruz.
  • Servet-i Fünuncular şiire başlıklar koyarak divan edebiyatının şiir anlayışlarından bir tanesini daha değiştirmişlerdir.
  • Servet-i Fünun şairleri aruz ölçüsünü tercih etmişlerdir. Hece ölçüsüne fazla rağbet gösterilmemiştir. Tevfik Fikret, Şermin adlı kitabını heceyle yazmıştır. Bu kitap çocuklar için yazılmıştır. Tevfik Fikret, aruzu mükemmel kullanan şairlerdendir.

 

Tanzimat Edebiyatı Öğretici Metin 

 

  • Tanzimat edebiyatı öğretici metinlerinde daha çok toplumsal konular ele alınmış, metinlerde sanatçıların topluma iletmek istedikleri düşüncelere ve mesajlara yer verilmiştir.
  • Tanzimat dönemi edebiyatçıları çoğunlukla ''sanat toplum içindir'' anlayışından hareket ederek yazılarını oluşturmuşlardır.
  • Tanzimat edebiyatında öğretici metinler daha çok gazete etrafında gelişmiştir.
  • Tanzimat döneminde en yaygın metin türü makaledir. Diğerlerinin örnekleri azdır.
  • Tanzimat edebiyatçıları her ne kadar sade dil anlayışını savunsalar da, öğretici metinlerde ağır bir dil kullanmışlardır.

 

Servet-i Fünun edebiyatı öğretici metin

  • Servet-i Fünun edebiyatçıları daha çok bireysel konuları ele almış, sanat ve edebiyatla ilgili düşüncelerine, edebiyatta ne yapmak istediklerine ve tabiat tasvirlerine dayanan konuları işlemişlerdir.
  • Servet-i Fünuncular ''sanat sanat içindir'' anlayışının bir sonucu olarak öğretici yazılarda da sanatsal kaygı taşımışlar, eserlerinin edebiyat değeri taşımasına özen göstermişlerdir.
  • Servet-i Fünun edebiyatında öğretici metinler daha çok sanat ve edebiyat dergileri etrafında gelişmiştir.
  • Servet-i Fünun edebiyatçıları tenkit, gezi yazısı, anı türündeki öğretici metin türleriyle ilgili de bir hayli örnek vermişlerdir.
  • Servet-i Fünun sanatçılarının dili sadeleştirme gibi bir çabaları yoktur. Kullandıkları ağır ve süslü dil, öğretici metinlerde de kendini göstermiştir.

 

Mensur Şiir

Duygu ve hayallerin ölçü ve uyak kullanılmadan şiirin ses ahengi, söyleyiş özelliklerini yansıtacak biçimde kaleme alınmış kısa yazılara mensur şiir denir. Kısaca düz yazının şiirsel ve sanatlı bile şekilde yazılmasıdır. Edebiyatımıza Fransız edebiyatından geçmiştir. Servet-i Fünuncular da bu türü başarılı bir şekilde kullanmışlardır. Bu topluluğun içinde Halit Ziya Uşaklıgil ''Mensur şiirler ve Mezardan sesler'' eserlerini vermiştir. Yine Mehmet Rauf bu konudaki meşhur eseri Siyah İnciler'i yazmıştır.

 

TEVFİK FİKRET

1896 yılında serveti Fünun dergisinin başına getirilmesi ile bu hareket başlamıştır. Tevfik Fikret'in şiir hayatında üç dönem vardır. Birinci dönem ''sanat sanat içindir''anlayışına bağlı olduğu ilk aşama (1898-1901).Aşk ve tabiat temalarına ağırlık vermiştir. İkinci dönem (1901-1908) sosyal konuları ele aldığı dönemdir. Hürriyet ve medeniyet temalarını işlemiştir. Üçüncü dönem; sosyal temalara yoğunlaşmıştır. Hürriyet, yurtseverlik, Batılılaşma, idealizm gibi temaları ele almıştır.

 

  Mensur şiir edebiyatımızda zaman zaman ''mensure'' olarak da adlandırılmıştır. Mensur şiir ile şiirin özelliklerini şöyle karşılaştırabiliriz:

  • Şiirde dize, beyit, bent gibi nazım birimleri vardır.
  • Mensur şiirde nazım birimi yoktur. Anlatımın temel birimi cümledir.
  • Şiir, gazel, kaside, şarkı, koşma gibi nazım biçimlerini kullanır.
  • Mensur şiir düz yazıya dayanır. Bu nedenle nazım biçimleri mensur şiirlerde yer almaz.
  • Şiirde ölçü, kafiye, redif gibi biçimsel ögeler bulunur.
  • Mensur şiirde bu unsurlar bulunmaz.
  • Mensur şiirlerde de iç ahenge, ses uyumuna, şiirselliğe ve söyleyişte güzellik yaratmaya dikkat edilir.

Soru: Tevfik Fikret'in Türk şiirine getirdiği yenilikler nelerdir?

1-Beyitin şiirde biricik anlam ünitesi olması, anlamın bir beyitte tamamlanması geleneğini ortadan kaldırmıştır.

2-Şiiri düz yazıya yaklaştırmıştır.

3-Türk şiirinde insan, bilim, fen, teknik sevgisi onunla gelişmiştir.

4-Eski nazmın müstezatını genişleterek serbest müstezatı kullanmıştır.

5-Aruz ölçüsünün kafiye kurallarını yıkmıştır.

6-Aruz kalıplarını değiştirmiş, bir şiirde birden fazla kalıp kullanmıştır.

7-Şiirde parnasizm akımının etkisinde kalmıştır.

8-Hece vezniyle yazdığı şiirlerini Şermin adlı kitapta toplamıştır.

9-Eserleri; Rubab-ı Şikeste, Haluk’un Defteri, Tarih-i Kadim, Doksanbeşe Doğru, Şermin

 

CENAP ŞAHABETTİN

  • Kendisi askeri doktordur.
  • Şiirlerinde bireysel konuları işlemiştir.
  • Daha çok aşk, kadın, tabiat ana temalardır. Cenap’ın şiirlerinde sosyal konulara hiç değinilmez. Sembolizm akımının etkisinde olduğu için sonbahar mevsimini daha çok sever.
  • Şiirlerinde kelimenin ses değeri önemlidir.
  • Başlangıçta kurtuluş savaşına karşı çıktığı için tepki çekmiş, protesto edilmiş, daha sonra desteklenmiş ise de tepkilerden kurtulamamıştır.
  • Tiryaki sözler: Cenap Şahabettin'in vecizelerini topladığı kitabıdır.
  • Şiirin yanında nesirle de uğraşmış bu sahada başarılı eserler vermiştir. Bunlar;
  • Hac Yolunda, Avrupa mektupları, Afak-ı Irak, Suriye Mektupları’dır. Bu eserler gezi yazısıdır.
  • Sanat, sanat içindir akımına bağlı kalmış parnasizm ve sembolizm akımlarından etkilenmiştir. Şiirlerinde daha önce hiç duyulmamış Arapça-farsça kelimeler ve tamlamalar kullanılmıştır.(Bert-i zerrin, Altın kör, Lerze-i ruşeni, Işıklı titreme)
  • Şiiri düz yazı ve müziğin toplamı olarak görmüş, şiirdeki kelimeleri müzikal değerlerine göre seçmiştir. Serbest müstezatı çok kullanmıştır.
  • Şiirlerini aruz vezniyle yazmış, aynı şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmıştır.
  • Elhan-ı Şita ünlü şiiridir. Bu eser Cenap'ın şiir tarzını yansıtmaktadır.
  • Şiirleri; Tamat, Evrak-ı Leyal, Seçme şiirleri, Bütün şiirleri
  • Tiyatro; Yalan, körebe, Küçük beyler

 

ALİ EKREM BOLAYIR

  • Eserlerinde 1908'den önce bireysel konulara, 1908’den sonra ise sosyal konulara yer vermiştir.
  • Aruz vezni üzerinde çok uğraşmıştır.
  • Daha çok hizmeti üniversitedeki öğretim görevliliği sayesinde olmuştur.
  • Servet-i Fünun içerisinde heceyi ilk kullanan şairlerdendir.
  • Koyu bir Osmanlıca savunucusudur.
  • Diğer bir hizmeti de çocuk şiirleri üzerine olmuştur.

 

Servet-i Fünun'un şiire getirdiği yenilikler

  • Divan edebiyatına bir şiirde bir tek aruz kalıbı kullanılır. Servet-i Fünun şairleri ise bu anlayışı yıkarak bir şiirde birden fazla aruz kalıbı kullanmışlardır. Bu durum Servet-i Fünuna özgüdür.
  • Divan edebiyatında aynı harfler ile kafiye oluşurdu. Yani kafiye göz içindir.
  • Servet-i Fünunda ise kulak için kafiye anlayışı yerleşmiştir. Önemli olan harflerin aynı sesi vermesidir.
  • Divan edebiyatında aynı türden kelimeler mısra sonlarında kafiye oluştururdu.
  • Serveti Fünunda ise iki kelimenin kafiye oluşturabilmesi için aynı türden olmasına gerek yoktur. Önemli olan kelimelerin ses bakımından birbirine benzer olmasıdır.
  • Servet-i Fünun şairleri manzum Hikâye tarzını kullanmışlardır. Ayrıca serbest müstezatı kullanarak şiiri düz yazıya yaklaştırmışlardır.
  • Divan edebiyatındaki anlamın dizede veya beyitte bitmesi anlayışını yıkmışlar, şiirde anlam bütünlüğünü gözetmişlerdir.

 

 

SERVET-İ FÜNUN NAZIM ŞEKİLLERİ

1-Serbest Müstezat: Divan edebiyatındaki müstezat nazım biçiminin geliştirilerek yeni bir şekilde ve daha serbest kullanılmasıdır. Uzun ve kısa dizeler bazen düzenli olsa da çoğu zaman herhangi bir kurala bağlı değildir. Uyak örgüsünün düzenlenişi de şairin isteğine bağlıdır. Aruzun çeşitli kalıplarıyla yazılır. Serbest müstezat, Avrupa’dan alınmamıştır. Şiirdeki düşünceler anlam, duygu mısradan mısraya atlayarak devam eder. Şiir giderek nesre yaklaşır. Şiirde bütün güzelliği ön plana çıkarır. Bu şekilde serbest müstezatın serbest nazıma geçişi sağlanmıştır.

 

2-Terza-Rima: İtalyan edebiyatından alınmıştır. İtalyan şair Dante, ''İlahi komedya''sını bu nazım şekliyle yazmıştır. Üçer mısralık bentlerle kurulur. Bent sayısı sınırsızdır ama mutlaka sonu tek mısradır. Kafiye düzeni ''aba, bcb, cdc, ded, --e'' şeklindedir.

 

3-Sonne: Fransız edebiyatından alınmıştır. Daha çok lirik konular işlenir. İki dörtlük iki üçlükten oluşan bir nazım şeklidir. İki dörtlük verilmek istenen duyguya düşünceye hazırlıktır. Söylenmek istenenler iki üçlükte söylenir. En önemli dize en son mısradır. Kafiye düzeni ''abba, abba, ccd, ede'' şeklindedir.

 

4-Triyole:2+4+4=10 mısradan oluşan bir nazım şeklidir. Baştaki iki dize arasında uyak yoktur ancak tekrarlandıkları dörtlüklerin sonundaki mısra ile uyak oluştururlar. Kafiye düzeni ''ab,aaaa, bbbb'' şeklindedir.

Not:3+3+3+......+1 (Terza-Rima)

       4+4+3+3=14 (Sonne)

       2+4+4=10 (Triyole)

 

5-Balad:14.yy'da doğmuş dans şarkısıdır. Gülünç ve acıklı olayları işler. Üç uzun bir kısa bentten oluşur. Genellikle çapraz kafiye kullanılır. Bir çeşit manzum masaldır. Edebiyatımızda fazla yaygın değildir.

 

HÜSEYİN SİRET ÖZSEVER

Servet-i Fünun topluluğu içerisinde en son vefat eden kişidir. Bu grup içerisinde duygusal yönü ve lirizmi en belirgin şairdir. O konularını aşk, kadın, aile, özlem, gurbet ve tabiat güzelliklerinden seçmiştir. Aruzun yanında hece ölçüsünü de kullanmıştır. Ona göre şiir duygu ve hayal demektir. Bunun için şiirlerinde sürekli bir hüzün ve elem sezilir.

Eserleri: Leyal-i Girizan, Bağbozumu, Kıvılcımlı kül, Kargalar 

 

İSMAİL SAFA

Peyami Safa'nın babasıdır. Duygu yönü ağır basan ölçü ve kafiye gibi biçimsel kurallara bağlı şiirler yazmıştır. Dönemindeki eski-yeni tartışmalarına girmemiş vezin, kafiye ve dil anlayışı bakımından yeninin etkinde kalmıştır.''Ey halk uyan'' ve ''Sultan Hamid'e'' şiirleri hem beğenilmiş hem de tepki görmüştür. Sivas’ta sürgündeyken genç yaşta vefat etmiştir.

Eserleri: Sünühat, Hüz ma Sefa, Mağdure-yi Sevda, Mevlid-i pederi ziyaret, Muhakemat-i Edebiye, Mensiyyör, Hissiyar

 

Servet-i Fünun Edebiyatı Hikâye ve Roman

  • Roman
  • Siyasi baskı yüzünden toplumsal konular işlenmemiştir. Aydın zümre ve onların hayatları anlatılmıştır.
  • Eserlerinde ağır bir dil kullanmışlardır. Romanlarda ağırlıklı olarak realizm ve natüralizmin etkisi görülür.
  • Hayal-gerçek çatışması romanların ana temasını oluşturur.
  • Servet-i Fünun romancıları toplumsal çevreyi aile ile sınırlandırmışlar bütün olayları bu ortamda anlatmışlardır.
  • Romanlarda genetik mirasın roman kahramanları üzerinde yönlendirici etkisi vardır.
  • Servet-i Fünun döneminde roman, gerek kurgusu gerek olay akışı gerek se tip ve karakter tahlilleri yönünden güçlenir. Bu nedenle Türk edebiyatında gerçek roman servet-i Fünun döneminde yazılmıştır.
  • Romanlarda çarpık ilişkiler konu edinilmiştir.
  • Romanlar mutlu başlar, ayrılık ve ölüm ile biter.
  • Kuşak çatışması bu dönemde iyice belirginleşmiştir.
  • Roman kişileri hasta, bunalımlı ve karamsardır.
  • Bu dönemin en önemli romancıları Halit Ziya Uşaklıgil ve Mehmet Rauf'tur.

 

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL

  • Romanın babası olarak isimlendirilir.
  • Romanlarında daha çok aydın kişileri, mekân olarak da İstanbul'u işlemiştir.
  • En önemli romanları Aşk-ı Memnu, Mai ve siyah'tır.
  • Mai ve siyah servet-i Fünun neslinin romanıdır.
  • Aşk-ı Memnu ise yüzünü Batıya dönmüş, Batılı bir hayat yaşayan grupların yaşam tarzlarını anlatmaktadır.
  • Romanlarında sosyal konulardan uzak durmuştur. Bireysel konuları işlemiştir.
  • Hikâyelerinde ise İstanbul yaşamının yanı sıra Anadolu'ya değinmiştir.
  • Hikâye türünde de özellikle küçük Hikâye türünde başarılı olmuştur.
  • Roman ve Hikâyeleri kurgu ve kompozisyon yönünden başarılıdır.
  • Eserlerinin çoğunda yaşadığı veya tanık olduğu olay ve durumları anlatmıştır.
  • İyi bir gözlemcidir ve realist çizgide eserler vermiştir.
  • Tek kusuru Hikâye ve romanlarındaki dili kullanma şeklidir. Ağır bir dil kullanmıştır. Daha sonraki yıllarda ise sadeleşme yoluna gitmiştir.
  • Edebiyatımızın en başarılı mensur şiir örneklerini vermiştir.(Mensur şiirler, Mezardan sesler)

 

Roman türünün gelişimi

Roman diğer edebiyat türleriyle karşılaştırıldığında, oldukça yeni bir türdür. Roman türünün ilk başarılı örneği sayılan, Cervantes’in kaleme aldığı ''Don Kişot'' , 17.yy'ın ürünüdür. Roman türü özellikle 18 ve19.yy'larda gelişmiştir. Bu yüzyıllarda İngiltere, Fransa ve Rusya romanın en geliştiği ülkeler olmuştur. Roman türünün Batı ülkelerinde tanınan bazı yazarlarını sıralarsak İspanyol edebiyatında Cervantes, Fransız edebiyatında Stendhal, Balzac, Flaubert, Hugo, Zola; İngiliz edebiyatında Dickens, Joyce, Wolff; Alman edebiyatında Goethe, Mann, Döblin; Rus edebiyatında Gogol, Dostoyevski, Tolstol akla gelen ilk isimler olur.

 

Türk edebiyatında roman

  Türk edebiyatında çağdaş anlamda roman Tanzimat’tan sonra görülür. Tanzimat’tan önce bu gereksinimi karşılayan halk Hikâyeleri, mesneviler, meddah Hikâyeleri gibi nazım ve nesir halinde eserler vardı.

  Roman türü edebiyatımıza Batı edebiyatından yapılan çevirilerle girmiştir. Bu yoldaki ilk örnek Fransız yazarı Fenelon'dan çevrilen ''Telemak''tır. Bunu Robinson Cruzoe, Monte Kristo, Sefiller gibi eserler izler. Edebiyatımızda ilk yerli roman Şemsettin Sami'nin Taaşşuk-i Talat ve Fitnat adlı eseridir.  

Namık Kemal'in İntibah'ı ilk edebi romanımızken, Cezmi’si ilk tarihi romanımızdır. Ardından Ahmet Mithat'ın Hasan Mellah, Felatun beyle Rakım efendi adlı eserleri gelir. Roman türü edebiyatımızda en olgun örneklerini Servet-i Fünun döneminde verir. Halit Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah, Aşk-ı memnu romanları her bakımdan başarılı kabul edilen ilk eserlerdir.

 

Mai ve Siyah

Tema: İnsan hayatta karşısına çıkan zorluklarla mücadele etmelidir. Hayallerle gerçekleri birbirine karıştırmamalıdır. Zorluklar karşısında kaçmayı değil mücadeleyi seçmelidir. Romandaki mai renk Ahmet Cemil'in hayalleri, siyah hayatın gerçekleridir. Ahmet Cemil, Servet-i Fünun dönemi aydınını temsil eder. Onun için bu roman aynı zamanda ilk nesil romanıdır. Batılı anlamda ilk roman kabul edilmektedir. Kaçma psikolojisi bu dönemin en belirgin özelliğidir. Bu eserlerde de ortaya konmuştur.

 

Halit Ziya'nın Hikâyeciliği

Yüz elliyi aşkın Hikâyesi vardır. Hikâyelerindeki dil romanlarındakine göre sadedir. Mekân, romanlarının aksine İstanbul dışına da taşar. Şahıs kadrosu romana göre daha çeşitlidir. Roman ve Hikâyelerinin en büyük kusuru dilinin ağırlığıdır. Romanlarındaki olayları yaşadıklarından ve çevresinden almıştır. Maupassant tarzı Hikâyeler yazmıştır.

 

MEHMET RAUF (1875-1931)

  • 1896'da Edebiyat-ı Cedide topluluğuna katıldı.1900'de ünlü Eylül romanını yayımladı. Serveti Fünun dergisi kapatılınca herhangi bir yayımda bulunmadı. Yaşamını yazarlıkla kazanmaya çalıştı. Süs, Mehasın, Nevsal adlı kadın dergilerini çıkardı.
  • Mehmet Rauf, eserlerinde genellikle aşk ve kadın konusunu bireysel açıdan ele aldı. Kişilerini daha çok varlıklı kişiler arasından seçti. Ruhsal çözümlemelere ağırlık verdi. Bu yolda Halit Ziya ve Paul Bourget'ten etkilendi.

Sanatı ve eserleri

  • Serveti Fünun topluluğu içinde Halit Ziyadan sonra gelen en büyük romancıdır.
  • Romanın yanında Hikâye türünde de başarılı örnekler vermiştir. Onu Hikâye ve romanlarının temel konusu aşk duygusudur.
  • Roman ve Hikâyelerindeki aşklar daima hayal kırıklığıyla biter. 
  • Dönemin sosyal ve siyasi olaylarına ilgisiz olan Mehmet Rauf, yalnızca “Halas” adlı romanında vatanseverlik temasını ele almıştır.
  • Roman ve öykülerinde yarattığı tipler, idealize edilmiş insanlar olup romanın dünyası içinde kalır. Gerçek yaşamdaki insan tipleriyle örtüşmez.
  • Doğa tasvirlerinde ve dış dünyayı anlatmada başarılı olmayan yazar, insan ruhu ve psikolojik durumlarını anlatmada oldukça başarılıdır. 
  • Üslubu dağınıktır. Kimi öykülerinde de toplum ahlakına uymayan konulardan söz etmiştir. Yazar bu iki yönüyle çok eleştiri almıştır. 
  • Mensur şiir örnekleri de veren yazar, bu alanda başarılı kabul edilmiştir.

Eserleri: 

  • Roman; Eylül, Ferdi-yi Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Yara, Böğürtlen, Define, Son Yıldız, Cariha, Kan Damlası, Halas
  • Hikâyeleri; İntizar, Âşıkane, Son Emel, Hanımlar Arasında, Bir Aşkın Tarihi, Kadın İsterse, Üç Hikâye, Pervaneler Gibi, Aşk Kadını
  • Mensur Şiirleri; Siyah İnciler
  • Tiyatroları; Pençe, Cidal, Yağmurdan Doluya, Sansar, 

 

Servet-i Fünun ve Tanzimat Edebiyatının ayrılan yönleri

  • Servet-i Fünun döneminde güzel olan her şey şiirin konusu haline gelmiştir. Tanzimat’ta metafizik ve sosyal konular rağbet görürken Servet-i Fünun bunlara ilgisiz kalmıştır. 
  • Tanzimat’ın dili Servet-i Fünun’a göre daha sadedir.
  • Tanzimat Edebiyatında tiyatro önemli iken Servet-i Fünunda tiyatroya önem verilmemiştir.
  • Tanzimatçılar “toplum için sanat”, Servet-i Fünuncular “sanat için sanat” anlayışına sahiptir.
  • Servet-i Fünun edebiyatı Tanzimat’a göre halktan uzaklaşmış aydın kesime hitap etmiştir.
  • Tanzimatçılar romantizm ve realizme önem verirken Servet-i Fünuncular realizmin yanında parnasizm ve sembolizme önem vermişlerdir.
  • Tanzimatçılar gazeteye önem verirken Servet-i Fünuncular dergiye önem vermiştir.
  • Tanzimatçılar eski nazım şekillerini kullanarak sadece konuyu değiştirmişken Servet-i Fünuncular hem nazım şeklini hem de içeriği değiştirmiştir.
  • Tanzimat edebiyatında tenkit türü fazla gelişmemişken Servet-i Fünunda bağımsız edebi bir tür haline gelmiştir.
  • Tanzimat edebiyatının roman ve Hikâyesinde teknik kusurlar varken Servet-i Fünun edebiyatında bu kusurlar giderilmiş eserler Batılı bir standarta ulaşmıştır.

Servet-i Fünun şiirinin etkilendiği edebi akımlar

 

Parnasizm

 Realist akımın şiire uyarlanmış şeklidir. Aşırı duygusal, kişisel, içe dönük, romantik şiire tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu akıma mensup olanlar; 

1. “Sanat sanat içindir” anlayışına sahiptir.

2. Aydın kesime hitap ederler.

3. Şiirde biçim mükemmelliğini ararlar ve güzelliğe estetiğe önem verirler.

4. Toplumsal sorunlardan uzak dururlar.

5. Şair şiirde kendini gizler, kişisel duygu ve düşünceli yerine dış dünyadaki gözlemlerini nesnel bir anlayışla anlatır.

6. Şiirde duygudan çok düşünceye ağırlık verirler. Felsefi düşünceleri ele alırlar.

7. Uzak yabancı memleketlerin manzaralarını, efsanelerini anlatarak şiire egzotik bir hava getirirler.

8. Eski Yunan ve Latin kültürlerine, onların mitolojisine önem verirler.

9. Şimdiki zaman yerine geçmiş zaman (tarihe) önem verirler.

10. Nazım biçimi, ölçü, uyak üzerinde önemle durmuşlardır dilin kurallarına uygun kusursuz kullanılmasına dikkat etmişlerdir.

 

Temsilcileri; Jose Maria de Heredia, François Copperi Locente de Lisle, Sully Purudhomme, 

Sembolizm: Parnasizme tepki olarak doğmuştur.

Sanatçılar gözlem ve deneye ağırlı veren realist ve natüralist akımlar yerine “İdealist felsefeye” dayanan yeni bir sanat anlayışına önem vermişlerdir. Şiirde gerçeklik yerine, gerçeğin insanda bıraktığı etki ve izlenimler anlatılmıştır. 

Duygulardan herhangi birinde bağlı bulunan bir özellik başka bir duyguya bağlanmış böylece “Acı Yeşil, Mor Uğultu, Beyaz Titreyiş, Siyah Korku” gibi yeni birtakım söyleyiş biçimleri şiirlerde sıkça kullanılmıştır.

Sembolistlere göre şiir anlaşılmak için değil duyulmak için yazılır. Şiirde anlamın kapalı olması esastır. Bunun için sembolist şairler yarı karanlık temalara yönelmiş “Güneş Batması, Kısık Lambalar, Ay Işıkları, Durgun Sular, Perdelere Vuran Gölgeler, Ölüm, Sessizlik, Sonbahar” gibi içe kapanık, karamsar, bireyci bir şiir oluşturmuşlardır.

Şair duygularını simgelerle “sembollerle” anlatma yolunu seçer. Dil, sembol ve mecazlarla yüklüdür.

Şiirde sese, ahenge, müziğe önem vermişlerdir.

Temsilcileri; Charles Baudelorie, Stephane Mallerma; Paul Verlaine, Paul Volery, Artur Rimboud

 

Hikâye Türünün Gelişmesi

İtalyan yazarı Boccocio’nun “Decomeron” adlı Hikâyeleri bu türün ilk örnekleri olarak kabul edilir. Hikâye Avrupa edebiyatlarında en kalıcı örneklerini 19. yy’ da vermiştir. Türk edebiyatında “Dede Korkut Hikâyeleri” destandan Hikâyeye geçisin ilk ürünü kabul edilir. İlk Hikâye örneğimiz Emin Nihat’ın 1873’ te yayımlanan “” sidir. “Letaif-i Rivayet” de ilk Hikâye örneklerinde birisi olarak kabul edilir. Bu Hikâyelerde meddah Hikâyesinin etkisi ve tekniği görülür. Bu türün ilk sağlam ve güzel örneklerini Samipaşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eserinde buluruz. Servet-i Fünun döneminin önemli çalışmalarından biri Hikâye türündedir. Bu dönemde verilen örnekler çağdaş küçük Hikâye türünün ülkemizdeki ilk örneklerindendir. Milli Edebiyat Dönemi’nde Ömer Seyfettin gibi güçlü ve büyük bir yazar, Hikâye türünün gelişip yaygınlaşmasını sağlamıştır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Sait Faik gibi büyük Hikâye yazarı yetişmiştir.

Dünya edebiyatında kullanılan Hikâye türleri;

a-) Olay Hikâyesi: Klasik öykü de denen bu türde ağır basan öge olaydır. Öykü – Serim – Düğüm – Çözüm bağlamı içinde oluşur. Olağanüstü olay ve kişiler yer alır. Bu türün yaratıcısı Fransız yazar Mauppossant’tır. Bizim edebiyatımızda ise; Ömer Seyfettin, Refik Halit Koray, Yakup Kadri, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt ve Necati Cumali bu türün başlıca yazarlarındandır. 

b-) Durum Hikâyesi: Bir olaya yaslanmayan, bunun yerine yaşamdan bir kesit sunan Hikâye biçimidir. Olayın, gerilimin yerini belirli bir ortamdan kaynaklanan izlenimler ve çağrışımla alır. Herhangi bir durumdan yola çıkılır, ya da günlük yaşamın içine rastgele bir yerinden girilir. Serim – Düğüm – Çözüm aşamaları, uzun betimlemeler ve ipuçları bulunmaz.

Bu Hikâye geleneğinin kurucusu Anton Cehov’ dur.

Türk Edebiyatında ise; Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık durum öyküsünün ustaları kabul edilmiştir. 

Servet-i Fünunda Hikâye 

Batılı tarza Hikâye Tanzimat Döneminde Emin Nihat’ın yazdığı “Musameretname” ile başlayan Türk Hikâyeciliği Letaif-i Rivayat, Küçük Şeyler, Karabibik ile sürer. Servet-i Fünun dönemine geldiğimizde teknik bakımından mükemmel Hikâye örnekleri ortaya konmuştur. Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, H. Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu toplulukta Hikâye örnekleri vermişlerdir. Bu Hikâyeler olay hikâyeleridir. (Moupasant). Konuları daha çok aşk, ölüm, intihar, kıskançlık, yalnızlık, karamsarlık, hayal-gerçek çatışması, ele alınır Servet-i Fünun Hikâyelerinde genellikle modern ve Batılı bir yaşam biçimi ortaya konur. Hikâyelerinde mekânlar genellikle büyük şehirlerdir. Mekânlar romanlara göre biraz daha geniştir. Dil romana göre sade ama yinede okumuş, kentli insanların dilidir.

 

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU

Servet-i Fünun döneminin önde gelen Hikâye yazarıdır. 1910’dan sonra Türkçülük akımına katıldı. Servet-i Fünun döneminde yazmış olduğu Hikâyeleri Maupassant tarzındadır ve bireysel konuları içerir. Bu Hikâyelerin dili de Servet-i Fünun tarzındadır. Bu Hikâyelerini “Haristan ve Gülistan” adlı bir kitapta toplamıştır. İkinci dönem yani Türkçülük akımının tesirinde yazmış olduğu Hikâyelerini “ Çağlayanlar “ adlı kitapta toplamıştır. Ayrıca birde “Gönül Hanım” adlı romanı da vardır.

SON EKLENENLER

Üye Girişi