SANAT
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımızda bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar
Sen kubbesinde ince bir mozaik ararda
Gezersin kırk asırlık mabedin içini
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini
Sen raksına dalarken için titrer derinden
Çiçekli bir sahnede bir beyaz kelebeğin
Bizimde kalbimizi kımıldatır derinden
Toprağa diz vuruşu dağ gibi bir zeybeğin
Fırtınayı andıran orkestra sesleri
Bir ürperiş getirir senin sinirlerine,
Istırap çekenlerin acıklı nefesleri
Bizde geçer en yanık bir musiki yerine
Sen anlayan bir gözle süzersin uzun uzun
Yabancı bir şehirde bir kadın heykelini,
Biz duyarız en büyük zevkini ruhumuzun
Görünce bir köylünün kıvrılmayan belini…
Başka sanat bilmeyiz karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… ayrılıyor yolumuz
Faruk Nafiz Çamlıbel
GEMİCİLER
Biz dalgalar, fırtınalar kahramanı yiğitleriz.
Ufuklardan ufuklara haber sorar, gezeriz.
Güneşlerde uyuklayan yamaçları,
Kalbi durgun tarlaları bıraktık.
Gölge veren ağaçları
Sevmiyoruz biz artık.
Sevgilimiz,
Ey deniz!
Poyraz var;
Yelken dolar.
Gemi sanki kanatlı!
Enginlerde pembe güneş
Gülümserken bu yolculuk ne tatlı!
Çal sazını kalenderce yiğit kardeş!
Nağmelerin yorulmayan dalgalardan bahtiyar.
Gönderelim bu ahengi o sevgili yurda kadar...
(Enis Behiç KORYÜREK)
NÖBETÇİ ve YILDIZ
Sükun indi karanlıktan yorgun denize
Ufuklarda uğuldayan rüzgâr uyudu.
Bir gecenin elinde bir sedef yelpaze,
Ölgün sular gök halkının rüyalı yurdu...
…
Dikkatle bak, Çanakkale bu gördüğün yer,
Bir çelikten kale gibi burada her nefer!
Yıldırımlar ateşlerle her gün çarpıştık,
Fakat düşman tutamıyor meydanı artık!
'Allah Allah ” diye her gün titretip arşı
Süngümüzle durduk yedi düvele karşı!
Şimden sonra ölsem bile gam yemem asla!..
Böyle günde hiç gelir mi hatıra sıla?
Ayşecik "e söyle merak etmesin
Kavuşuruz... Birden bire göklerde derin
Bir gürültü dalgalandı, bir alev yandı.
Kan içinde genç kahraman yere uzandı!
(Yusuf Ziya Ortaç)
VEDA
Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Hani, ey gözlerim bu son vedâda,
Yolunu kaybeden yolcunun dağda,
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın?
Gelse de en acı sözler dilime,
Uçacak sanırım birkaç kelime...
Bir alev halinde düştün elime,
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın?
(Orhan Seyfi Orhan)
KEDİM
Kedim henüz bir yaşında;
Uyur hep soba başında.
Hem cesurdur, hem de kurnaz.
Bir tıkırtı duyar duymaz.
Uyanır, aslan kesilir;
Gözleri volkan kesilir.
O geldiği günden beri
Bizim evin fareleri
Damdan, tavandan indiler,
Birer deliğe sindiler.
Koşup yakalıyor hemen
Yuvasından, deliğinden
Çıkanları diri diri.
Artık bunlardan hiç biri
Dolaplarıma girmiyor,
Kitapları kemirmiyor.
(Halit Fahri OZANSOY)
ÇOBAN ÇEŞMESİ
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi,
Ey suyun sesinden anlıyan bağlar,
Ne söyler su dağa çoban çeşmesi.
…
Vefasız Aslıya yol gösteren bu,
Kerem’in sazına cevap veren bu,
Kuruyan gözlere yaş gönderen bu...
Sızmadı toprağa çoban çeşmesi.
Ne şair yaş döker, ne âşık ağlar,
Tarihe karıştı eski sevdalar.
Beyhude seslenir, beyhude çağlar,
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi...
(Faruk Nafiz Çamlıbel)
GECE YARISI
Ve ansızın suya etmekle mâh-ı dür sukut
Miyâh-ı rûhumu andırdı safha-i tâlâb :
O rûh içinde muzî bir garip neylûfer
Bütün elemlerin üstünde müncelî ter ü tâb...
(Ahmet Haşim)
Günümüz Türkçesiyle
Ve ansızın suya düşmekle uzak ay
Ruhumun sularını andırdı gölün üstü:
O ruh içinde ışık saçan bir garip nilüfer
Bütün acıların üstünde parlıyor diri ve taze...
Zambak y.
- << Önceki
- Sonraki