Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Türk şiiri, İslamiyet’in kabulünden sonra, ilerleyişini iki ana kolda sürdürmüştür. Bunlardan biri Divan şiiri, diğeri de Halk şiiridir. Divan şiiri, nazım şekilleri, mazmunları, ölçüsü, uyak anlayışı vb. bakımlardan İran ve Arap edebiyatının etkilerini taşır, süslü, sanatlı, ağır bir dil; kapalı bir anlatım vardır. Halk şiiri ise, halk arasında, yalın bir dille sözlü olarak varlığını sürdürmüştür, kullanılan nazım şekilleri, ölçü vb. bakımlardan İslamiyet’in kabulünden önceki Türk şiirinin devamı niteliğindedir.

Edebiyatımızda halkın anlayabileceği bir dille, yani günlük konuşma diliyle halk için şiir yazma düşüncesi, ilk kez Tanzimat döneminde Şinasi tarafından ortaya atılmıştır. Şinasi’nin, şiirlerinde mümkün olduğunca Türkçe sözcükler kullanmaya özen gösterdiği söylenebilir. Yine aynı dönemde Ziya Paşa da “Şiir ve İnşa” makalesinde - her ne kadar şiirlerinde bunu gerçekleştiremese bile - bizim asıl şiirimizin halk şarkıları olduğunu söyler. Ziya Paşa’ya göre bizim öz şiirimiz, çöğür şairlerinin söyledikleri “kayabaşı”, “deyiş”, “üçleme” denilen şiirlerdir, bu nedenle şairler, halk diliyle ve hece ölçüsüyle şiir yazmalıdır. 

Tanzimat sanatçılarının bu girişimleri Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti dönemlerinde sürdürülememiştir. Söz konusu dönemlerde, sanat yapma kaygısı yüzünden şiir dili, konuşma dilinden iyice uzaklaşmış; aruz ölçüsünün egemenliğine son verilememiştir.

Tanzimat dönemi sanatçıları tarafından ortaya atılan, “halk için halk diliyle yazma” anlayışını, Servet-i Fünûn döneminde yeniden canlandıran sanatçı Mehmet Emin Yurdakul’dur. Şiirlerinde Türk milletinin yüceliğini haykırır. 1897’de Türk-Yunan Savaşı sırasında “Cenge Giderken” adlı şiiri yazmıştır. Bu şiir, henüz ilk dizesi olan “Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur” sözüyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır. Mehmet Emin Yurdakul, şiirlerinde kahramanlık ve millî bilinci öne çıkararak savaşa giden halkı cesaretlendirmiştir.

 

Ancak Servet-i Fünûn şiirinin etkili olduğu ve sevildiği bir dönemde Mehmet Emin Yurdakul’un halkın anlayabileceği bir dille ve hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerini benimsetebilmesi kolay olmamıştır. Buna karşılık o, yılmadan yoluna devam etmiş; konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle şiir yazmak gerektiğini savunmuştur. “Türkçe Şiirler” adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde sesini duyurmuştur. Onun bu eseriyle edebiyatımızda yeni bir anlayış gelişmiş, Türkçülük edebiyat alanına girmiştir. Dönemin koşulları, ülkenin içinde buluğundu sıkıntılı durum, yaşanan acılar, Türkçülük akımının hızla gelişmesine yol açmıştır. Edebiyat-ı Cedide topluluğunun egemen olduğu bir dönemde Mehmet Emin Yurdakul, yeni Türk edebiyatında sade bir dille, hece ölçüsü ile yazan ilk şairdir. Şiirlerini sade dille, hece ölçüsüyle yazmış; millî duyguları ve sosyal konuları işlemiştir.


 

ANADOLU’DAN BİR SES YAHUT CENGE GİDERKEN

Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur; 

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan vatanının kuludur.

Türk evladı evde durmaz giderim!

 

Muhammed’in kitabını kaldırtmam; 

Osmancık’ın bayrağını aldırtmam; 

Düşmanımı vatanıma saldırtmam.

Tanrı evi viran olmaz, giderim!

 

Bu topraklar ecdadımın ocağı;

Evim, köyüm hep bu yerin bucağı;

İşte vatan, işte Tanrı kucağı!

Ata yurdun, evlat bozmaz, giderim!

 

Tanrım şahit, duracağım sözümde;

Milletimin sevgileri özümde;  

Vatanımdan başka şey yok gözümde.  

Yâr yatağın düşman almaz, giderim!   

 

Ak gömlekle gözyaşımı silerim;  

Kara taşla bıçağımı bilerim;

Vatanımçin yücelikler dilerim.

Bu dünyada kimse kalmaz, giderim!

(Mehmet Emin Yurdakul, Türkçe Şiirler, 1898)

 

BIRAK BENİ HAYKIRAYIM

Ben en hakir bir insanı kardeş duyan bir ruhum;

Bende esir yaratmayan bir Tanrı’ya îmân var;

Paçavralar altındaki yoksul beni yaralar!

 

Mazlumların intikamı olmak için doğmuşum.

Volkan söner, lâkin benim alevlerim eksilmez;

Bora geçer, lâkin benim köpüklerim eksilmez!

 

Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;

Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet, 

Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir!

 

Zaman ona kan damlayan dişlerini gösterir.

!u zavallı sürü için ne merhamet, ne hukuk; 

Yalnız bir sert bakışlı göz, yalnız ağır bir yumruk!...

(Mehmet Emin Yurdakul. Türk Sazı, 1914)

 

ANADOLU

Yürüyordum: Ağlıyordu ırmaklar;

Yürüyordum: Düşüyordu yapraklar;

Yürüyordum: Sararmıştı yaylalar;

Yürüyordum: Ekilmişti tarlalar.

 

Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın:

Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın;

Derileri çatlak, bağrı kapkara,

Sağ elinin nasırında bir yara

 

Başında bir eski püskü peştemal 

Koltuğunda bir yamalı boş çuval

...

-Ne o bacı?

           -    Ot yiyoruz, n’olacak!..

  -    Tarlan yok mu?

                  - Ne öküz var, ne toprak...

Bugüne dek ırgat gibi didindim;

Çitte gittim, ekin biçtim, geçindim,

Bundan sonra...

           - Kocan nerde?

                        - Ben dulum;

Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum.

          -    Soyun, sopun?

                -    Onlar dahi hep yoksul!

Ah Efendi, bize karşı İstanbul 

Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi?

Taşraların hayvanlık mı nasibi?

Yazık, sana ağlamayan şiire;

Yazık, sana titremeyen vicdana;

Yazık, sana uzanmayan ellere;

Yazık, seni kurtarmayan insana!...

(Mehmet Emin Yurdakul, Türk Sazı, 1914)

 

zambak yay.

   İLGİLİ İÇERİK

11.SINIF MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ HİKAYE VE ROMAN

11.SINIF MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ÖĞRETİCİ METİNLER SUNUSU

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİNDE HİKÂYE 2

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ROMANCILARI

MİLLİ EDEBİYAT YAZAR ESER TABLOSU

MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ HİKAYECİLERİ