Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Sonrası Zihniyet

Tanzimat Öncesi

Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman I Gazi’nin kökü Anadolu Selçuklu sultanlarına, hatta İlhanlılara dayanır. Osmanlı’da halkın büyük bir kısmını Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Türkmenler oluşturmuştur. Yeni fethedilen topraklarda yaşayan farklı soy ve dinden insanların katılmasıyla, kuruluş döneminde daha çok,

Müslüman Türklerden oluşan toplum, zamanla çok uluslu bir hale gelmiştir. Çok uluslu bu yapı, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasına dek sürmüştür.

Osmanlı Devleti’nde yönetim İslam hukukuna dayanır. Ayrıca devlet yönetiminde padişahın ayrı bir yeri vardır. İslam inancına göre halk, Allah tarafından hükümdarların yönetimine bırakılmış bir emanettir. Padişah da bu emaneti adaletle yönetmekle, yönetilenler de hükümdara itaat etmekle yükümlüdür.

Osmanlı Devleti, toplum barışının ve düzeninin temeli olarak görülen bu mekanizmanın sağlıklı işleyebilmesi düşüncesiyle iki büyük sınıfa ayrılmıştır: Askerî Sınıf ve Reâyâ.

Askerî Sınıf: Padişahın, kendilerine dinî ya da İdarî yetki tanıdığı devlet görevlilerinden oluşuyordu. Bunları saray halkı, seyfiye, ilmiye ve kalemiye gibi gruplara ayırmak mümkündür. Saray halkının başında padişah bulunur. Padişah yalnız saray halkında değil, tüm Osmanlı toplumunda en yüksek otoriteydi.

Reâyâ: Askerî sınıfın dışındaki, yönetime katılmayan, geçimini tarım ve sanayi alanında üretim ve ticaretle sağlayan, devlete vergi veren kesimdi. Osmanlı’da reâyâ, din, mezhep ve ırklara ait topluluklardan oluşuyordu. Ancak Osmanlı toplumu ırka göre değil, düşünceye ve inanca göre örgütlenmişti. Toplumda Türklerden başka Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Slavlar vb. vardı. Bu toplumlar Osmanlı hoşgörüsüyle yaşamını sürdürürdü.

Osmanlı toplumunda günlük yaşam sarayda, şehirlerde ve köylerde sürüyordu. Sarayda günlük yaşamı hem İslam dininin kuralları hem de sarayın kendine özgü gelenekleri belirliyordu. Saray, Osmanlı Devleti’nin yönetim, nitelikli insan ve moda merkezi durumundaydı. Sarayda üstün bilgili, kültürlü ve zevk sahibi olarak yetiştirilen insanlar, ülkenin dört bir yanında görevlendiriliyordu. Böylece sarayda öğrenilip uygulanan yaşam tarzı hem devletin tüm kademelerine hem halka yayılıyordu.

Osmanlı’da günlük yaşamın sürdüğü bir diğer önemli alan ise şehirlerdi. Sanayi, ticaret alanındaki faaliyetler, siyasî, askerî ve dinî işler şehirde yürütülüyordu. Osmanlı şehirlerinde yönetici olarak, beylerbeyi, kadı ve eyalet defterdarı bulunuyordu. Bunların içinde “kadı”nın önemli bir yeri vardı. Her türlü hukukî ve cezaî anlaşmazlığı çözmek, “kadı’nın göreviydi.

Osmanlı şehirleri, alışveriş yapılan bir pazar merkezi niteliğindeydi. Pazarın yanında kurulan cami, han, hamam gibi kuruluşlar şehirlerin canlanmasını sağlıyordu. Osmanlılar bu şehirlerde cami, medrese, kütüphane, misafirhane vb. birimlerden oluşan külliyeler kurdular. Bunlar topluma hizmet eden vakıflardı.

Şehirlerde ticaret, esnaflar tarafından yürütülürken, şehirler, bölgeler, ülkeler arası ticaret, tacirlerin elindeydi. Toplumda tüccarların özel bir yeri vardı. Şehirde herkes, mevkiine ve servetine göre giyinirdi. Yemekler bir siniye konan kalaylı tas ve sahanlarda yenirdi. Sudan başka boza, pekmez, balsuyu vb. şerbetler içilirdi. Haram olduğu için Türkler şarap içmezdi.

16. yüzyılın ortalarında kahve kullanımı yaygınlaşmıştı. 1554’te ilk kahvehane İstanbul’da açılmış, daha sonra bu kahvehane birçok şehirde boy göstermeye başlamıştı. Kahvehaneler, sonraları sohbet yeri olmuştur. Bir dönem kahvehaneler yasaklanmak istenmiş, ancak bu çabalar başarıya ulaşamamıştır.

İşyerlerinde haftalık dinlenme günü cumaydı. Bayramlar, bazı panayır ve şenlikler de yıllık dinlenme günleri olarak değerlendirildi. Bayramlar sarayda çok özel bir şekilde kutlanırdı.

Devletin en yüksek eğitim - öğretim kuruluşu olan medresenin öğrenci ve hocaları, günün belli saatlerinde, külliye personeli ve şehir halkının önemli kesimiyle iç içe bir yaşam sürüyordu.

Osmanlı nüfusunun büyük bölümü köylerdeydi. Köylerde yaşayan insanlar çiftçilik ve hayvancılıkla geçiniyordu. Beş altı haneden oluşan ya da daha fazla nüfusa sahip köyler vardı. Müslüman ve Hıristiyan köyleri olduğu gibi, iki halkın hoşgörüyle, birlikte yaşadığı köyler de vardı. Köylerde günler, tarım işlerinin temposuna göre geçerdi. Cuma günlerinde, Ramazan ve Kurban Bayramlarında şenlikler düzenlenirdi.

Osmanlı toplumunda aile düzeni, insanların dinine, inanç ve geleneklerine göre şekilleniyordu. Müslümanlar da yaşamını İslam dininin kural ve öğretilerine göre şekillendiriyordu. Müslüman olmayanlar ise aile yaşantılarını kendi cemaatleri içinde ve kendi dinî hukuklarına göre düzenliyorlardı. Aile yaşamında dinin yanı sıra gelenek ve görenekler de etkiliydi.

Ataerkil bir aile yapısına sahip Osmanlı toplumunda, halk nasıl padişaha bağlıysa, aile bireyleri de babaya bağlıydı. Kadın, evin iç idaresinden sorumluydu. Çocukların terbiyeli bir biçimde yetiştirilmesine özen gösteriliyordu.

Tüm bunlar da gösteriyor ki Tanzimat öncesi dönemde Osmanlı Devleti’nde hem yönetimde hem toplumsal yaşamda din belirleyici unsur olmuştur. Devletin düzeni İslam dininin esasları dikkate alınarak düzenlenmiştir. Osmanlı toplumunun büyük bir kısmı Müslüman olduğu için İslam dininin kuralları toplumsal yaşamda uygulanmıştır. Devlet dairelerinde, sokakta, giyim kuşamda, ticarette, okulda İslam’ın etkileri açıkça görülür. Devletin başında padişah vardır; ancak onun belirli konularda kararlar çıkarması için Şeyhülislam’dan fetva (izin) alması gerekir. Sokakta daha çok, erkekler vardır. Ailenin ihtiyacını erkekler karşılar. Kadın ise daha çok, evdedir. Evin günlük ihtiyaçlarını görür, çocuklarına bakar. Medreselerde ise yine din ağırlıklı bir eğitim verilir.

SON EKLENENLER

Üye Girişi