Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Millî Edebiyat dönemi hikâyelerinin ortak özellikleri; ülke sorunlarına ağırlık vermek, bunların üstesinden gelebilecek kahramanlar ve düşünceler geliştirmek, betimleme ve çözümlemede gerçekçiliğe doğru gitmek şeklinde özetlenebilir. Fakat her sanatçı, kendi kişilik ve yolunu kendisi belirlemiş, eserlerini de bu doğrultuda vermiştir.

 

Dil ve Üslûp:

 

Tanzimat dönemi sanatçıları eserlerin sade dille yazılması gerektiğini savunmuşlarsa da bunda pek başarılı olamamışlardır. Servet-i Fünûn sanatçıları ise dilde sadeleşmek bir yana "Sanat, sanat içindir." anlayışı ile yazdıklarından ve aydın zümreye seslendiklerinden Tanzimat dönemi sanatçılarından daha ağır bir dil kullanmışlardır. Millî Edebiyatçılar ise Ziya Gökalp'in ve Ömer Seyfettin'in "Yeni Lisan" makalesindeki görüşleri doğrultusunda hikâyelerini yalın bir dille yazmışlardır.

 

Bu dönemde sade dil anlayışı dönemin bütün yazarlarınca benimsenmiş ortak bir tutum olarak göze çarpar. Batı hikâyeleriyle olan sıkı ilişki devam ederken Türk hikâyecileri de ustalaşıp özgün eserler vermeye başlamışlardır. Bunun sonucunda şöhretini Cumhuriyet döneminde sürdürecek olan usta hikâyeciler yetişmiştir. Bu dönemde Refik Halit, sade bir Türkçe ve sağlam cümle yapısıyla dikkat çekmiş "Karay Türkçesi" dedirtecek kadar dilimizi, yani İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmıştır. Hatta Ziya Gökalp, "Türkçeyi en iyi kullanan yazar Refik Halit'tir." sözleriyle bu yazarımızı övmüştür.

 

Akım:

 

Bu dönem hikâyecilerinin, eserlerini genellikle realist bir tutumla, bir bölümünün de natüralist bir tutumla yazdığı görülür. Yakup Kadri, Ömer Seyfettin, Refik Halit, Halide Edip, Reşat Nuri gibi sanatçılar eserlerini realizmin ilkelerine uygun olarak yazmıştır. Selahattin Enis ve kimi hikâyeleriyle Fahri Celaletin Göktulga natüralizmin etkisinde kalmıştır.

 

Bu dönem sanatçıları, hikâyelerini Maupassant tekniğine göre yazmış ve bu konuda kendilerinden sonra gelen hikâyecilere de örnek olmuştur. Bu hikâye tekniğiyle ilgili görüşlerini Refik Halit şöyle açıklamaktadır:

 

"Hikâye roman demektir. Küçültülmüş komprime roman. Emin olun bir roman yazmak, hikâye yazmaktan daha kolaydır. Çünkü alan geniştir, zamanınız uygundur. Fakat hikâyede sayfa sayısı sınırlıdır. Önce ilgi çekecek bir başlangıç yapmak zorundasınız. Ardından gelecek satırlar, olayın açıklamasıyla birlikte o merakı devam ettirmelidir. Asıl zor olan nokta ise hikâyenin son bırakacağı etkidir."

 

Hikâyede Maupassant ve Çehov tarzı olmak üzere iki yazma tekniği vardır.

Şimdi de bu iki teknik hakkında kısaca bilgi verelim.

 

Maupassant tarzı klasik hikâye: Bu hikâye türünde olay esastır. Olay; serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşan bir plan içinde anlatılır. Hikâye etkileyici bir biçimde tamamlanır.

 

 

Çehov tarzı modern hikâye: Durum hikâyesi olarak da adlandırılır. Bu hikâye tarzında olaydan çok, insanın belli bir zaman dilimi içindeki durumu anlatılır. Edebiyatımızdaki en önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal'dır.

 

Türkçülük, Milliyetçilik:

 

Millî Edebiyat dönemi hikâyecileri Türkçü-milliyetçidir. Geçmişe ve geleneğe bağlılıkları söz konusudur. Bu konuda Ziya Gökalp'in dönemin bütün sanatçıları üzerinde önemli bir etkisi ol-muştur. Millî Edebiyat döneminde yazılan hikâyelerde milliyetçilik ülküsünün öne çıkmasında Fransız İhtilâlı'ndan itibaren gelişen milliyetçilik akımları ile 17. yüzyıldan Balkan Savaşlarına kadar olan dönemde Osmanlı Devleti'nin almış olduğu yenilgilerin önemli rolü olmuştur. Bu akım, Balkanların elimizden çıkması ile daha fazla güç kazanmış ve Millî Edebiyat'ın oluşmasına zemin hazırlamıştır.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi