Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

MEHMED AKİF’İN ŞİİRİNDEKİ ÖZELLİKLER

Edebiyatımızın sosyal muhtevayı Namık Kemal’le kazanmaya başladığı belirtilmektedir.

Namık Kemal’in eserlerine dikkat edersek, bunlardaki  sosyal muhtevanın vatan ve onun korunmasında lüzumlu olan kahramanlıkla sınırlı kaldığını görürüz. Tevfik Fikret de sosyal muhtevaya tamamen bigane değildi; fakat onda bir çeşniden öteye gitmemiştir. Sosyal meselelerimizi edebiyatımızın asıl konusu yapan şüphesiz Mehmed Akif’tir.

Babası Balkanlar’dan gelmiş bir alimdi; buralar uzun zamandan beri yakılıp yıkılmaktaydı; evde anlatılanlar körpe dimağında yer ediyor, onu vatan ve millet konularında hassas duruma getiriyordu. Çocukluk yılları da eskilerin “93 Harbi” dedikleri Osmanlı-Rus savaşının dramlarıyla geçti. Zaten birbirini takip eden harpler ülkeyi harabeye çevirmişti. Bir de bu son savaşın getirdikleri felaketi katmerleştiriyordu. Nereye baksa aç, sefil, hasta, çaresiz görüyor, Allah ona öyle bir yürek nasip etmişti ki “bana ne” diyemiyordu.

Çeşitli memurluklarda hizmet veren Mehmed Akif’in en etkili görevi, ilk mecliste Burdur milletvekili olarak bulunduğu dönemiydi. Milletimizin kaderini değiştirebilecek bir konuda hiçbir zaman bulunmadı. Bunun için “Aczimin giryesidir bence bütün asarım” mısraıyla kendisini ifade etmektedir. “Millet-i merhume” dediği halkımızı harekete geçirmek için onun biricik silahı kalemi, sanatı idi. O, “Sanat sanat içindir” tezinden, sanatın gayesinin bizatihi kendisi olduğunu anlamazdı, aslında anlardı da anlamsız bulurdu. “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim / İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim” diyerek yazdıklarını kuvvetlendirip vicdanları harekete geçirmek  istiyordu. Şiiriyle toplumun derdine çare bulmanın, yani sosyal faydanın peşindeydi. Onun şiiri “Rezail-i içtimaiyyemizi” göstermek esasına dayanıyordu. Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Kocakarı İle Ömer, Mahalle Kahvesi, Köse İmam bu cümleden sayılabilecek şiirlerinden bazılarıdır.

Akif samimi bir insandı; şiirinin, nesrinin, hitabetinin etkisi de  buradan gelmektedir. Elbette ki şiiri ve nesri çok güçlüdür; ama unutmamak gerekir ki, başka güçlü kalem erbabları da vardır; yalnız Akif kadar etkili bir sanatkar fani dünyamızdan pek az gelip geçmiştir. Ülkemizde doğan çocuklara verilen adların başında “Mehmed Akif”in gelmesi etkisinin açık delilidir.

Sözün bir başkasına etkisi sınırlıdır; genellikle “güzel söz” deyip geçilir. Fakat ortaya konan bir hayatsa, etkisi başka olur. Bunun için doğru bilinenin yaşanması lazımdır. Akif sadece yazdıklarıyla değil, hayatıyla da şairdir.

Yaşadığı dönemde ceddin yüreğini, ruhunu taşımak milletin selameti için yeterli değildi; Batılı’nın ilmini almamız da gerekiyordu. Fakat o sıradaki Osmanlı aydınları yarım yamalak Fransız materyalizmini tanımışlardı. Din hakkındaki görüşlerini açıkça ifade etmeseler de Batı’nın etkisiyle dinin terakkiye engel olduğuna inanmaktaydılar. Daha önce de Ziya Paşa aynı dertten muzdaripti; “İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî/ Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı./ Milliyeti nisyân ederek her işimizde/ Efkâr-ı Frenk’e tebaiyyet yeni çıktı.” Akif, “Al ilmini, irfanını” diyerek feryad ederken hayatlarını benimsemezsek, galiplerin ilmini, irfanını alamayız diyorlardı. Dünyamızı cehenneme çeviren matematik, fizik, kimya gibi bilimlerdi. Bunların yaşantıyla ne ilgileri vardı?

Ona göre edebiyatın kökü “edep”ten gelmekteydi. Nitekim edepsizliğin başladığı yerde edebiyatın bittiğine inanırdı. Dolayısıyla edebiyat kökünün özelliklerini mutlaka taşımalıydı.

Edebiyatın milliyeti ve vatanı olduğuna da inanırdı. Bunun için hiçbir ülkenin edebiyatını milletimize mal etmek istemezdi. Fakat bu başka milletlerin edebiyatından faydalanmamak anlamına gelmezdi. Hatta o, her şeyde olduğu gibi edebiyatta da Doğuluların Batılılardan geri kaldığını sık sık vurgular, ileri edebiyatlardan faydalanmamız gerektiğini belirtirdi.

Kanaatince edebiyatta dil de çok önemliydi; bunun için Safahat’inde halkın kendisi konuşmaktadır.

Mehmed Akif hayatını milletine vakfetmiş, onun nabzı olmuş bir şairdir. Şiiri de çökmekte olan bir toplumun, elden kayıp gitmekte olan bir vatanın ağıtıdır.

Mehmed Niyazi-21.01.2013

Zaman Gazetesi

SON EKLENENLER

Üye Girişi