SONE ÖRNEKLERİ
- Özel bir uyak düzeni olan nazım şeklidir.
- Genel olarak "kısa şiir, türkü" anlamına gelir.
- İki dörtlük ve iki üçlükten oluşur.
- İlk dörtlük "abba" biçiminde de olabilir.
- Türk edebiyatında birçok şair sone tarzı şiirler yazmıştır. Ayrıca Batılı şairlerden sone çevirileri de yapılmıştır.
- Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir.
- Edebiyatımızda Cenap Şahabettin'in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser.
- Sone kafiye sistemi üçe ayrılır.
- İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, ede
- Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed
- (İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir.)
- İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar. Kafiye şeması: abab cdcd efe fgg.
- Türk edebiyatında soneyi ilk kez Süleyman Nesip kullanmıştır.
1. SONE (Sonnet):
Sone, ilk iki kıt'ası dörtlük, son iki kıtası da üçlük olan on dört mısralık Fransız nazım şeklidir. Bunun bir de İtalyan şekli vardır. Aşağıda Tevfik Fikret'in sonelerinden bir örnek verilmiş, yanında da kafiyeleniş biçimi gösterilmiştir:
HAYATA KARŞI BEŞER
— Lanet bize ey hayat; sen masum ve mübeccelsin! —
Gür saçlarında hep şu baharın güneşleri, a
Şefkatli gözlerinde bütün gök, bütün deniz. b
Bir ebr-i gonce-hize bürünmüş ve muhteriz, b
Lâkin her iştiyaka gülen nazlı bir peri. a
— Tâ Rabbımızla gökteki hengâmeden beri a
Biz daima güneşte siyah bir göz, en temiz b
Vicdanda gizli bir leke farketmek isteriz; b
Âsi biziz, biziz yine şâk-i müfteri.— a
Ey hüsn-i mültefit, bize aldanma, biz denî c
Bir aşk-ı bî-sebat ile iğfal eder seni c
İğfal eder, mülevves eder, sonra neş'esiz d
Bir ânı mahvın oldu mu, levm eyleriz... Sakın e
İncinme kendi kendine, içlenme ey kadın, e
Mel'ûn eden de biz, seni tel'in eden de biz. ......... d
TEVFİK FİKRET
Yandaki şemadan da anlaşıldığı gibi, sonede kafiyeleniş şöyledir : ilk iki dörtlüğün birinci ve dördüncü mısraları birbirleriyle kafiyelidir. Yine bu iki dörtlüğün ikinci ve üçüncü mısraları kendi aralarında kafiyelidir. Üçlüklerdeyse durum böyle değildir. Birinci üçlüğün ilk iki mısraı birbirleriyle, sön üçlüğün de ilk iki mısraı kendi aralarında kafiyelidir. Bu iki üçlüğün son mısraları da birbirleriyle kafiyelidir.
Sone Örneği:
Dağılır yele karşı altın saçları
Uçuşurdu bin bir büklüm içinde.
Bir hoş ışık vardı gözlerinde
Pırıl pırıl, sönmüş o zamandan beri.
Bir iyilik sarardı yüzünü bazan
Bilmem, belki bana öyle gelirdi.
Ben, o sevdadan can atan deli
Nasıl yanıp tutuşmazdım o zaman.
Yürüdü mü yerden kurtulurdu sanki
Melekler öyle yürüse gerek. Sözleri
Bir başka türlüydü insan sözlerinden.
Gökte bir ruhtu o,bir canlı güneşti.
Öyle gördüm ben; öyle değilmiş şimdi.
Yay gevşemiş, ne çıkar, yara gitmez gönülden.
Francesco PETRARCA
-------
FATİH’İN RESMİ
Ayasofya kubbesinde ak bir bulut,
Baktım, gitti gider bal rengi tesbihim
Kehribar günler, düştü yaprak ve umut,
Güz yağmuru indi camda düğüm düğüm.
Benimdi savrulan kaftanlar, benimdi
Atların boynu, yerinde yeller eser!
Surların taşlarına sürdüm elimi,
Benimdi İstanbul, burçlar bana benzer.
Altın sahanlarda aş yedim, su içtim
Altın kupadan, zorlu Tuna'dan geçtim,
Ben Sultan Mehmet, Avni, tuğlarla yüce.
Bir resimde kaldım cüce, ben değilim,
Sarığım, soğuk kürküm, kokusuz gülüm,
Ararım, aranırım yerde delice.
OKTAY RIFAT HOROZCU
-------
ÜMİT
Dün bir kara çalıda bir kuş figan ediyordu.
Yuvasını bozmuştu merhametsiz bir fırtına;
Kendisini atmıştı zâlim rüzgâr dağ ardına,
Uçmak için zavallı gökten kanat istiyordu.
Lâkin bugün burda bir şetaretli muganni var,
Konmuş yeşil yapraklı bir fidanın üzerine;
Yeni aşklar getirmiş onun gonca güllerine,
İlkbaharı söylüyor nağmesinde cıvıltılar...
Ey ruhumun bülbülü, ey güzel kuş terennüm et;
Hikâyet et, anlat ki sen kaç mevsim feryat ettin,
Kaç karanlık geceyi, sisli ufku inlettin?
Sonra sana hangi el çiçek, ziya, aşk gönderdi?
Kimler senin nağmene yeni bir ruh, âhenk verdi?
Söyle, sana bunları veren kimdir, hangi kuvvet?
Mehmet Emin Yurdakul
-----
TANRIYA
Ey beşikte adını işittiğim ulu Tanrı’m,
Ben bir masum çocukken bir mescide gidiyordum;
Kalkıyordu bir ak kuş gibi sana kanatlarım,
Burda küçük bir melek gibi dua ediyordum...
İşte yine bu ruhla geldim senin mâbedine;
Anıyorum secdemde bir riyasız dille seni.
Açıyorum lekesiz ellerimi sana yine,
Kutluyorum sarsılmaz bir imanla mucizeni..
Zira ben bir hastaydım, sen derdime şifa oldun;
Bir alildim, sen benim gözlerime ziya oldun.
Gösterdin ki sen dertli gönüllerin bir Rabb’isin...
Kâinatın yıldızlardan kuşa kadar sahibisin;
Bir ilham ver çalayım bunu altın rübabımda,
Okutayım dünyaya seni yeni kitabımda...
Mehmet Emin Yurdakul
İLGİLİ İÇERİK
- Önceki
- Sonraki >>