Mensur Şiirin Özgün Hâli:
MEHTAP
Deniz karşıki sahilin kumları üstünde dalgın dalgın nefes alıyor, manzara mahmur bir sükûn-ı tâm içinde tulû-ı kameri bekliyor, yavaş yavaş tekasüf eden zıll-ı arz Beykoz'un üstünden nebeân eden sabah nurlarına benzer billûrîn iltimâlarla gecenin eşbâha verdiği kışr-ı muzlim-i lerzân üzerine bir sath-ı envâr çekiyor; deniz zî-bakî bir rükûd ile hâmûş, pür-hâb u sükûn; yalnız dalgalar, uzaklarda derin derin inleyen dalgalar...
Birdenbire çehre-i kamer infilâk etti, pâk ve mahmur, semânın bütün nücûmu zerrin bir tebessümle titreştiler, suların üstünde pür-nûr handeler terennüme başladı, sevâhilin sükûn-ı mağmûmânesine bir vakar-ı melûl geldi; kamerin gittikçe beyazlaşan ziyası, gecenin gittikçe lâciverdleşen zulmeti içinde Yeniköy dubasının yeşil ziyaları mâîleşiyor, Umur Yeri'ndeki kırmızı ziyalar sâkit birer nigâh-ı rica gibi bakıyor; kamerin ziyası o kadar donuk ki duman zannolunur, bir mehtap değil bir hâle...
Âh bana bu ketum mehtap dokunuyor, sırf nûr ve cevherden mehtaplar istiyorum; yahut yok, zulmetler olsun, hiçbir nigâh-ı ziyâ ile titrememiş bakir, saf zulmetler olsun; hiçbir enîn-i beşerle sızlamamış ezelî sükûnetler olsun; gideyim, enîn-i amalimi orada dinleyim, mürdezâd ümitlerimi oraya gömeyim.
Mehmet Rauf, Siyah İnciler
Günümüz Türkçesiyle:
MEHTAP
Deniz karşıki sahilin kumlan üstünde dalgın dalgın nefes alıyor, manzara uykulu bir sessizlik içinde ayın doğuşunu bekliyor, yavaş yavaş koyulaşan yeryüzünün gölgesi Beykoz'un üstünden fışkıran sabah nurlarına benzer billur gibi parıltılarla gecenin cisimlere verdiği titrek karanlığın kabuğu üzerine ışıktan bir örtü çekiyor; deniz cıva gibi bir durgunlukla sessiz, uykulu ve sessiz; yalnız dalgalar, uzaklarda derin derin inleyen dalgalar...
Birdenbire ayın yüzü açıldı, temiz (saf) ve uykulu, gökyüzünün bütün yıldızları sarı bir tebessümle titreşti, suların üstünde ışık dolu gülüşler şarkı söylemeye başladı, sahillerin gamlı sessizliğine bezgin bir ağırbaşlılık geldi; ayın gittikçe beyazla-şan ışığı, gecenin gittikçe lacivertleşen karanlığı içinde Yeniköy dubasının yeşil ışıkları mavileşiyor, Umur Yeri'ndeki kırmızı ışıklar suskun birer rica bakışı gibi bakıyor; ayın ışığı o kadar donuk ki duman zannedilir; bir mehtap değil, bir hale...
Âh bana bu ağzı sıkı mehtap dokunuyor, sırf ışık ve cevherden mehtaplar istiyorum. Yahut yok, karanlıklar olsun, hiçbir ışıklı bakış ile titrememiş, el değmemiş, saf karanlıklar olsun; insanlığın inleyişi ile sızlamamış ezelî sessizlikler olsun; gideyim, emellerimin inleyişlerini orada dinleyeyim, ölmüş ümitlerimi oraya gömeyim.