Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ŞU DESTANI

Alp Er Tunga’dan sonra, Saka Türklerinin ikinci büyük destanıdır. Şu destanı M.Ö. 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır. Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan'ı istilâ etmişti. Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi. Bu destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır. Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebep açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır. Kaşgarlı Mahmut Divan ü Lügat-it Türk'te İskender’den “Zülkarneyn” olarak bahsetmektedir.

Destanın tespit edilebilen kısa metni şöyledir:

İskender, Türk memleketlerini almak üzere harekete geçtiğinde Türkistan 'da hükümdar Şu isminde bir gençti. İskender’in gelip geçici bir akın düzenlediğine inanıyordu. Bu sebeple de İskender’le savaşmak yerine doğuya çekilmeyi uygun bulmuştu. İskender’in yaklaştığı haberi gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar. Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere katılmadılar.

Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki kişi bu 22 kişiye rastladı. Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar. 22 kişi bu iki kişiye: "Erler İskender gelip geçici bir kişidir. Nasıl olsa gelip geçer, o sürekli bir yerde kalamaz. “Kal aç’’ dediler. Bekle, eğlen, dur anlamına gelen "Kalaç" bu iki kişinin soyundan gelen Türk boyunun adı oldu. İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi gördü ve Türk'e benziyor anlamında " Türk maned " dedi. Türkmenlerin ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender’in yukarıdaki sözünden kaynaklanmıştır.

Aslında Türkmenler, Kalaçlarla birlikte 24 boydur ama Kalaçlar kendilerini ayrı kabul ederler. Hükümdar Şu Uygurların yanına gitti. Uygurlar gece baskını yaparak İskender’in öncülerini bozguna uğrattılar. Sonra İskender ile Şu barıştılar. İskender Uygur şehirlerini yaptırdı ve geri döndü. Hükümdar Şu da Balasagun'a dönerek bugün Şu adıyla anılan şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu.

Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir, fakat şehri geçip gidemezler. Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir. Bu destana göre İskender Türkistan'a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya çekilmişlerdi. İskender Türkistan ’da mukavemetle karşılaşmamış bu sebeple de ilerlememiştir. Büyük ölçüde çadırlarda yaşayan Türkler İskender ’in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı geliştirmişlerdir.

 


ŞU DESTANI

Bir Türk kaynağında, yarı tarih sayılacak bir anlatışla yazılı, eski bir destan parçası, Şu Destanı'dır.
Menkıbeye göre Şu, M. ö. IV. asırda yaşamış bir Türk hükümdarıdır. Onun hayat ve hâtırası etrâfında söylenen ve Makedonyalı Büyük İskender' in Türk illerine yürüyüşü vak’asıyle birleşen bir menkıbe, Türkler arasında M. S. XI. asra kadar yaşamış ve bu asırda Türk diline ait Arapça eser yazan Kâşgarlı Mahmud’un Divânü Lûgaati’t - Türk adlı eserine alınmıştır.
Bu uzun ömürlü destan’ın hikâye ettiği vak a şöyledir:

“Arapların Zülkarneyn dedikleri İskender, Semerkand’i geçip de Türk yurduna yöneldiği zaman Türklerin hükümdârı Şu idi.
Şu, genç bir hükümdardı; elinde büyük ve kuvvetli bir ordu vardı. Balasagun yakınında, Şu kalesi’ni bu hâkan yaptırmıştı. Her gün, Balasagun'daki sarayının önünde, ordu beğleri için 360 növbet vurulurdu.
O zaman bu hükümdara diyorlar ki:

- İskender yaklaştı. Ne emredersin.’ Onunla savaşalım mı? Bize buyruğun nedir?

Daha önce, Hucend ırmağı kıyılarına 40 kumandan gönderen Şu’nun gönlü rahattı. Bu 40 kişi kimseye görünmeden gittiklerinden ordunun bu tedbirden haberi yoktu. Bunlar, karakolda gezecek ve İskender’in yaklaştığını haber vereceklerdi.
Hâkanın gümüşten bir havuzu vardı. Bu havuzu her yere taşıtır, seferlerde bile yanında bulundururdu. Konakladığı yerlerde içine su doldurur, suya kazlar, ördekler salar, yüzdürürdü.
Kendisine “Bize buyruğun nedir? ne yapalım? Savaşalım mı?” denildiği zaman o, bu havuzu göstermiş:


— Şu kazlara, ördeklere bakın ! Nasıl suya dalıyorlar! demişti.

Bu söz, orada bulunanların yüreğine ateş düşürdü. Sandılar ki hükümdar, savaşmak veya bir yere çekilmek için hazırlıklı değildir.
İskender, Hucend suyunu geçince, gönderilen adamlar, hızla gelip Şu’ya haber verdiler. Vakit gece yarısı idi. Hükümdar göç davulunu çaldırıp Doğu’ya doğru yürüdü. Önceden hazırlıklı görünmeyen Hakan’ın ansızın yürüyüşü halkı şaşırttı. Halk içine ürküntü düştü. Binecek hayvan bulanlar kendilerini bu hayvanın sırtına bırakıp hükümdarın arkasından gittiler. Herkes birbirinin hayvanını almıştı.
Sabah olunca ordugâh düz bir ovaya döndü.

O çağlarda Türk illerinde Taraz, İsbîcab, Balasagun ve benzeri şehirler kurulmamıştı. Halk çadırlarda yaşardı.
Hâkan, ordusuyla gidince, batıda âileleriyle birlikte 22 kişi kaldı. Bunlar gece yarısı yük yükliyecek hayvan bulamadıklarından gidememiş, orada kalmışlardı. Bunlar, Kınık, Salgur ve başkalarıydılar (ki Oğuz boyları bu kalanlardan doğmuştu).
Bu 22’ler, yayan olarak gitmek veya oldukları yerde kalmak için düşünürlerken, yanlarına iki kişi daha geldi. 24 oldular. Bunlar, ağırlıklarını sırtlarına yüklemişler, aileleriyle birlikte gelmişlerdi. Yük taşımaktan yorulmuş, terlemişlerdi. İlk 22 kişi, yeni gelen iki kişi ile görüşüp danıştılar. Onlara, dediler ki:
“Erler, İskender, gelip geçici adamdır. Bir yerde durmaz. Nasıl olsa buradan gider. Biz de yurdumuzda kalırız.” Ve o iki kişiye “durun, kaim, eğlenin.” manasında şu sözü söylediler:
— Kalaç!..

Sonra bu iki kişi ile çocukları Kalaç diye anıldılar; iki kabile olan Kalacı’ların kökü oldular.

Nihâyet İskender geldi. O 22 kişiyi gördü. Baktı ki bunlar uzun saçlı insanlardır, üzerlerinde Türk alâmetleri var, hiç kimseye sormadan bunlar için: ”Türk mânend” Türke benziyor, dedi. Bu söz de o adamlara ad oldu. 24 kabile olan Türkmenler bu ismi taşıdılar, Türkmen diye anıldılar. Bununla berâber, adı Kalaç olan ikiler, onlardan ayrıldıkları için (tam) Türkmen sayılmazlar.
Hâkan Şu’ya gelince, o, ordusuyla birlikte Çin tarafına geçti. İskender, arkasından yürüdü. Çin’e yâni Uygur iline yaklaştıkları zaman Şu, İskender’le vuruşmak için bir bölük asker yolladı. Gidenlerin hepsi gençti. Veziri, Hâkan Şu’ya:
— Sen İskender’le çarpışmak için hep gençleri gönderdin, onlarla birlikte yaşlı ve savaşta denenmiş biri bulunmalıdır, dedi.
Hâkan “Çok yaşlı” manasına:

— Öge? dedi. Veziri:
— Evet. Dedi.

Bunun üzerine gençlerle birlikte yaşlı bir adam gönderildi. İskender de bir öncü kuvveti göndermişti.
Türkler, İskender’in öncülerini, bir gece baskınında bozguna uğrattılar. Bir Türk, bir İskender askerini kılıçla ikiye böldü, ölü, beline altın dolu bir kemer bağlamıştı. Bu kemer parçalandı. Kana bulanmış altınlar yere döküldü.
Ertesi gün Türkler, kanlı altınları gördüler. Birbirlerine "Altın kan!” dediler. Bu sözler, o çevrede bulunan bir dağın adı oldu. Bugün oraya Altun Han deniliyor.

Sonra, İskender, Türk Hakanıyla barıştı. Hatta Uygurlar için şehirler yaptı ve bir zaman kaldıktan sonra geriye döndü. O zaman Şu, Balasagun’a gelip şimdi Şu ismiyle anılan şehri yaptırdı. Oraya öyle tılsım koydu ki, bugün hâlâ leylekler bu şehre kadar gelir fakat şehri aşıp da daha ileri gidemezler.”

Dîvânü Lûgaati't - Türk’de Arap diliyle yazılmış olduğu halde Şu Destanı, Türk destan üslûbundan çizgiler taşır. İleride görülecek Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz Han’ın Türk boylarına isim verişlerini hatırlatan benzeyişler böyledir. Kâşgarlı Mahmud, bu rivâyetleri, Türkmen, Kalaç gibi kelimelerin manasını yorumlarken anlatmıştır. Fakat anlatışında bunların halk içinde nasıl yaşayıp nasıl söylendiğini sezdiren sırlı bir üslûp vardır.
Menkıbede temel vak’a söylenirken eski Türk hayatında büyük yeri olan musikiden bahsediş; hükümdar sarayı önünde ordu beğleri için her gün 360 nöbet (bugünkü mehter mûsikîsine başlangıç sayılan bir çeşit marş) çalındığını söyleyiş, böyle çizgilerdendir.
Destanda adı geçen Şu’nun gerçek bir hükümdar olması da mümkündür. Fakat eski Saka devletine yahud Saka imparatorluğuna bağlı bir devlet bölümüne aynı zamanda Su ve Şu denilmektedir (19). Destandaki iki Türk, nasıl Türk destan üslûbunda bütün Kalaç’ları temsil ediyorsa, Şu adı da Su veya Şu devletini şahıslandıran bir timsâl olabilir. Bu takdirde Şu destanı, Saka Destanı demektir.
Şu menkıbesinde Türkler’in su sevgisi’nden; kaz, ördek gibi kuşları uğurlu sayan Şâman inanışından akisler vardır. Hikâyede İskender’in Türkistan’a gelmesiyle bir kısım Türkler’in doğuya çekilmesine mukabil, Oğuz Türkleri’nin yerlerinden kımıldamayıp Batıda kaldıkları belirtiliyor.
Gerçi Profesör Zeki Velidî’ye göre: İskender’e atfedilen bu yürüyüş Milâddan öncenin eski asırlarında olmuş bir Aryani istilâsıdır. Bu istilânın Türkler arasında şehircilik hayatının başlamasında vazife gördüğünü belirten işaretler, Şu destanının diğer mühim çizgilerindendir. Herhalde ilk söylendiği zamanı tam bilemediğimiz Şu menkıbesinde, eski Türk destan ve tarihine ait kıymetli çizgiler vardır.