Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ALP ER TUNGA DESTANI

Sakalar Dönemi’ne ait Alp Er Tunga ve Şu olmak üzere iki destan tespit edilmiştir. Alp Er Tunga, MÖ VII. yüzyılda yaşamış kahraman ve çok sevilen bir Saka hükümdarıdır. Alp Er Tunga Orta Asya’daki bütün Türk boylarını birleştirerek hâkimiyeti altına almış, daha sonra Kafkasları aşarak Anadolu, Suriye ve Mısır’ı fethetmiş ve Saka Devleti’ni kurmuştur. Alp Er Tunga’nın hayatı savaşlarla geçmiştir. Uzun süre mücadele ettiği İranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev‘in davetinde hile ile öldürülmüştür. Alp Er Tunga ile İranlı Med hükümdarları arasındaki bu mücadelelerin hatıraları uzun asırlar hem Türkler hem İranlılar arasında yaşatılmıştır. Alp Er Tunga, Asur kaynaklarında Maduva, Heredot’ta Madyes, İran ve İslâm kaynaklarında Efrasiyab adlarıyla anılmaktadır.

Orhun Yazıtları’nda “Dokuz Oğuzlar” arasında “Er Tunga” adına yapılan “yuğ” merasiminden söz edilmektedir. Turfan şehrinin batısında bulunan “Bezegelik” mabedinin duvarında da Alp Er Tunga’nın kanlı resmi bulunmaktadır. “Divan ü Lügati’t Türk”ün yazarı Kaşgarlı Mahmut’a ve “ Kutadgu Bilig” yazarı Yusuf Has Hacip’e göre “Alp Er Tunga” İran destanı “Şehname” deki büyük ve efsanevî Turan hükümdarı “Efrasiyab ”dır. Divan ü Lûgati’t Türk’te Turan hükümdarlığının merkezi olarak “Kaşgar” şehri gösterilmektedir. İslâmiyet’i kabul etmiş olan Karahanlı Devleti hükümdarları da kendilerinin “Efrasiyab” sülalesinden geldiklerine inanmışlar ve bunu ifade etmişlerdir. Moğol tarihçisi Cüveyni de Uygur Devleti’nin hükümdarlarının da Efrasiyab soyundan olduğunu yazmaktadır. Şecere-i Terakime’ye göre Selçuklu Sultanları kendilerini Efrasiyab soyundan kabul ederlerdi. Tarihçi Mesudî de MS 7. yüzyılın başındaki Göktürk hakanının “Efrasiyab” soyundan olduğunu yazmaktadır. Bütün bu bilgilerden hareketle “Tunga Alp” le ilgili efsanelerin Göktürklerden önce Doğu ve Orta Tiyanşan alanında yaşayan Türkler arasında meydana geldiğini ve bu destanın daha sonraları Göktürk ve Uygurlar arasında yaşayarak devam ettiğini göstermektedir. Alp Er Tunga Destanı’nın metni bu güne ulaşamamıştır. Bir kısmından yukarıda bahsettiğimiz kaynaklarda bu değerli Saka hükümdarı ve kahramanı hakkında bilgiler ve bir de sagu (ağıt) tespit edilmiştir.

Destanın Özeti Kısaca Şöyledir:

Iran padişahı “Minûçehr”in ölümünü haber alan Turan padişahı Peşeng, İran aleyhinde savaş açmak için Türk ulularını topladı: “İranlıların bize yaptıklarını biliyorsunuz. Türk’ün öç alma zamanı gelmiştir. ” dedi. Oğlu “Alp Er Tunga’nın içinde öç alma duyguları kaynadı. Babasına : “Ben arslanlarla çarpışabilecek kişiyim. İran’dan öç almalıyız. ” dedi. Boyu selvi gibi, göğsü ve kolları arşları gibi idi, fil kadar güçlü idi. Dili yırtıcı kılıç gibi idi.

Savaş hazırlıkları yapılırken Türk padişahının öteki oğlu “Alp Arız" saraya gelip babasına : “Baba! Sen Türklerin en büyüğüsün. Mihüçehr öldü. Ama İran ordusunun büyük kahramanları var. İsyan etmeyelim. Edersek ülkemiz yıkılır gider. ”dedi. Peşeng, oğluna şöyle cevap verdi: “Alp Er Tunga avda arslan, savaşta savaş filidir. Bahadır bir timsahtır. Atalarının öcünü almalıdır. Sen onunla birlik ol. Ovalarda otlar yeşerince ordularımızı “Amul "a yürütün. İran’ı atlarınıza çiğnetin. Suları kana boyayın. ”

Baharda Türk ordusu Alp Er Tunga’nın buyruğunda İran üzerine yürüdü. Dehistan’a geldi. İli ordu karşılaştı. Türk kahramanlarından Sarman, İranlılara doğru ilerleyip er diledi. İran kumandanı ordusuna baktı. Gençlerden kimse kıyışamadı. Yalnız kumandanın kardeşi Kûbad atıldı. Fakat yaşlıydı. Kardeşi ona dedi ki: “Barınan genç, arslan yürekli bir atlıdır. Boyu güneşe kadar uzamıştır. Sen yaşlısın. Kan, ak saçlarını kızartırsa yiğitlerimiz ürker. ” Fakat Kûbad dinlemedi: "İnsan av, ölüm onun avcısıdır. ” diyerek savaşa çıktı. Barman ona: "Başını bana veriyorsun. Biraz daha bekleseydin daha iyiydi. Çünkü zaman zaten senin hayatına kastetmiştir’’ dedi. Kubat: “Ben zaten dünyadan payımı almış bulunuyorum. ” diye karşılık vererek atını saldırdı. Sabahtan akşama kadar uğraştılar. Sonunda Barman kargı ile Kûbat’ı vurup devirerek Alp Er Tunga’nın yanına zaferle döndü. Bunu görünce İran ordusu ilerledi. İki ordu birbirine girdi. Cihanın görmediği bir savaş oldu. Alp Er Tunga üstün geldi. İranlılar dikiş tutturamayıp dağıldılar. İran padişahı iki oğlunu memlekete göndererek kadınları Zâve dağına yollattı.

Türk ve Iran orduları iki gün dinlendikten sonra üçüncü gün Alp Er Tunga yeniden saldırdı. İran büyükleri ölü ve yaralı olarak savaş alanını doldurdular. Geceleyin İranlılar bozuldu. Bunu görünce İran padişahı ve başkumandanı Dehistan Kalesi ’ne sığındılar. Alp Er Tunga kaleyi kuşattı. İran padişahı kaleyi bırakıp giderken ardına düşen Alp Er Tunga onu tutsak etti.

İran’a tâbi Kabil ülkesinin padişahı olan kahraman “Zâl” İnanlıların yardımına geldi. Büyük savaşlar yaparak Türk ordularını bozdu. Bundan öfkelenen Alp Er Tunga, tutsak bulunan İran padişahını kılıçla öldürdü. Öteki tutsakları da öldürecekti. Fakat kardeşi Alp Arız vazgeçirdi. Tutsakları "Sarı”ya göndererek hapsettirdi. Kendisi de Dehistan’dan "Rey”e gelerek İran tacını giydi. İran ülkesine padişah oldu. Fakat "Sarı"daki tutsakların kaçmasına sebep olduğu için kardeşi Alp Arız ’ı öldürdü.

İran tahtına "Zev” geçtiği zaman iki ordu yine karşı karşıya gelip beş ay vuruştular. Ortalıkta kıtlık oldu. Sonunda insanlık bitmesin diye barış yaptılar. İran’ın şimal ülkeleri Turan’ın oldu.

Fakat Zev ölünce Alp Er Tunga yine İran’a saldırdı. Kardeşi Alp Arız’ı öldürdüğü için babası kendisine dargındı. Fakat yeni İran padişahı da ölüp İran tahtı yine boş kalınca Turan padişahı Peşeng, oğlu Alp Er Tunga ’ya yine haber yolladı. Ceyhun’u geçerek İran tahtına oturmasını bildirdi. İranlılar Türk ordusunun geleceğini duyunca korkup "Zâl”a başvurdular. Zâl artık kocadığını söyleyerek oğlu Rüstem’i yolladı. İki ordunun öncüleri arasındaki karşılaşmada Rüstem Türkleri yenerek Keykubât’ı İran tahtına çıkardı. Asıl orduların çarpışmasında ise Rüstem, Alp Er Tunga ile karşı karşıya geldi. Alp Er Tungayı yenecekken Türk bahadırları onu kurtardılar. Rüstem bir hamlede 1160 Türk kahramanını öldürdüğü için Türkler yenildiler. Ceyhun’u geçtiler. Alp Er Tunga babasının yanına döndü. Babasını barışa kandırdılar. Barış yaptılar.

İran tahtına Keykâvus geçtikten sonra Araplar isyan ettiler. Fakat galip gelen Keykâvus bir ziyafette sarhoş edilerek bağlandı. Bu haber İran ’ı karmakarışık etti. Alp Er Tunga büyük bir ordu ile Arapların üzerine atılarak onları yendi. Türk ordusu İran’a yayılarak herkesi tutsak etmeye başladı. İranlılar yine Zâl’den yardım istediler. Zâl, Araplarda tutsak olan Keykâvus ’u kurtararak onların ordularını da kendi ordusuna kattıktan sonra Türklere yöneldi. Kanlı bir savaşta Turanlıların yarısı öldü. Alp Er Tunga yenilerek kaçtı.

Bir gün İran’ın yedi ünlü pehlivanı Rüstem ’e, Turan ’a giderek Alp Er Tunga'nın avlağında avlanmayı teklif ettiler. Sirahs civarındaki bir avlağa gidip yedi gün kaldılar. Alp Er Tunga bunu duyunca ordusuyla geldi. Teke tek dövüşlerde Türk pehlivanları İranlılara üstün geldilerse de işe Rüstem karışınca yedi pehlivanı ile birlikte Türk ordusunu dağıttı. Hatta az kalsın Alp Er Tunga da tutsak oluyordu.

Keykâvus İran'da eğlenceler, aşk oyunları ile uğraşırken Alp Er Tunga, Türk atlılarıyla ilerledi. Bu haber Keykâvus’a geldi. Oğlu Siyâvus ile Rüstem ’i Türklere karşı yolladı. Bu sırada kötü bir rüya görüp bunu tabir ettiren Alp Er Tunga, beylerin fikrini de alarak hanlılarla barış yaptı. Onlara rehineler verdi. Buhara, Semerkant ve Çaç şehirlerini bırakıp "Gang" şehrine çekildi. Fakat bu barışı istemeyen Keykâvus, Rüstem’e ve Siyâvuş’a kızıp kötü muamele ettiğinden Rüstem kendi ülkesine çekildi. Siyâvuş da Alp Er Tunga’ya sığındı. Türklerin payitahtı olan Gang şehrine kadar büyük saygı görerek geldi. Kendini çok sevdirdi. Hatta Türk kahramanlarından “Pirân kızı ” ile ve sonra da Alp Er Tunga'nın büyük kızı olan güzel "Ferengis” ile evlendi. Pirân’ın kızından bir oğlu oldu. Adını Keyhüsrev koydular.

Bir müddet sonra Siyâvuş’u çekemeyenler Alp Er Tunga’ya aleyhinde sözler söyleyerek aralarını açtılar. Siyâvuş öldürüldü. Bunun üzerine Rüstem yine ortaya çıktı. İlk çarpışmada Alp Er Tunga’nın oğlu "Sarka”yı öldürdüler. Alp Er Tunga bunun öcünü almak için bizzat yürüdü. Fakat savaşı İranlılar kazanarak onu Çin Denizi’ne kadar kaçırdılar. Rüstem Turanlıları nerede bulduysa öldürüp altı yıl Turan ’da kaldıktan sonra çekilip yurduna geldi.

Alp Er Tunga Turan'ın yıkıldığını, Türklerin öldürüldüğünü görünce kan ağladı. Öç almağa ant içti. Ordu toplayarak İran ’a girdi. Ekinleri yaktı. İran ’a hâkim oldu. Kıtlık çıkararak İranlılar açlıktan yedi yıl kırıldılar. Bunun önüne geçip İran’ı kurtarmak için Keyhüsrev’i Turan’dan kaçırdılar. Keykâvus, torunu Keyhüsrev'e tahtı bıraktı. Keyhüsrev, Alp Er Tunga’dan öç almak için ordusunu hazırladı. Fakat bu ordu daha Alp Er Tunga ile karşılaşmadan bozuldu. Keyhüsrev yine ordu yolladı. Türklerden Bazur adında birisi büyü yaparak dağlara kar yağdırdı, hanlıların elleri tutmaz oldu. Böylelikle İran ordusunu doğradılar. İranlılar yine Rüstem ’i yolladılar. Harikulade savaşlardan sonra Rüstem Türk ordusunu bozup Türk ordusunda bulunan Çin hakanını da tutsak etti.

Alp Er Tunga bu haberi alınca çok üzüldü. Uluları toplayıp danıştı. Bunlar : "Neyapalım! Çin, Saklap orduları bozulduysa Turan ordusuna bir şey olmadı. Anamız bizi ölmek için doğurdu. ” dediler. Alp Er Tunga hazırlığa başladı. Oğlu "Şide ” onun maneviyatını yükseltti. Bu savaşa Turan ordusu tarafından, Çin dağlarında oturan "Pûlâdvend” adında bir cin de ordusuyla iştirak etti. İran pehlivanlarını yendiyse de Rüstem ’e yenildi. Bunun üzerine Turan ve İran orduları çarpıştı. İranlılar kazandı. Alp Er Tunga kaçtı. Bundan sonra Keyhüsrev dünyanın üçte ikisine hâkim oldu. Bir gün sarayında şarap içerken Turan sınırından İranlılar gelip Turanlıların kendilerine zarar verdiğini söylediler. Keyhüsrev bu işi halletmek için İran kahramanlarından "Bîjen"i gönderdi. Bîjen sınırda ve Turan tarafındaki bir ormanda yanındaki güzel kızlarla eğlenen "Menîje”yi gördü. Menîje, Alp Er Tunga’nın kızıydı. Birbirlerini sevdiler. Menîje onu Turan’a, sarayına götürdü. Alp Er Tunga bunu duyunca çok öfkelendi. Bîjeni kuyuya hapsetti. Kızını da kovdu, han padişahı genç kumandanının gelmediğini görünce yine Rüstem ’i yolladı. Rüstem tüccar kılığında Türk payitahtına kadar gitti. Bîjeni kurtardığı gibi Alp Er Tunga’nın da sarayını basarak onu kaçırdı. Menîje'yi Iran 'a gönderdi. Alp Er Tunga, Karluk’a kadar kaçtı. Beylerine dedi ki: “Ben dünyaya buyruğumu geçiriyordum. Minûçhr zamanında bile Iran Turan ’a denk olamamıştı. Fakat bugün İranlılar hayatımı sarayımda bile tehdit ediyorlar. İyi bir öç almayı düşünüyorum. Bin kere bin bir Türk ve Çin ordusuyla yürüyelim. ” Toplanmaya başladılar. Fakat bizzat Alp Er Tunga’nın iştirak etmediği ilk savaşı İranlılar kazandılar. İran padişahı asıl Alp Er Tunga’yı yok etmek istiyordu. Yeniden her yandan orduları toplayarak ilerledi. Alp Er Tunga bin kere bin ordusunun üçte ikisini toplamıştı. “Beykent” şehrinde oturuyordu. Karargâhında pars derisinden çadırlar vardı. Kendisi altınlı ve mücevherli bir taht üzerinde idi. Karargâhın önünde birçok kahramanın bayrakları dikili idi. İleriye gönderdiği ordunun bozulduğunu duyunca başı döndü. Öç almadan dönmemeye ant içti. Oğlu “Kara Han ”a ordusunun yarsını vererek Buhara 'ya gönderdi. Oğullarından Şide (ki asıl ası Peşeng idi), Cehen, Afrâsiyâb, Girdegîr ve oğlu “İlâ’’nın oğlu “Güheylâ” bu orduda idiler. Çiğil, Taraz, Oğuz, Karluk ve Türkmenler askerlerini teşkil ediyordu. İki ordu karşılaşınca ilk önce İran padişahı Keyhüsrev’le Alp Er Tunga’nın oğlu Şide teke tek dövüştüler. Şide öldü. Alp Er Tunga bunu duyunca saçlarını yoldu. Ertesi gün yine çarpışıldı. Alp Er Tunga kükremiş gibi saldırıyordu. İran’ın büyük pehlivanlarından birkaçını öldürdü. Keyhüsrev’le Alp Er Tunga karşı karşıya geldiler. Fakat Turan pehlivanları onun İran padişahıyla dövüşmesini istemeyerek atının dizgininden tutup geri götürdüler. O gece Alp Er Tunga ordusunu alıp Ceyhun 'un ötesine geçti. Kara Han’ın ordusuyla birleşip Buhara 'ya geldi. Biraz dinlendiler. Sonra payitahtı olan Gang ’a geldi. Bu şehir cennet gibiydi. Toprağı mis, tuğlaları altındı. Her yerden ordular çağırdı. Bu sırada casusları “Keyhüsrev Ceyhun’u geçti. ” diye bildirdiler. Keyhüsrev ilk önce Suğd’a geldi bir ay kalıp itaate aldı. Yine ilerledi. Türkler İranlılara su vermiyorlar, ordunun arkasında yalnız kalmış İranlı bulurlarsa öldürüyorlardı. Keyhüsrev de önüne çıkan saray, kale, kadın, erkek ne bulursa yok ediyordu. İki ordu “Gülzariyun” ırmağı kıyısında karşılaştılar. Birbirlerine girdiler. Alp Er Tunga’nın ordusunda Keyhüsrev’e korku gelmişti. Ordunun arkasına çekilip Tanrıya yalvardı. Derhal bir fırtına kopup tozları Turan ordusuna doğru atmaya başladı. Türkler bozuldular. Fakat Alp Er Tunga kaçmak isteyenleri öldürerek ordusunu durdurdu. Dönüp yine savaştılar. Gece çökünce iki ordu ayrıldı. Alp Er Tunga ertesi gün yine çarpışacaktı. Fakat kendisine gelen bir haberci oğlu Kara Han’ın ordusundan bir Kara Han'ın sağ kaldığını bildirdi. Bunun üzerine ağırlıklarını bile toplamadan hızla ordusu ile çöle atladı. Rüstem ’i vurmak istiyordu. Keyhüsrev bunu Rüstem ’e bildirdiği gibi kendisi de onu ardına düştü. Alp Er Tunga Gang’a gelip Rüstem’e baskın yapmak istediyse de onun tetikte olduğunu görerek vazgeçti. Şehre girdi. Bu kalabalık şehrin kalesi o kadar yüksekti ki üstünden kartal bile uçamazdı. İçinde yiyecek boldu. Her köşesinde kaynaklar, havuzlar vardı. Havuzlar bir ok atımı boyunda ve eninde idi. Güzel bahçeleri, saraylarıyla bir cennetti. Alp Er Tunga ordusuyla Gang’a kapandı. Çin padişahına da mektup yazıp yardım diledi. Keyhüsrev de ordusuyla gelerek Rüstem ’e katıldı. Kalenin çevresinde hendekler kazdırdı. Odunlar yığıp katranla ateşe verdiler. Duvarlar yıkıldı. Şehre hücumla girdiler. Herkesi öldürdüler. Alp Er Tunga sarayının altındaki gizli yoldan 200 beyi ile kaçarak kurtuldu. Çin padişahının yanına gitti. Çin hakanı büyük ordu hazırlamıştı. Bunu duyan Türkler her taraftan Alp Er Tunga’nın yanına gidiyorlardı. Keyhüsrev Gang’a bir kumandan bırakıp Alp Er Tunga’nın üzerine yürüdü. Karşılaştılar. Alp Er Tunga ona bir mektup yazarak insanlardan uzak ve kendisinin beğeneceği bir yerde teke tek dövüşmeyi teklif etti. Keyhüsrev kabul etmedi. O gün iki ordu akşama kadar çarpıştı. Gece olunca Keyhüsrev, ordusunun önüne hendekler kazdırdı. Bir kısım kuvvetlerini Türk ordusunun gerisine gönderdi. Türkler gece baskını yapıp hendeğe düştüler. Arkalarındaki kuvvetler de pusudan çıktı. Türk ordusunu yendiler. Alp Er Tunga kalan çerisiyle çöle çekildi. Keyhüsrev Gang’a döndü. Çin padişahı da Keyhüsrev’den korkarak ona elçi gönderdi. Keyhüsrev Alp Er Tunga’yı bir daha yanma almamak şartıyla onunla barıştı. Alp Er Tunga bunu işitince perişan bir halde çöle çekildi. Zere Denizi 'ne geldi. Bu, ucu bucağı olmayan bir denizdi. Orada bir gemici vardı: “Ey padişah! Bu derin denizi geçemezsin. 78 yaşımdayım. Bunu bir geminin geçtiğini görmedim. ” dedi

Alp Er Tunga: “Tutsak olmaktansa ölmek yeğdir. ” diye cevap verdi. Bir gemi yüzdürttü. Binip yelken açtılar. “Gangidiz” şehrine vardılar. Alp Er Tunga orada “Geçmişi düşünmeyelim. Talih yine bana döner. ” diyerek yatıp uyudu. Keyhüsrev, Alp Er Tunga’nın suyu geçtiğini haber aldı. Hazırlıklar yaparak birtakım ülkeleri aldıktan sonra Zere Denizi’in kıyısına geldiler. Bulduklarını kestilerse de Alp Er Tunga gizlice kaçtı. Keyhüsrev Turanın payitahtı olan Gang’a geldi. Alp Er Tunga’yı soruşturdu. Kimse bilmiyordu. Hâlbuki bu sıralarda o yiyeceksiz, içeceksiz dolaşıyordu. Kayalık bir dağın tepesinde bir mağarayı kendine ev yapmıştı. Bu mağarada insanlardan uzak yaşayan “Hûm” adında biri vardı. Bir gün mağarada bir ses işitti. Alp Er Tunga kendi talihine yanıyordu. Bu sözlerin Türkçe olmasından yabancının kim olduğunu anlayan Hûm ona hücum ederek onu tutsak etti. Fakat o yine kaçarak suya atladı. Keyhüsrev bu işi duydu. Hile ile Alp Er Tunga’yı sudan çıkararak öldürdüler.

 


ALP ER TUNGA DESTANI -2


Bugünkü bilgimize göre, eski çağlar Türk tarihinin ilk destan kahramanı Alp Er Tunga isimli, büyük bir Türk ve Turan hükümdarıdır. Alp Er Tunga, M.Ö. VII. asırdaki Türk - İran savaşlarında un kazanmış; İran ordularını defalarca mağlup etmiş, sonunda İran (Medya) hükümdarı Keyhüsrev (Kiyaksares)e yenilerek öldürülmüştür.
Su, Saka (Skit) (16) adlı Türk devletine altın devri yaşatan bu hükümdarı İranlar hile ile öldürmüşler, onun ölümünden sonra da Saka Devleti eski büyüklüğünü kaybetmiştir.
Bu kahraman için Türkler arasında söylenen destanlar zamanımıza kadar yaşamamıştır, Buna mukabil, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar gibi Milâddan ve İslamiyet’ten sonra devlet kuran Türk ailelerinin, kendilerini Alp Er Tunga soyundan bildiklerini; bu hükümdar ailelerinin Alp Er Tunga'yı en eski ataları diye tanıdıklarını gösteren tarih kayıtları vardır.

Alp Er Tunga’nın hâtırası bilhassa şehir hayatına alışan Türkler arasında asırlarca yaşamıştır. Bu Türk hükümdarının İran Destanı’ndaki adı Afrâsyâb’dır. M. XI. asırda Dîvanü Lugaati’t-Türk adiyle ve Arap diliyle Türkler’in ilk lügat ve gramer kitabını yazan Kâşgarlı Mahmud’un bu kitabında, büyük Saka hükümdarının her fırsatta anıldığı görülür. Meselâ Türklerin en büyük başbuğlarına Han denildiği bildirilirken, Afrâsyâb oğullarına Han, fakat Afrâsyâb’a Hâlcan denildiği söylenir. (C. II S. 157) Yahud Türkçe kaz kelimesi açıklanırken, bunun aynı zamanda Afrâsyâb’ın kızının adı olduğu bildirilir. Hattâ “Kazvin şehrinin asıl adı, kaz oyunu: Kaz oyu’dır. Çünkü Afrâsyâb’ın kızı orada oturur, orada oynarmış.” gibi yakıştırmalarla, yine onun hâtırası anılır. İle ırmağına akan büyük bir çayın adı Kaz Suyu’dur, denilirken “Afrâsyâb’ın kızı, bu suyun kenarına bir kale yaptırmıştı; bu ad oradan kalmıştır.” gibi bilgiler verilir, (C. II, S. 149 - 151) Milâddan sonra XIV. asır sonunda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’nde “güzel kız” manasında “kaza benzer kız” tâbirinin kullanılması, bu hâtıranın Türk edebiyatına bıraktığı izler arasındadır.
Alp Er Tunga’nın ölümü konusunda söylenmiş bir Sagu (ağıt, mersiye) ise M- XI. aşıra kadar yaşayarak, eserine böyle hâtıralardan örnekler alan Kâşgarlı Mahmud tarafından yazıya geçirilmiştir. Bu mersiyenin Alp Er Tunga Destanı’nın son bölümüne ait bir parça olması da mümkündür. Alp Er Tunga’ya İranlılar arasında Afrâsyâb denildiği de İslamiyet’ten sonra (M. XI. asırda) yazılan Türk eserlerinden Kutadgu Bilig'in şu mısralarında bildiriliyor:


Bu Türk beglerinde atı belgülüg
Tunğa Alp Er irdi kut” belgülüg
Bedük bilgi birle öküş erdemi
Biliglig ukuşlug budun ködremi
Tacikler a yur ânı Afrâsyâb
Bu Afrâsyâb tutdı iller talab

“Türk beğleri içinde adı ve kutu tanınmış, Alp Er Tunga, büyük bilgili, çok faziletli bir hükümdardı. Bilgili, anlayışlı, meziyetli bir büyüktü. Tacik 1er (yâni İranlılar) ona Afrâsyâb diyorlar. Bu Afrâsyâb yağma ile illeri (dünyayı) tuttu.” mealindeki bu mısralarda Alp Er Tunga’nın Türk hâtıra ve hafızasındaki ehemmiyeti aşikârdır. (18) Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lûgaatı’t-Türk gibi her iki XI. asır eserinde Alp Er Tunga’ya ayrılan bilgi ve mısralar bu Saka destanının o asırlarda hâlâ ne kadar yaygın olduğuna delildir.
Fakat Alp Er Tunga’ya ait, geniş ölçüde destan mısraları Şehnâme isimli İran destanındadır.


Şehnâme’de geniş yer tutan İran - Turan savaşları boyunca, en büyük Turan kahramanı; önce şehzâde sonra hükümdar olarak, Afrâsyâb’dır.
Aynı savaşlarda İran zaferlerini ise, sırasıyla, Kabil Padişah, Zâl, sonra Zâloğlu Rüstem ve nihâyet İran hükümdarı Keyhusrev kazanır.
Bu destanda anlatılan İran - Turan savaşlarının çok kısa bir hulâsası şöyledir.


(Turan şehzâdesi Afrâsyâb, babasının öğüdüyle. İran üzerine yürüdü. İki ordu Dihistan’da kartlaştılar.


Boyu servi gibi, göğsü ve kolları arslan gibi ve fil kadar kuvvetli Afrâsyâb İranlıları yendi. İran Padişahı Afrâsyâb'ın eline düştü, esiri oldu.
İran’ın ilk intikamını, o zaman İran’a bağlı, Kabil Pâdişâhı Zâl aldı. Fakat Zâl’in zaferi Afrâsyâb elindeki İran padişahını kurtaramadı. Şah öldürüldü.
İran tahtına geçen Zev de öldükten sonra Afrâsyâb, İran’ı almak için yeni bir savaş açtı. O tarihte Zâl ihtiyar olduğundan kendi yerine oğlu Rüstem’i yolladı. İran ülkesinin yetiştirdiği en büyük kahraman Zâloğlu Rüstem Afrâsyâb üzerine yürüdü. Teke tek veya ordu hâlinde vuruşmalar yapıldı. Bitmez tükenmez savaşlar oldu. Bu savaşları çok defa Rüstem, bazen Afrâsyâb kazanıyordu- Kâh Rüstem orduları Tûran’a giriyor. Çin’e kadar ilerliyor; Turanlıları nerde bulsa öldürüyordu. Bazen Afrâsyâb orduları İran’da ilerliyor, ekinleri yakıyor, kıtlık çıkarıyordu.


Bir aralık İran hükümdarı Keykâvûs, hem oğlu Siyâvuş’u hem de Rüstem’i darılttı. Siyâvuş, Afrâsyâb’a sığındı; Türk kahramanlarından Piran'ın kızıyla evlendi ve bu izdivaçtan doğan oğluna Keyhusrev adını koydu. Afrâsyâb, Siyâvuş'a kendi güzel kızı Ferengis’i de verdi.


Afrâsyâb uzun yıllar Turan’da hüküm sürerken Keyhusrev de büyüdü ve İranlılar tarafından kaçırılıp yurda padişah yapıldı. Keyhusrev, Zâloğlu Rüstem’le işbirliği yaparak Turan ordularını yendi. Zamanla büyük hükümdar oldu. Afrâsyâb’la defalarca savaştı. Bu savaşlar umumiyetle Afrâsyâb’ın yenilmesiyle bitti. Sonunda ordusuz ve yalnız kalan Afrâsyâb, kayalık bir dağda bir mağaraya sığınarak, uzun zaman, insanlardan ayrı yaşadı, izi keşfedilince bir suya atılıp kurtulmak istediyse de Keyhusrev’in adamları tarafından tutulup öldürüldü.


Şehnâme şairi Firdevsî, pek tabiî olarak, Afrâsyâb’ı destanının en büyük kahramanı saymamış, ona ancak İran kahramanlarının şerefini artıran, yenilmesi müşkül bir kahraman şahsiyeti vermiştir.


Fakat bir düşman destanında o derece esaslı yer almak için, bu Türk ve Turan hükümdarının İran halkı içinde ve İran an’anesinde büyük iz bırakmış olduğunu kavramak güç değildir. Firdevsî’nin, destanını bütünleyen birçok menkıbeleri, Türk halkı arasından derlemiş olması da mümkündür. Çünkü bu İran şâiri, bir Türk devleti olan Gazneliler devrinde yaşamıştır. Sarayında Türkçe konuşulduğu iyi bilinen, milliyetçi hükümdar Gazneli Mahmud’un çevresinde yaşamış; ister istemez, Türkleri iyi tanımak mevkiinde kalmıştır.


Bununla beraber İran destanında Türkler arasındaki destan ruhunu aksettiren çizgiler var denemez, İran destanını yazmak için otuz yıl heyecan duyan şair, malzemesinin bir kısmını Türkler arasından da toplasa onları İran ruhunun terennümleri hâline koymasını bilmiştir.
Bu sebeple yukarıdaki hulâsa, Türk milletinin Alp Er Tunga destanını tanıtmaz ancak Alp Er Tunga’nın İran Destanı’ndaki izleri hakkında bir fikir verir. Fakat Şehnâme’nin Türkler arasında çok tutunduğu bir çağda yazılan Kutadgu Bilig ve Divânü Lûgaati’t - Türk gibi XI. asır Türk eserlerinde Afrâsyâb’a ait hâtıraların canlanıp toplanması dikkate değer hâdisedir. O kadar ki, bu hâdise üzerinde Şehnâme'nin derin tesiri olduğu bugün cesâretle söylenebilir.

NİHAT SAMİ BANARLI, RESİMLİ TÜRK ED.TARİHİ