Ağıt, bir kişinin ölümünden duyulan acıyı anlatan şiirlerdir. Divan edebiyatında buna mersiye denirdi.
Ağıt yakmanın Türk toplumunda çok eski bir geçmişi vardır. İslâmlıktan önceki dönemde, ünlü bir kişinin ölümünden sonra yapılan ve "yuğ” adı verilen dinsel yas törenlerinde sagu denen şiirler söylenirdi; bu şiirlerde, ölünün iyilikleri, yaşarken yaptığı işler, yiğitlikler anlatılırdı. Elimizde, ünlü yiğit Alp Er Tunga için söylenmiş bir sagudan parçalar vardır. Anadolu'da ölenin arkasından yas törenleri düzenleme ve ağıt söyleme geleneği hâlâ sürmektedir.
Halk şiirinde, kişilerin ölümünden başka, herhangi büyük bir toplumsal felâket dolayısıyla da ağıtlar söylenmiştir
Şu noktayı da gözden uzak tutmamak gerekir: Ağıt, bir nazım biçimi değil, bir şiir türüdür; koşma biçimiyle söylendiği gibi, türkü biçimiyle de söylenir.
Ağıt Örnekleri:
1.
KOŞMA
Bu ağıtı, nişanlı iken genç yaşta ölen amcası kızı Ziyade için söylemiştir.
Sefil baykuş ne gezersin bu yerde
Yok mudur vatanın, illerin hani
Küsmüş müsün selâmımı almazsın
Şeydâ bülbül şirin dillerin hani
Ecel tuzağını açamaz mısın
Açıp da içinden kaçamaz mısın
Azad eyleseler uçamaz mısın
Kırık mı kanadın kolların hani
Aç mısın yok mudur ekmeğin aşın
Odan ne karanlık yok mu ataşın
Hanidir güveyin hani yoldaşın
Hani kapın bacan yolların hani
Alışmış kaşların var mı kınası
Ala idi o gözlerin binası
Kocadın mı on beş yaşın sunası
Yok mudur takatın halların hani
Emmim kızı aç kapıyı gireyim
Hasta mısın halin sorayım
Susuz değil misin bir su vereyim
Çaylarda çalkanan sellerin hani
Yatarsın gafletle gamsız kaygusuz
Ninni balam ninni kalma uykusuz
Hem garip hem çıplak hem aç hem susuz
Felek fukarası malların hani
Daha seyrangâha çıkamaz mısın
Çıkıp da dağlara bakamaz mısın
Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın
Ver bana tutayım ellerin hani
Sen de Hıfzı gibi tezden uyandın
Uyandın da taş yastığa dayandın
Aslı Han'ım gibi kavruldun yandın
Yeller mi savurdu küllerin hani
(KAĞIZMANLI HIFZI , XX. yy.)
Kelimeler:
Şeyda: çılgın.
Alışmış: düzgün, muntazam.
Gaflet: 1. habersizlik; 2. uyku, Bala: çocuk. (Balam: yavrum, yavrucuğum).
Seyrangâh: gezme yeri.
CEVDET KUDRET, Örneklerle Edebiyat Bilgileri
Kızılırmak Türküsü
Ağıt
2.
Silah getir şu kartalı vuralım
Dalgıç getir şu gelini bulalım
Gelinsiz köylere nasıl varalım
Kızılırmak yedin allı gelini
Gelini gelin suna boylumu
Kızılırmak parça parça olaydın
Her parçanı bir diyara salaydın
Sen de benim gibi yarsız kalaydın
Kızılırmak yedin allı gelini
Gelini gelin suna boylumu
Köprüye varınca köprü yıkıldı
Üç yüz atlı birden suya döküldü
Nice yiğitlerin boynu büküldü
Kızılırmak yedin allı gelini
Gelini gelin suna boylumu
Ağıt
3.
Can evimden vurdu felek neyleyim
Ben ağlarım çelik teller iniler
Ben almadım toprak aldı koynuna
Yârim diyen bülbül diller iniler
Gider oldum Avşar ili yoluna
Bakmam gayrı bu diyarın gülüne
Karalan taksın çapar koluna
Yağız atlı nice kollar iniler
Varayım da mezarına varayım
Yürü bre Dadaloğlu’m yürü git
Baş ucunda el kavşurup durayım
Dertli dertli Çukurova yolunu tut
Dadaloğlu
Ağıt
4.
Vardım ki yurdundan ayak çekilmiş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı
Kangı dağda bulsam ben o maralı
Kangı yerde görsem çeşmi gazali
Avcılardan kaçmış ceylân misâli
Geçmiş dağdan dağa yoktur durağı
Lâleyi sümbülü gülü hâr almış
Zevk ü şevk ehlini âh u zâr almış
Süleyman tahtını sanki mâr almış
Gama tebdil olmuş üfletin çağı
Zihni dert elinden her zaman ağlar
Vardım ki bağ alar bağıban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı
Bayburtlu Zihni