Kullanıcı Oyu: 4 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin değil
 

MEDDAH HİKÂYESİ

Söyleşme, taklit, kişileştirme gibi kimi yöntemleri kullanarak hikâye anlatan kişiye meddah denir. Bu özellikleriyle meddah, "tek kişilik tiyatro" özelliği gösterir. Salt güldürmeceye dayanan Karagöz ve Orta Oyununa karşın meddah, "çok zengin kaynaklara dayanması, hikâye dağarcığının çeşitliliği, güldürmecenin yanı sıra çeşitli havayı, mizacı yansıtması bakımından onlardan ayrılır. Meddah hikâ­yelerinin konuları çok çeşitlidir: Dede Korkut, Köroğlu gibi geleneksel Türk kaynaklarından gelen konu­lar, İslâm geleneğinden gelen dinsel konular, Battal Gazi, Kerbelâ olaylarının türlü anlatımları, İran edebiyatının efsanelerine, destanlarına dayanan konular, Binbir Gece Masalları, Kırk Vezir Hikâyeleri, Billur Köşk Masalları gibi çeşitli kaynaklar bu hikâyelerin ortaya çıkmasında etkin olur. Meddah hikâye­lerinin asıl önemli yanı ise bütün bu konuların güncel sorunlara ışık tutacak biçimde işlenmesidir. Bir­çok hikâyeler konularım İstanbul'un günlük yaşamından almışlardır. Meddah hikâyelerinin tarihsel süreçte değişik görünümleri olmuşsa da tüm araştırmacıların birleştiği nokta, bunların "gerçekçi hikâ­ye" olmalarıdır. Bu hikâyeleri, "âşık hikâyelerinden" ayıran en önemli özellikleri de budur. Meddah, dev, peri, ejderha vb. olağanüstü varlıklara yer vermeden, düz yazı diliyle, yerine göre taklitlere daya­narak hikâyelerin gerçekçilik yönünü güçlendirir. Âşıkların anlattıkları halk hikâyelerinde, anlatıcı sa­natçının getirdiği süsleyici açıklamalar meddah hikâyelerinde bulunmaz, bunun yerine çok kişi ve bol olay ile kişisel ilişkilere ve bu ilişkilerin taklidine gidilir. Türkülü halk hikâyelerinin, âşıkların aracılığıyla köy çevrelerinde yayılmasına karşılık, meddah hikâyeleri şehirlerde oluşmuş, tutunmuş ve gelişmiştir. Bu hikâyeler en çok yetişkin erkek dinleyicilere seslenen bir anlatı türüdür. Büyük konaklarda, özellikle uzun kış gecelerinde düzenlenen söyleşilerde, orta sınıf halk için de kahvelerde anlatılırdı.

Geleneksel halk tiyatrolarından Karagöz ve Orta Oyunu göstermeci tiyatro özellikleri taşımasına karşın, meddah; benzetmeci, gerçekçi, yanılsamacı tiyatro (Benzetmeci tiyatro: Yaşamın dolaysız yansıtılması gerektiğini savunan, dramatik tiyatro özelliklerine dayalı tiyatro biçimi; Gerçekçi Tiyatro: Nesnel gerçekliği somut ve dolaysız olarak yeniden yaratıp yansıtmayı amaç edinen tiyatro biçimi; Yanılsamacı Tiyatro: Seyircilerin sahnede o andaki olayları yaşıyormuş yanılsaması yaratmaya çalı­şan tiyatro biçimi) izlerini taşır. Birçok tanığın anlatımından ve eski kaynaklardan öğrendiğimize göre meddah, seyircilerle hikâyesinin konusu arasında o denli içten bir ilişki kurarmış ki zaman zaman izle­yicilerin birbirine girdiği olurmuş. Meddahlık bu özellikleriyle geleneksel halk tiyatrosu alanında ince­lenmiştir. Taklit yapanlara önce "mukallit" denilmiş, sonradan taklitli anlatım meddahlar tarafından yürütülmüştür. XIX. yüz yıldan itibaren ise meddahlar anlattıkları hikâyeyi yerlerinden kalkıp oynama yoluna girerek, oyuncu niteliği kazanmışlardır.

Eski Türk geleneğinde çeşitli törenlerde şiirler söyleyen din adamı-ozanların çok önemli bir yeri vardı. Bunlar, hükümdarın kahramanlıklarını anlatan, türlü menkıbelerden kaynaklanan destanlar okur­lardı. Bu gelenek Anadolu'da da sürdürülmüş, Selçuklular döneminde baksı-ozanlar, zafer gününü izleyen akşamlarda, kopuz eşliğinde o günlük kahramanlık sahnelerini anlatmışlardır. Müslümanlığın Türkler arasında yerleşmesinden sonra, kahramanlık konuları daha çok dinsel bir nitelik almıştır. Ku­ran kıssaları, dervişler arasında yayılmaya başlayan enbiya ve evliya menkıbeleri, din ulularının efsa­neleşmiş kişilikleri çevresinde çıkarılan söylentiler Türk hikâye türünün ilk kaynaklarını oluşturur. Düz yazı ile yazılmış ilk hikâyeler, Arap ve Fars edebiyatlarında da çok işlenmiş olan Battalnâme, Danişmendnâme, Hamzanâme, Ebû Müslim vb. anlatılardır. XIII. yüz yıldan itibaren bu hikâyeler halk arasında büyük ilgi görmüştür. Bu ilk dönemde meddahlar, konularını dinsel çevrelerden alan, münâcâtlar na'at'lar okuyan kişiler olarak görülür. Ancak sonradan dindışı konulara ağırlık verdiklerinden bunlara "kıssahan" denilmeye başlandı. Giderek bu yöneliş, toplumsal değişmelerin etkisiyle güncel olaylara değinen, günlük yaşayıştan kesitler veren ve günlük gerçekçi sahneleri işleyen bir eğilim içine girdi ve sonunda dinleyenlerde daha çok ilgi uyandırmak için taklitleri kapsayan, oyunculuğa yakın bir görünüm aldı. Özdemir Nutku, meddah hikâyelerinin şu kaynaklardan beslendiğini belirtir:

1. Halk arasında yaşanmış önemli olaylar (Köroğlu vb.),

2. Meddahın gördüğü, yaşadığı, duyduğu ilginç bir olay,

3. Tarihsel olaylar,

4. Destanlar, menkıbeler.

5. Klasikleşmiş hikâyeler ve masallar (Binbir Gece Masalları, Kırk Vezir hikâyeleri. Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin vb.)

6. Romanlardan meddah tara­fından yapılan aktarmalar.

7. Taklitlerin bir araya getirilmesiyle meddah tarafından derlenen hikâyeler.

8. Karagöz oyunlarından yararlanarak oluşturulan hikâyeler,

9. Atasözlerinden derlenen hikâyeler (Gülme Komşuna Gelir Başına, İki Karpuz Bir Koltuğa Sığmaz, Sarığın Beyazına Aldanma vb.)

XIV. yüzyılda meddahlar ve kıssahanların sunduğu Varaka ve Gülşâh, Veys û Ramim, Leylâ ve Mecnun, Ferhat ile Şirin halk arasında yaygınlaşmıştı. XV. yüzyıldan itibaren kıssahanlar "meddah" olarak anılmaya başlandı. Âşık Çelebi, XVI yüzyılda Vahdî tarafından yazılan Ana Bacı hikâyesinin halk arasında ün yaptığından bahseder. Aynı yüzyılda Cenânî'nin III. Murat için yazmış olduğu Bedâyiü'l-Asâr adı altında toplanan hikâyeler meddahlık alanında önemli yer tutar.

Meddah hikâyeleri, genellikle sözlü gelenekte kuşaktan kuşağa aktarılmış olduğundan basılı metinleri çok azdır. Ancak XIX. yüzyıla ait az sayıdaki basılı eser günümüze ulaşabilmiştir. Özdemir Nutku, daha önce Metin And'ın sözünü ettiği XVIII. yüzyılın ilk yarısına ait 13 hikâye senaryosunu ince­lemiştir:

XIX. yüzyılda Hafız Ömer Efendi, Kız Ahmet adını en çok duyuran meddahlardır. Bu yüzyılın so­nu ile XX. yüzyılın başlarının ünlü meddahı Aşkî Efendinin hikâyelerinin çoğunluğu yazıya geçirilmiştir.

Meddah hikâyeleri, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batılı anlamdaki Türk hikâyesinin ge­lişmesinde gerek konu, gerek anlatım açılarından önemli katkılarda bulunmuştur.

MEDDAH HİKÂYELERİNİN BÖLÜMLERİ

Meddah, kahvehanelerde dinleyicilerden daha yüksekçe bir sekiye konmuş iskemleye oturur, hi­kâyesini taklitlerle canlandırırdı.

Anadolulu, Acem, Çerkeş, Arnavut, Yahudi vb. konuşturduğu kişilerin ağızlarını ve çeşitli hayvan, doğa seslerini taklit eden meddahın iki aracı vardır: Bunlardan biri, omzuna attığı ya da boynuna dola­dığı mendili, öteki de sopasıdır. Meddahın sopası, döşemeye vurup oyunun başladığını haber vermek, kapı çalındığını bildirmek vb. gibi çeşitli sesler çıkarmak için kullanılan bir araç olduğu gibi, onun sazı, süpürgesi, tüfeği yerine de geçer. Mendille de çeşitli başörtülerini, başlıkları taklit eder. Bununla ağzını kapayarak çeşitli ses ve söz çeşitlemelerine yönelir. Meddah bir kusur yaparsa, sopayla dayak yiyip, mendille de boğazının sıkılacağı anlamına geldiğini ileri süren araştırmacılar da vardır. Meddah hikâ­yeleri şöyle gelişir:

I. Başlangıç:

Meddah, ya ellerini üç kez vurarak ya değneği yere atarak ya sopasını üç kez yere vurarak ya da üç kez elini göğsüne götürüp selam vererek söze başlar. "Hak dostum, Hak!" sözüyle girişini yaptıktan sonra tekerlemesine girer ya da divan okur.

Tekerleme, meddahın, dinleyenleri anlatının havasına sokmak için söylediği alaylı, bazen anlam­lı, bazen anlamsız olan söz oyunudur.

II. Açıklama Bölümü:

Bu bölüm, halk hikâyelerindeki "döşeme"ye benzer. Burada hikâye kahramanının öncesi, anası, babası, toplumsal ve ekonomik durumu açıklanır. Bütün bu açıklamalar, hikâyenin ana olaylar dizisi­ne yardımcı olan bir "serim" niteliğindedir. Bu açıklamaların ilerde ortaya çıkacak gülünç ya da acıklı durumların ölçüsünü hazırlayıcı bir görevi vardır.

III. Senaryo:

Bu, gevşek dokulu, bazen içinde mâniler, atasözleri, deyimler ve türküler bulunan olaylar dizisinin kapsadığı bölümdür. Konu, her meddahın ustalığı ve yeteneği oranında uzatılıp kısaltılabilir, eklemeler ve çıkartmalar yapılabilir. Klasik bir hikâye bile, meddah tarafından bazı güncel olayların ve kişilerin halk tarafından ilgiyle karşılanmasının etkisiyle değişik biçimlerde yeni olaylar eklenerek anlatılabilir. Olaylar dizisi, anlatıcının kendi düşüncelerini, duygularını ve beğenisini ortaya çıkaran eklemeler ile süslenir. Bu bölümde bazen çeşitli etnik grupların temsilcileri ya da tipler kendi yörelerinin bir türkü­süyle konuşturulur. Bazen de içeri giren yeni tipleri tanıtmak için meddah türkü söylettikten sonra söy­leşiye başlar, ağız taklitlerine yönelir.

IV. Bitiş Bölümü:

Bu bölümde çoğu kez bir "hisse" çıkarılır. Meddah sonuçla birlikte ders alınması gereken iletiyi de açıklar. Hikâye bitişleri belli kalıplara dayanır. En bilinen kalıp şöyledir:

"Bu bir kıssa, mecmua kenarında kaydolunmuş, biz de gördük, söyledik. Sakiye sohbet kalmazmış bakî. Her ne kadar

sürç-i lisân ettikse affola! İnşallah başka zaman güzel hikâyelerle sizi güldürüp eğlendiririm. Cümlenize iyi geceler!

Hayırlı günler görünüz!" (Sandıklı Ebe)

Bazen de meddah kıssanın ne olduğunu söylemez, dinleyicilere bırakır ve şöyle bitirir hikâyeyi:

"İşte bu kıssa da buldu pâyân Kıssadan hisse alır arif olan" (Hançerli Hanım)

Meddah Hikâyesinin Kişileri

Genellikle meddah hikâyelerinin kişileri, meddahların çevrelerinde gördükleri gerçek kişilerden oluşur. Olağanüstü kişi ve varlıklara az da olsa yer verildiği de olur.

İstanbullu meddahların hikâyelerinde erkek kahramanlar genellikle zengin esnaf çocuklarıdır. Babalarının paralarını ve mallarını yerler. Bu hikâyelerde genç erkekler uçarı, kolayca bir kıza tutulan ve tutulduktan sonra da o kız için kendi yaşamlarını bile feda eden romantik kişilerdir. Türkülü halk hikâyelerinin emeği ile geçinen, büyük emekler sonunda mutluluğa kavuşan yoksul halk tipleri meddah hikâyelerinde görülmez. Bunlar, çoğu kez başlangıçta varlıklı, mirasyedi iken yoksul düşen, o durumda da -mecburen- emeği ile geçinmek zorunda kalan ya da kötü yollardan para sağlayarak, hırsızlık yapa­rak sonunda yok olan gençlerdir... Meddah hikâyelerinin yaşlı erkek tipleri ise daha olumlu, genellikle aklı başında, görmüş geçirmiş, gençlere yol göstermek isteyen kişilerdir. Bunlar arasında çocuğu ya­şında kızlara göz diken insana özgü zaafları olan kişiler de vardır...

Toplum içindeki çeşitli etnik gruplar ve taşralı tipler de çoğu kez komik öğenin malzemeleri olarak hikâyede yerlerini alırlar. Yahudi, korkaklığı ve para hırsı ile gülünç duruma getirilir. Kastamonulu, kaba sabalığı, saflığı ve bilgisizliği ile gösterilir. Ancak bazen Anadolulu, bazen de Türk olarak sözü geçen bu tipin yürekli, güçlü ve mert bir yanı da vardır. İranlı Ali Askar, Meşhedî ve Hah Tüccarı gibi tipler ise atıp tutmaları, abartma yetenekleri ile hikâyelerde yerlerini alırlar. Ermeni, bilgiçliği ve çok kültürlü olduğuna inanması ile gülünç öğeyi sağlarken, Külhanbeyi, yaşama bakışı ile anlam kazanır. Karadenizli, çok ko­nuşan, kendine fazla güvenen, heyecanlı, ortalığı telâşa veren bir tiptir. Kayserili, her durumdan kendi için bir çıkar sağlamaya çalışan, kurnaz ve duruma göre yön değiştiren bir tip olarak gösterilir.

Meddah Hikâyelerinin Süresi

Anlatım süresi, duruma, dinleyiciye ve meddahın kendi özelliklerine göre kısalır ve uzar. Yarım saatlik hikâyeler anlatan meddahlar olduğu gibi, sabahlara kadar hikâyelerini sürdürenler de vardır.

MEDDAH TAKLİTLERİ

Zaman içinde meddahlar, sanatlarını mukallidin sanatına yaklaştırmışlardır. XX. yüzyılın başla­rında İstanbul'da meddahlar, hikâyeden çok kısa fıkralar anlatan, kısa taklitler yapan sanatçılar duru­muna gelmişlerdir. Bunda, fonograf silindirleri ve plâklara uzun hikâyeleri sığdıramamalarının etkisi olmuştur. Ayrıca sinema ve tiyatronun yaygınlaşması, basılı metinlerin çoğalması da meddahların taklide yönelmelerinde etkili olmuştur.

Taklit, belli bir konusu olmayan, olaylar ve kişiler açısından hiçbir gelişim göstermeyen, yalnızca ağız ve tavır özelliklerini gösteren bir mizah türüdür. Burada, hikâye anlatımındaki derinlik ve ustalık yoktur. Taklit, hikâyeye oranla, kalın çizgili, yüzeyde olan bir sanatçılık gerektirir. Hikâye anlatımında görülen eleştiri ve "kıssadan hisse" özelliği, taklit'te çok zayıftır ya da hiç yoktur.

XIX. yüzyıl sonu İle XX. yüzyıl başlarının ünlü meddahlarından Bori-zen (Borazan) Tevfik, elinde bir borazanla ortaya çıkar ve çeşitli taklitler yapardı. Günlük yaşam sahnelerini, hiçbir konuya bağla­madan anlatırdı. Yakın zamanların ünlü meddahları plâklara taklitler söyleyerek, geçimlerini sağlamış­lardır.

Meddah taklitlerinin çoğu Kastamonulu ile Yahudi'ye ayrılmıştır. Bunlardan sonra en sevilen taklitler kocakarı, İranlı, Sarhoş ve Külhanbeyi’dir.

Suat BATUR, Açıklamalı-Örnekli Türk Halk Edebiyatı

 İLGİLİ İÇERİK

ALAYLI ÖMER EFENDİ/ Meddah Örneği

MEDDAH HİKÂYELERİ

MEDDAH VE HALK HİKÂYELERİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER

MEDDAH GÖSTERİ OYUNU


MEDDAH-2

Taklitler yaparak hikâye anlatan ve haki eğlendiren kimse. "Çok öven, metheden kim­se" anlamına gelen meddah ismi başlangıçta "Peygamberi öven" kimselere verildiğin­den dinî bir telmih anlamını da taşımaktadır.

Türklerin Müslümanlığı kabul etmesinden önce hem Samanlığın hem de toplum yapı­sının etkisiyle meddaha benzer hikâye anlatıcılarını bulunduğu bilinmektedir. Göçebe Türk obalarında görülen bu hikâye anlatıcılarına önceleri "bakşı (bahşı)", daha sonra da "ozan" adı verilmiştir. Ozanların hikâyeleri genellikle hece ölçüsüyle söylenmiş man­zumeler olup bunlar "kopuz" adı verilen saz eşliğinde terennüm edilirdi, İslâmiyet’in kabulünden sonra "âşık (saz şairi)" adını alan bu ozanlar daha çok eski kahramanlık destanlarını anlatırlardı.

İslâmiyet’in kabulünden sonra yavaş yavaş ortaya çıkan geleneksel Türk tiyatrosu içinde anlatıma dayanan türlerin başında meddah gelir. Yöntemleri bakımından Karagöz ve orta oyununa benzemekle beraber, bu iki türde güldürme öğesi ön planda olduğu halde, meddah gerek kaynakları gerekse hikâye dağarcığının genişliği bakımından Karagöz ve orta oyunundan ayrılır. Meddah, Dede Korkut hikâyelerinden Köroğlu'na; Kerbelâ olayından Seyit Battal Gazi, Hazret-i Hamza ve Hazret-i Ali'ye; Iran gelenekleri, efsane ve destanlardan Şehname' deki çeşitli olaylara kadar uzanan bir çeşitlilik içinde fark­lı mizaçları yansıtır. Sonraları başta İstanbul olmak üzere, halk hayatından alınan gerçek olaylara ve realist halk hikâyelerine de yer veren meddahlar, konularını daha da zenginleştirmişlerdir.

Karagöz ve orta oyununda görsel öğeler ağır bastığı halde, meddahta konularına göre seyircide coşku, merak, acıma, üzüntü, gibi duygular uyandıran öğeler ön plandadır. Bunun sonucu meddah ile seyirci arasında bir özdeşleşme, bir duygudaşlık ilintisinden söz edilebilir.

Meddahlar, hikâyelerinde Acem, Çerkeş, Arnavut, Yahudi, Kürt gibi kişilerin konuşmalarını taklit etmek yanında, çeşitli hayvan sesleri ile doğal sesleri de taklit ederlerdi. Bu taklit esnasında meddahın iki önemli aracı vardır: Mendil ve sopa. Meddah omuzuna attığı veya boynuna doladığı mendili bir kostüm gibi kullanarak çeşitli başörtüleri ve başlıkları taklit eder; sopayı ise bir saz, bir süpürge ve tüfek olarak; döşemeye vurup oyunu başlatmak, kapının çalındığını bildirmek gibi durumlarda da kullanılırdı.

Meddahlar hikâyelerine başlarken ve hikâyelerini bitirirken tekerleme (bk.) özelliği taşıyan çeşitli söz kalıplarına başvururlardı. Söze başlanırken söylenen yaygın söz kalıp­larından biri şöyledir:

Suhansâz-ı gülistan-ı nezahet

Nihal- gonce-i bâğ-zerâfet

Söylendikçe sergüzeşti verir bezme letafet

Dinle imdi bende-i acizden bir hikâyet

Eğer anlatılacak hikâye rüya ile ilgiliyse yaygın olarak şu dörtlük söylenir: Aşinamı gördüm bu şeb manada giymiş hâreler Ol dehen içre dizilmiş lü'lü-i şehvareler Lâl-reng olmuş kızarmış ol sefîd ruhsâreler Gel muabbir eyle tabir var mı derde çareler

Meddah bazen de anlatacağı hikâyenin didaktik (öğretici) yönüne dikkat çekmek içi: Edeyim meclise bir kıssa beyan Kıssadan hisse ala arif olan mısralarını söyler.

Söze başlarken söylenen tekerlemeden sonra meddah anlatacağı hikâyenin eskiden bugüne gelişini şu sözlerle ifade eder: "Râviyân-ı ahbâr ve nâkilân-ı âsâr ve muhaddi-sân-ı rûzigâr şöyle rivayet ve bu gûnâ hikâyet ederler ki..." Bu sözlerden sonra anlatıla­cak hikâyedeki olayın geçtiği yer ve hikâyenin kahramanı tanıtılır. Hikâyedeki olayları kimse üzerin almasın, kimse kendisini hikâye kahramanı sanmasın diye "isim isme, kisib kisbe, semt semte benzer; geçmiş zaman söylenir, yalan gerçek vakit geçer." sözleriyle uyarıda bulunur. Bazen de çeşitli yöre ağızları taklit edilmek suretiyle hikâyeye başlanır.

Meddah hikâyeyi bitirdikten sonra, hikâyede yer alan olayların ve durumların sorum­luluğunun hikâyenin kaynağına ait olduğunu belirterek seyirciden "Bu kıssadır bir mec­mua kenarına kaydolunmuş, biz de gördük söyledik. Sakiye, sohbet kalmazmış baki. Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola. İnşallah gelecek defa daha güzel bir hikâye söyleriz." sözleriyle -varsa- kusurlarının bağışlanmasını ister.

Türk toplumunda adı bilinen en eski meddahlar XIV. yüzyılda Yıldırım Bayezid döneminde (1389-1402) yaşamış olan Kör Hasan, Ahmedî, en eski meddah hikâyelerinden olan Varaka ve Gülşah'ın yazarı Yusufî, 1362'de kaleme aldığı Ebû Müslim Hikâyeler'ini Bayezid'e ithaf eden Kastamonulu Hacı Sadî'dir. XV. yüzyılda II. Murad döneminde (1421-1444, 1446-1451) Bursalı Hacı Kıssahan, Fatih Sultan Mehmed'in (1444-1446,1451-1481) sarayında Balaban Lâl ve Ömer adındaki nedimlere, Mustafa adındaki kıssahana 1478 yılına ait maaş defterine rastlanmaktadır. Meddah Halil, Hamzaname'yi yirmi dört ciltte toplayıp okuduğu için Hamzavî mahlasını alan diğer bir kıssahan da XV. yüzyılın önemli isimleridir.

XVI., XVII. ve XVIII. yüzyıllarda meddahların toplumdaki yeri daha büyük bir önem kazanmış ve buna bağlı olarak sayıları artmıştır. XIX. Yüzyılda meddahların yalnız hikâ­ye anlatmakla yetinmemişler, Karagöz oynatmada ve orta oyununda da ustalaşmışlardı! Çeşitli tipleri ustaca canlandıran Kız Ahmed, Kör Osman, Âşık Hasan, Musahip Nuri, Piç Emin, Nazif Tesbihçioğlu bu yüzyıldaki başlıca meddahlardır. Nükteleri ve ustalıklarıyla büyük bir şöhreti sahip olan Lüleci Mehmed ve Mürekkepçi İzzet yanında, Şükrü Efendi, Yağcı İzzet, Şükrü Efendi'nin çırağı İsmet Efendi bu yüzyılın diğer şöhretli meddahlarıdır.

XX. yüzyılın en büyük Türk meddahı otuz dört yıl başarı ile meddahlık yapan ve "Ayı Kemal" lakabıyla tanınan Surûrî'dir(ö. 1934). Borazan Tevfik (Ö.1920), Aşkî(ö.l934) İsmet Efendi ve II. Dünya Savaşı yıllarına kadar sanatını sürdüren Kadri (Kantar) bu yüzyılın diğer önemli meddahlarıdır. (Türk meddahları için bk. Nutku, Meddahlık ve Meddah Hikâyeleri, s. 392-397)

Fakiri Risâle-i Ta'rîfât adlı eserinde meddahlarda bulunması gereken nitelikleri, med­dahların toplumdaki konumlarını:

Bilir meşen nedir âlemde meddah

Biribiriyle halkı ede ıslah

mısralarıyla belirtmiştir. Yabancılara gören meddah şairdir, tarihçidir, masalcıdır, efsane yazarıdır. Çünkü meddah insanını hayal dünyasında yer alan bütün konuları dile getirir. Bunu yaparken de içinde yaşadığı toplumun mizahını, özlemlerini, duygularını ve düşüncelerini göz ardı etmez.

(Nurettin ALBAYRAK, Ansiklopedik Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, LM Yay., İstanbul 2004)

 İLGİLİ İÇERİK

ALAYLI ÖMER EFENDİ/ Meddah Örneği

MEDDAH HİKÂYELERİ

MEDDAH VE HALK HİKÂYELERİ ARASINDAKİ BENZERLİKLER

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi