XVIII. YÜZYIL HALK ŞİİRİ
18, yüzyıl, halk şiirinin en fazla yaygınlaştığı ve hele İstanbul'un her tabaka insanı arasında sevildiği bir çağdır. O kadar ki divân edebiyatının büyük şairi Nedim bile, bu tarza rağbet ederek bir türkü yazmıştır.
Ancak bu yüzyılda Gevheri, Âşık Ömer, Kuloğlu, Kul Mustafa veya Âşık a denk tutulacak değerde yetişmiş halk şairi görülmemektedir. Yetişenlerin bir kısmı eski üstatları taklitle yetinmişlerdir. Bir kısmı divan şairlerine Özenerek aruz vezniyle "divan" söylemeğe çalışmışlardır. Fakat divan karışığı halk şiiri alanında da Âşık Ömer'i aşan bir şöhret gösterilemez.
18, yüzyıl halk şairlerinin göze çarpan birkaç özelliği şunlardır:
a) Köy ve aşiret şairi denebilecek Karacaoğlan veya Âşık saflığında ozanlara (bilhassa güçlü ozanlara) rastlanmaz. Âşıklar daha çok büyük şehirlerde toplanmış, teşkilâtlanmaya başlamış oldukları için hepsi az çok şehir kültürünün ve divan şiirine kapılmış şehir ozanları (Âşık Ömer, Gevheri) üslûbunun tesiri altında görülürler.
b) Saz şairlerinin İstanbul'da, saray ve konaklarda, padişahlar, büyükler yanında itibar görmeleri, divan şairleriyle ozanları birbirlerine az çok yaklaştırmıştır. Nedim ve benzeri divan şairleri isimli isimsiz, koşmalar yazarken, meselâ aslında âşık tarzı yazan bir Tamburi Mustafa Çavuş'un bestelenmiş parçaları da III. Selim'in meclisinde rağbet görmektedir. Yine birçok âşık kalem şuarâsı tarzında gazel ve divanlar yazmaktadır.
c) 16. ve 17. yüzyıllardaki kadar bol asker şairler (gazi ozanlar) görülmeyişi de bu asrın Özellikleri arasındadır. Bunun sebebi, artık asrın sonuna doğru fetihler gibi uzak cenklerin de bitmeye yüz tutmuş bulunmasıdır. 17. yüzyılın IV. Murâd'ı gibi Bağdad'ı, Revan'ı fetheden padişahlar hatta gazaya, sefere çıkanlar, gazi-şairlerle dostluk kuranlar artık yoktur.
ç) 18. asır şairlerinin çoğunda iki moda veya merak göze çarpmaktadır:
1) Halk felsefesini bazen nüanslarla belirten hikmetli manzumeler söylemek.
2) Ciddî veya alaycı nitelikte ya birtakım tasvirleri yahut bir zümrenin, bir yerin, bir grup insanın vasıflarını anlatan uzun destanlar meydana getirmek.
d) Aynı yüzyılda bir başka özellik, saz şairleri ile tekke şairleri üslûplarının birbirine çok yaklaşmış bulunmasıdır. Çünkü 17. yüzyıldan beri şehir muhitine yayılan halk şairleri kendilerine en münasip kültür çevresi olarak tarikatları bulmuşlar ve ister bir dergâha mensup olsunlar ister olmasınlar, şiirlerine bir parça tasavvuf neşesi karıştırmışlardır. Bu yüzyılda sayısız denecek kadar çok saz şairi yetişmiştir. Bunların kimi gezgin âşıklar, kimi şehirde yetişmiş olanlardır. Şairlerin başlıcaları:
Ravzî, Âli, Hoca oğlu, Hükmî, Kâtibi, Derviş Mûsâ, Kabasakal Mehmet, Levnî, Vartan, Nuri, Abdi, Âşık Sadık, Civan Ağa, Mecnûnî, Kâmil, Âşık Halil, Âşık Said, Derûnî, Samîmî, Reisoğlu, Âşık Ali, Nigârî, Küşâdî, Âşık Süleyman, Bağdadî, Âşık Budala, Hasan Dede, Derviş Mehmed, Kütahyalı Sırrî, Azbî, Şükrî, Tamburi Mustafa Çavuş, Şam'î (ve Garb Ocaklarında yetişen) Nakdî, Seferlioğlu, Mağribîoğlu, Kara Hamza, Âğah, Âgâhî, Âşık Ahmed, Âşık Nuri, Âşık Ravzî, Âşık Sadık, Hoca-oğlu Kıymetî, Mahdûmî, Rıza Şermî, Talibi vb.
Bu sayılanlar arasında bilhassa Ressam Levnî, Bursalı Halil, Abdî ve Tamburi Mustafa Çavuş üstün ve güçlü şair değerindedirler.
AHMET KABAKLI, TÜRK EDEBİYATI ANSİKLOPEDİSİ