Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Bu Konuyu Facebook Profilinde Paylaş

 

AHMET PAŞA

(Edirne?- Bursa 1496-7)

Sultan II. Murad'ın kazaskerlerinden Veliyüddin Efendi'nin oğlu olup dedesinin ismi İlyas’tır. Tahsilini bitirdikten sonra müderris olarak Bursa Muradiye Medresesi'ne atandı, ardından Molla Hüsrev'in yerine 1451'de Edirne'ye gönderildi. Fatih'in tahta geçmesinden sonra önce kazasker, sonra da ona musahip ve hoca oldu. Kısa zamanda vezirlik rütbesine ulaştı. İstanbul'un fethi sırasında padişahın Ahmed Paşa'yı gerek askerin maneviyatını yükseltmesi, gerekse her konuda kılı kırk yaran bir kişiliğe sahip olması sebe­biyle hemen hiç yanından ayırmadığı görülür. Kendisine bu devrede "Sipahi Müftüsü" dendiği bilinmektedir. Padişaha olan aşırı yakınlığı bazı hasımlarının kıskançlığını çelp etmiş olmalı ki bir zaman sonra bazı dedi­kodular üzerine onun gazabına uğradı ve tutuklanarak sarayın kapıcılar odasına hapsedildi. Âşık Çelebi'nin ifadesine göre buna, paşanın sarayın iç oğlanlarından birine ilgi duyup şiir söylemesi sebep olmuş ve padi­şah şairi idam ettirmek istemiştir. Fakat bu şekilde şiir söylemek, o devir geleneklerine göre son derece tabii karşılanan bir davranış biçimi olup Fatih'in de bu kabil şiirleri bulunduğundan, padişahın öfkesine aslını bilemediğimiz başka bir suç veya töhmet sebep olmalıdır. Latîfiye göre ise paşa Yedikule Zindanı'na hap­sedilmişti. Kısa bir zaman sonra padişaha hitaben yazdığı meşhur "Kerem Kasidesini” göndererek, kendini affettirdiyse de bir daha saraya giremedi. Fakat söz konusu "kerem" redifli kaside incelendiğinde, şairin asla ölüm tehlikesini atlatmak gibi bir ruh hâli içinde bulunmadığı, suçunu itiraf ederek bağışlanması talebinde bulunduğu ve dolayısıyla Âşık Çelebi'nin iddiasının asılsızlığı anlaşılmaktadır.

Affedilerek Bursa'ya gönderilen paşa önce günde 30 akçe maaşla Orhan Gazi ve Muradiye medreseleri mütevelliliğine getirildi. Daha sonra Sultanönü, Tire ve Ankara sancakbeyliklerine atandı. II. Bayezid zamanında aynı görevle tekrar Bursa'ya geldi. Paşanın buradaki yılları, çevresine topladığı şairlerden oluşan edebiyat meclisleri ile geçti. Bu arada sürekli Sultan Bayezid'e şiir ve kasideler nazmedip gönderiyordu. Özellikle Sultan'ın Ali Şir Nevâî'nin kendisine gönderdiği gazelleri nazire yazması için Ahmed Paşa'ya gönderdiği, paşanın da nazirelerini tamamlayarak İstanbul'a ilettiği bilinmektedir. Nazirelerden birinde Ali Şir Nevâî'nin bu derece mükemmel şiirler yazabilmesini, şairin Hüseyin Baykara'dan gördüğü yakın ilgiye bağlayarak; Fatih'in kendisine gösterdiği yakınlığın tekrar gösteril­mesini istediyse de bu talebi kabul edilmedi. Ölümü üzerine cenazesi Muradiye Medresesi civarında kendisinin inşa ettirdiği türbeye defnedildi. Âşık Çelebi'nin Ahmed Paşa'nın amcaoğlu Nazır Çelebi­den naklettiğine göre Fatih, Ahmed Paşa'ya Tûtî Kadın adlı bir cariyesini verip nikâh ettirmiş, bu kadı­na Edirne civarındaki Etmekçi Köyü'nü başmaklık olarak vermiş ve bu evlilikten doğan bir kız çocuğu henüz sekiz yaşında vefat edince paşa bir daha evlenmemiştir.

Kendisinden bahseden bütün kaynaklar onun keskin bir zekâya ve nüktedan bir mizaca sahip olduğunu belirtirler. Debdebeli yaşamayı sevmesine rağmen oldukça eli sıkı bir kişiliğe sahip olarak gösterilir, şiirleri daha sağlığında bütün Anadolu ve Rumeli'ye yayıldığı gibi Hüseyin Baykara'nın Herat'taki sarayında dahi okunur olmuş; kendisinden şairler sultanı olarak bahsedilmişti. Türk edebiyatı tarihinde Şeyhî ile Necâtî arasında yetişen şairlerin en büyüğü olarak kabul edilir. Tacîzâde Ca'fer Çelebi ve Latifi onu Iran şiirinin tercümecisi olmakla itham ederler. Gerçekten de eserlerinde o devirde neredeyse bütün Türk şairlerince taklid edilen Iran şairlerinden Selmân-i Sâvecî ve Kemâl-i Hocendî gibi üstatların etkisi görülür. Arapça ve Farsça şiirlerinin yanı sıra divanında bir de Rumca şiiri bulunması, onun bu dile de şiir yazacak kadar aşina olduğunu gösteriyor. Gerek sağlığında gerekse ölümünden sonra şiirlerine pek çok nazireler yazılmış ve kendisinden sonra gelen şairlere eserleriyle yol göstermiştir.

AHMET ATİLLÂ ŞENTÜRK, OSMANLI ŞİİRİ ANTOLOJİSİ, YAPI KREDİ YAYINLARI, İSTANBUL 1999, s. 55.

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi