(Aşağı yukarı 1019 - ?) HAYATI
Yusuf Has - Hâcib'in hayatı ve eseri üzerine pek az bilgimiz vardır. Bu konuda, kitabın içinde, (IV., XI., LXXXVL, LXXXVIII. Bölümlerde) doğrudan doğruya şairin söylediklerinden; bir de, kitabın başına sonradan başkalarının eklediği nazım ve düz sözle yazılmış iki önsözde söylenenlerden başka bir şey bilmiyoruz.
Kitabın sonuncu bölümünde (böl. LXXXVIII), şair, adının Yusuf, bu bölümden başlığında da sanının Ulug Hâcib(ulu perdeci, baş teşrifatçı) olduğunu söylemiştir. Gene kendisinin verdiği bilgiye göre, kitabına Kutadgu Bilig(mutluluk veren bilgi) adını koymuş (böl. XI), onu 18 ayda yazmış ve Hicrî 462(1069/1070) yılında bitirmiş (böl. XXXVIII); o sıralarda 50 yaşında imiş (böl. XI); eseri Ulug Bugra Han'a sunmuş (böl. IV).
Kitabın başına sonradan başkalarınca eklenen önsözlere göre, Yusuf, Balasağun' da doğmuştur. Bilgisi, erdemi, dine bağlılığı ile toplum içinde çok saygı kazanmıştır. Eserini "Bugra Han vakti içinde" Balasağun'da "Han dilince" yazmağa başlamış, sonra "Kâşgar iline" giderek orada sona erdirmiştir. Kitabı bitirince "Maşrık meliki" (Karahanlı hükümdarı) Tabgaç Bugra Karahan'ın önünde okunmuş. Eseri beğenen hükümdar,Yusuf’u ağırlamış, yüceltmiş, "Hashâciblik" (perdecilik - teşrifatçılık) görevini vererek onu kendine yaklaştırmış. Bundan sonra adı Has Hâcib(Ulu Has-Hâcib) diye dünyaya yayılmış.
Yusuf’un ne zaman doğup ne zaman öldüğü kesin olarak bilinmiyor. Kitabı yazdığı zaman 50 yaşında olduğuna göre, 1019 sıralarında doğmuş olması gerekir.
Kitabın sonunda, "yiğitliğini bulut gibi savdığını, ömrünü rüzgâr gibi geçirdiğini, al benzinin safran gibi sarardığını, mis gibi kara saçlarının kâfur gibi ak olduğunu, ihtiyarlığın geldiğini, yiğitliğin gittiğini" (böl. LXXXVI) söylediğine göre, XI. Yüzyılın sonlarına doğru öldüğü kestirilebilir.
ESERİ
Yusuf Has-Hacib' in eserinin adı Kutadgu Bilig'dir. "mutluluk veren bilgi" anlamına gelir.
Bugüne değin 3 nüshası bulunmuştur. Bunların hepsi, eserin yazıldığı devirden epey sonra, eserin aslından değil de kopyalarından alınmış kopyalardır. Eldeki bu üç nüsha, bulundukları yerlere bağlanarak Viyana nüshası, Mısır nüshası, Fergana nüshası diye adlandırılır.
1) Viyana nüshası: Uygur harfleriyle yazılı olan bu nüsha, 1439'da Herat'ta kopya edilmiştir. Gene aynı yüzyıl içinde Tokat'a, oradan da 1474'te İstanbul'a getirilmiştir. Ünlü tarihçi Hammer; bunu XIX. Yüzyıl başlarında İstanbul'da satın alarak Viyana Saray Kitaplığı'na vermiştir. Bilim dünyasınca ilk tanınan nüsha budur.
2) Mısır Nüshası: Arap harfleriyle yazılı olan bu nüsha Kahire'de Kır al Kitaplığın-dadır. Ne zaman yazıldığı belli değildir. Başındaki bir yazıya göre, XIV. Yüzyılda, Türk egemenliği sırasında, Mısır'da Aydemir adlı bir Türk komutanının elinde imiş. 1896'da bulunmuştur.
3) Fergana nüshası: Arap harfleriyle yazılı bu nüsha, 1914'te bulunmuştur. XIII. Yüzyılda kopya edilmiş olduğu sanılıyor. Bu bakımdan, eldeki nüshaların en eskisidir.
Her üç nüshanın tıpkıbasımları Türk Dil Kurumunca yayımlanmıştır. (1942 - 1943) Bu üç nüshanın karşılaştırılmasıyla meydana getirilen çevriyazılı nüsha Türk Dil Kurumunca, eserin bugünkü dile çevirisi Türk Tarih Kurumunca basılmıştır: Kutagdu Bilig I. Metin haz. Reşit Rahmeti Arat, 1974 Kutadgu Bilig II. Tercüme, çev. Reşit Rahmeti Arat, 1959
ESERİN KONUSU
Şair eserinin başlarında, kitabına Kutadgu Bilig (mutluluk veren bilgi) adını verdiğini; onu, insanın iki dünyada mutlu olması için tutması gereken yolu göstermek ereğiyle yazdığını söyler (böl. XI) Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere, Kutadgu Bilig didaktik bir şiirdir.
Eserin temeli 4 kavram üzerine kurulmuş, bunlar dört kişi ile canlandırılmıştır.:
Kün Togdı (hükümdar): koni törü (=doğru kanun)
Ay-Toldı (vezirin oğlu):
ukuş (=akıl) Odgurmış (vezirin kardeşi):
akıbet (=hayatın sonu)
Dört kavramı canlandıran bu dört kişi, birey ve toplumla ilgili çeşitli konular üzerinde konuşurlar.
Eserde, birey toplum ve devlet hayatını dengeli bir yolda düzenlenmesi için gerekli olan görgü, bilgi ve erdemlerin neler olduğu, bunların nasıl elde edilip nasıl kullanılacağı anlatılarak: ülküsel toplum düzeninin yapısının özellikleri belirtilmiştir. O çağda taht kavgaları ve iç kargaşalıklar yüzünden bireylerin hayatında ve devletin yapısında meydana gelen sarsıntıları onarmak için yeni bir ahlak düzenini kurulma ihtiyacı, şaire böyle bir eser yazmayı düşündürmüş olabilir. Yusuf, eserinde, ülküsel bir toplumu bütün ayrıntılarıyla uzun uzun anlatmış: kitabın sonundaki bir bölümde de, kendi zamanını acı acı eleştirmiş, hatta yermiştir (böl. LXXXV)
Toplum içindeki çeşitli sınıflar, memurluklar, meslekler ayrı ayrı ele alımış: bunların nitelikleri, görevleri, hükümdarın bunlara, bunların hükümdara karşı davranışının nasıl olması gerektiği anlatılmıştır. Kitapta adları sayılan ve görevleri anlatılan sınıf, memurluk ve meslekler, bize Karahanlı Devletinin o çağdaki iç kuruluşunu bildirmektedir.
Bu sınıf, memurluk ve meslek adlarının çoğu Türkçedir: beg (bey, hükümdar), kara budun (halk), tabugçı (hükümdara bağlı memur sınıfı), subaşı (komutan), yalavaç (elçi), bitikçi (hükümdar kâtibi), kapuğbaşı (kapıcıbaşı), ağıcı (hazinedar), aşbaşcısı (başaşçı), emci, otacı (hekim), ayakçı (şaap sunucu), yıldızçı (müneccim), tüş yorfucu (rüya tabircisi), satgçı, (tüccar) .vb.
Toplum düzeni ve devlet yönetimi üzerinde bilgi ve öğüt verme ereğiyle yazılmış olan Kutadgu Bilig'i Doğu ve Batı edebiyatlarında aynı erekle yazılan ve genel olarak "siyasetname" diye anılan yazı türüne sokabilir ve o türün Türk edebiyatında ilk örneği sayabiliriz. Fars edebiyatında, bu yoldaki eserlere "pend-name" (öğüt kitabı) adı verilirdi.
Bugüne değil Kutadgu Bilig üzerinde çalışan bilim adamları eserin düşünce kaynakları konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Çok eski bir geçmişi olan ve tarih boyunca türlü uluş (Çinli, Hindli, İranlı vb.) ve uygarlıklarla değinmiş olan Türk ulusunun toplum ve düşünce hayatında ulus ve uygarlıklardan gelme çeşitli etkilerin bulunabileceği tabidir.
Kutadgu Bilig için ilk zamanlarda ileriye sürülen, "herhangi bir Çince eserin Türk durum ve özelliklerine, Türk bakış ve görüşüne uydurulmuş bir çevrisi olduğu savı, bugüne değin ispat edilebilmiş değildir. Başkalarınca nesirle ve nazımla yazılıp kitabın başına sonradan eklenmiş iki önsözden birincisinde görülen "Bu çok değerli bir kitaptır; Çin bilgilerinin hikmetleri bile bezenmiş ve Maçın bilgilerinin şiirleri ile süslenmiştir" sözleri, böyle bir düşünceye yol açacak niteliktedir: buna karşılık nazımla yazılmış önsözde; "Türk, Çin ve bütün Maşrık illerinde, dünyada bunun gibi başka bir kitap yoktur denmesi, eserin başka bir yerden aktarılmadığını anlatır.
Daha sonra, başka bir bilim adamı, Yusuf Has - Hacib'in İbni Sina öğrencisi olabileceği görüşünü ileriye sürmüş, Prof. Fuat Köprülü de bu görüşü çok ilginç bularak benimsemiştir. Her iki yazar da, eserde anlatılanların toplumsal ahlak üzerindeki görüşleri bakımından, Yusuf Has Hatip İbni Sina'ya ve dolayısıyla Aristo'ya bağlanmaktadırlar. (Bu yazarlara göre, kitaptaki iyilik ve kötülük anlayışı; ayrıca toplumun siyaset bakımından, yöneten (hükümdar), memur kara budun (halk) iktisat bakımından da zenginler, orta sınıf (ordu ve memurlar), yoksullar diye üç kata ayrılması vb. gibi görüşlerle adı geçen filozofların görüşleri arasında büyük bir yakınlık göze çarpmaktadır.)
Devrinin ileri gelen düşünce ve sanat adamlarından biri olan Yusuf Has Hacib'in İbni Sina'yı hatta doğrudan doğruya Aristo'yu o çağlarda Arapçaya çevrilmiş olan eserlerinden okumuş olması tabidir Çeşitli toplum sorunlarını diyalog biçimiyle yazmış olması göz önünde bulundurularak. Eflatuna da yabancı olmadığı düşünülebilir.
Son olarak da Reşit Rahmeti Arat, mevki sahiplerinde; özellikle devlet başkanlarında bulunması gerekli görülen nitelikler bakımından, Yusuf Has-Hacible Farabi arasında yakınlık görmektedir.
Dediğimiz gibi İslam uygarlığı içinde yetişen Yusuf Has Hacip'de, daha aranırsa, o uygarlığın başka düşünürleriyle de ortak noktalar bulunacaktır elbette...
Bunlar yanında, kitapta, Türk düşünce geleneğinin de geniş ölçüde izleri ve etkileri görülmektedir.
Sözgelimi, eserden seçtiğimiz "bilgi" konusundaki beyitler, Uygur edebiyatından seçtiğimiz aynı konudaki parça ile karşılaştırılınca, yalnız düşünce bakımından değil, mecazlar bakımından da aradaki benzerlik dikkati çekmektedir.
Şair düşüncelerini pekiştirmek için, sık sık atasözlerinden, şair sözlerinden ya da kendi çevresindeki tanınmış kişilerin sözlerinden örnekler vermektedir. Böylece, Kaşgarlı Mahmut'un yaptığı işi, bir başka açıdan, Yusuf da sürdürmektedir. Şu var ki Mahmut, aktardığı "sav "ları ve şiirleri olduğu gibi verdiği halde; Yusuf, onları, kullandığı aruz ölçeğime uydurarak, kendi söyleyişi içinde vermiştir. Verilen örnekler içinde, atasözlerinin Türk atasözleri olduğu açıkça bildirilmiş bunlar için "Türkçe mesel" denmiştir. Ancak, "şair sözü" diye verilen örneklerin sahipleri belirtilmediği, söylenişleri de değiştirilerek aktarıldığı için, bunların Türk şiirinden mi, yoksa Arap ya da Fars şairlerinden çevrilerek mi alındığı bilinememektedir.
Yusuf Has-Hacib, kendi devrinde tanınmış kişilerin sözlerini aktarırken, bunlardan kimisinin adını söyler, kimisinin de sadece işinin ya da mevkinin adını söylemekle yetinir. Adını söylediklerimden bir tanesi de Alp Er Tunga'dır şair onun sözünü aktarırken, "Alp Er Tunga ne diyor "işit"der. Adını bildirmeyip de yalnız mevkiini söylediği kişilerden biri de Ötüken Begi'dir; onun sözünü de "Ötüken Begi ne der işit diye aktarır. Böylece, Karahanlı Devletinin kurulmuş olduğu topraklar üzerinde anıları hala sürüp giden eski Türk hükümdarlarının sözlerini anması, İslam uygarlığı içinde eski Türk geleneğinin yaşadığını gösterir. (Yukarda da söylendiği üzere, Karahanlı hükümdarları kendilerini Efrasiyab (=Alp Er Tunga) soyundan saymakta idiler Ötüken Begi'ne gelince bunun adı açıklanmamış olmakla birlikte, Ötüken ormanında oturan eski Kök-Türk kağanlarından biri olabileceği düşünülebilir. Kök-Türk kağanlarının anıları o tarihlerde bütün tazeliğiyle yaşıyordu elbette.
Bunlar dışında, adları söylenmeyerek yalnız sanlarıyla anılan kişilerin sözleri de aktarılmıştır. Sezildiğine göre, bunların kimisi devlet adamı, kimisi de bilgin, bilge, komutan v.b. dir. Başlıcaları şunlardır:
Bögü Yabgusu, Öge Buyrukı, Türk Buyrukı, Türk Hanı, Üç Ordu Hanı, Begi, Ulug Kent Begi, İl Kent Begi, Budun Başçısı, Ajun Tutguçı, Ajun İlcisi, İlçi Beg, Bügü Beg, İlçi Bügü, bügü İlçi Beg, Bügü Bilge Beg, törü Bilmiş Er, Türü Birgüçi v.b.
Bunlar o çağda herhalde bilinen, hatırlanan ünlü kişilerdi. Bunlara ait olduğu söylenen düşünceler ya kendi eserlerinden, ya onlardan söz eden başkalarının eserlerinden, ya da halkın ağzından derlenmişti. Bizim için önemli olan nokta, islam uygarlığı içinde ortaklaşa benimsenen toplumsal ahlak öğretisini (doktrinini) Yusuf Has- Hacip’in Türk düşünce geleneğiyle bağdaştırmış olmasıdır.
ESERİN YAPISI VE SANAT ÖZELLİĞİ
R.R. Arat'ın hazırladığı karşılaştırmalı nüshada 88 bölüm vardır. Baştaki 11 bölüm giriş, 74 bölüm asıl konu, sondaki 3 bölümde bitiriş bölümleridir.
Eser, genellikle "mesnevi" biçimiyle (aa bb cc.) sondaki bitiriş bölümleri de "kaside" biçimiyle (aa ba ta da..) yazılmıştır. Bunlar 6299 beyit (=12.598 dize) tutmaktadır. İçinde 173 tane de "dörtlük 'aaba) vardır. Hepsi birden 13.290 dize etmektedir.
Bütün dizeler, aruz ölçeğinin feulün feulün feulün feül kalıbıyla yazılmıştır.
(Cevdet KUDRET, Örneklerle Türk Edebiyatı Tarihi, Kültür Bak. Yay., Ankara 1995)
Karahanlı edip, şair ve devlet adamı. Doğu Türkistan'daki Balasagun şehrinde, muhtemelen 1017 yılında doğdu. Asil bir Türk ve Müslüman aileye mensup olduğu tahmin edilmektedir. Balasagun'da tahsil ve terbiye gördü. Karahanlı hizmetine girip, "Has Hâcib" unvanını almadan önce Balasagunlu Yusuf, olarak tanındı. Balasagunlu Yusuf, kendini çok iyi yetiştirdi. Elli yaşlarındayken on sekiz ay içerisinde manzum olarak Kutadgu Bilig adlı meşhur eserini yazdı. Bu kitabı, Kaşgar'a gelip, 1070'te Karahanlı hükümdarı, edebiyat meraklısı Uluğ Kara Buğra Han'a arz etti. Kara Buğra Han, Türklerin ahlâk hukuk ve devlet idaresi ile törelerini çok güzel olarak dile getiren eseri, Balasagunlu Yusuf'a, sarayında okuttu. Kutadgu Bilig, Karahanlı Sarayında günlerce okunup, çok beğenildi. "Uluğ Has Hâcib" unvanı ile başvezir yardımcılığı ile taltif edilerek, en yüksek Karahanlı devlet memuriyetlerinden biri verildi. Bu vazifesiyle "Yusuf Has Hâcib" olarak tanınıp, tarih ve edebiyat literatürüne girdi.
Yusuf Has Hâcib, İslâmi Türk edebiyatının, eseri elimize geçen ilk yazarıdır. Devrinin bilgin bir yazarı ve Türk tefekkür tarihînin mümtaz bir düşünürüdür. Eserini, münacat, nât, cihar yâr-ı güzîn'i övme ile süslemiştir. Yusuf Has Hâcib'in vefatı muhtemelen 1077'di.
KAYNAKÇA:. Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, Derleyen: Reşit Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu, 1974,
Ankara; İkinci baskı.