Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

Tarihte insanlığın ilerlemesini, üç öğe sağlamıştır. Hıza sahip olma, hukuk fikri ve de­mirin işlenmesi. İlk iki unsur insanlığa manevi ilham kaynağı, sonuncusu da uygarlığın önde gelen malzemesi olmuştur, insan kültürünün bu iki önemli unsuru, varlığını Türkle­re borçludur. Bir bozkır kavmi olan Türkler, tabiatın çok kısır olduğu bu bölgede geçim­lerini uzak mesafelerden sağlayabilmek için vahşi hayvan olan atı terbiye ederek insanlı­ğın emrine vermişlerdir. "At sırtında geçen bir hayat, baş döndüren bir sür'at, yayladan kışlağa ve kışlaktan yaylaya doğru sürüp giden bir kovalamaca, onların günlük ve ola­ğan hayatları idi. Onlar için olağan olmayan şey, ufuktaki dağlar ile vadilerin ötelerin­de, uzanan ülkeleri görememe ve çeşitli zenginlikleri elde edememe idi.

 

Kısacası "göçebe Türkler tarafından, en eski çağlardan beri yetiştirilen at, tüm kültü­re yön veren, en önemli tesirdir. Atın ehlileştirilmesi olmadan eski çağ ve erken orta ça­ğın büyük ölçüdeki kavim göçü tasvir dahi edilemez".

Geniş bozkırlarda büyük ve dağınık sürüleri sevk ve otlakları koruma mücadelesi Türkleri devlet yönetiminde tecrübe sahibi yapmış ve bu durum, o bölgede bütün insan­lara hükmetme duygusunun da doğmasına sebep olmuştur. Böylece, yan yana ve bir ara­da huzurla yaşayabilmek için fertler arasında asabiyet bağının oluşmasının zorunlu ol­duğu inancı ilk olarak eski Türk kavimlerinde hissedilmiştir. "Bundan dolayı yeryüzünün ilk devletleri Türkler tarafından kurulmuş, yani Türkler dünyada 'amme hukukunu' vaz eden ilk millet olmuştur".

Bu geçmişten geleceğe bütün Türklerin sosyal hayatlarını düzenleyen, onlara kural koyan, devletin gücünü de temsil eden Türklerin töre dedikleri devlet düzenidir. Ziya Gökalp de tekeyi şöyle tanımlar: "Atalardan kalan bütün kuralların toplamı". Töre yazılı ya­saları kapsadığı gibi alışkıları (teamülleri) de içine alır. Töre; hukuksal töre, dinsel töre, ahlaksal töre gibi birkaç bölümden oluşmaktadır".

"Türk töresini kaybetme", Türk milleti için de söz konusuydu. Devletsiz, kağansız kal­mış bir millet, tekesini de kaybetmiş oluyordu. Nitekim Bilge Kağan, Orhun Abidelerinde

Türk töresini şöyle tarif eder; "... (Türk Milleti'nin) kağan olarak oturdum. "Ölecek mi­yiz?" diye düşünüp üzülen Türk begleri ile Türk beyleri (bana) dönüp, sevindiler! "Bulan­mış gözleri" canlandı! Beni gördüler! (yani bana bağlandılar). "Ağır töreleri", (düzenle­dim), yürürlüğe koydum. (Dünyanın) dört bucağındaki "milletleri" de (düzene koydum)!...

Bilge Kağan Yazıtları'nda da ifade edildiği üzere, "Eski Türk devlet geleneğinde Töre ilahi kaynaklı hâkimiyetten (kuttan) ayrılamazdı. Özellikle devlet kuran her Kağan mut­laka bir töre koyardı. Töre, Türk örf ve geleneklerinin kesin bir hükümler birliğidir. Töresiz bir ilin ya da devletin varlığı mümkün değildir".

Türk kültür yapısının en hassas ve ince dokusunu "Türk Töresi" oluşturur. "Töre, mil­li toplumda ferdi ve sosyal ilişkileri düzenleyenlerdi disiplin ve otoriteye bağlayan, mil­li barış, dayanışma ve beraberliği sağlayan bir kültür kurumudur. Yabancı kültürler ön­ce bu değer sistemini yıkmak isterler".

Türk töresi rastgele, tesadüfen meydana gelmiş şeylerden ibaret değildir. Bunlar ay­rılmaz bir şekilde milletin varlığına milletin ortak düşünce, duygu ve kanaatlerine bağlı­dır. Töre, Türk milleti ile birlikte doğar, milletle gelişir ama asla milletle yok olmaz. Kı­sacası "İl gider, töre kalır". Türk kültürünün temelini oluşturan, sonuncu unsur ise, "de­mir"dir. Bu maddenin ilk defa eski Türk yurdu olan Altay Dağlarında bulunduğu ve yer­yüzüne dağıldığı artık bilinen bir gerçektir.

Türkler dünyanın ilk demirci kavmi olarak bilinir. Demirin eritilip istenilen şekil ve­rilmesiyle birlikte, insanlık âleminde uzun ve parlak bir dönem açılmış oluyordu. Demir Türk uygarlığının ilk simgesidir. "Göktürkler ile Oğuzların ataları demirci idiler. Demir­ciye Moğollar "Darhan" derlerdi. Dokuz atası demirci olan adam şaman olurdu. Saman­ların büyüklerine Tarhun adı verilirdi. Bundan anlaşılır ki demircilik eski Türklerce sa­natların en saygınıydı".

"Demircilik ile ilgili bir takım merasimler de eski Türkler arasında önemli bir yer tu­tardı. Her yıl belli bir günde ilhan, demir merasimi için bir demir parçasını akkor haline gelinceye kadar ocakta ısıtırdı. Demir, bu hale geldikten sonra, İlhan'a ait "altın örsün" üzerine konulur, ilhan, altın çekici alarak, bunun üstüne vururdu. Bundan sonra, koşul­lar, toylar, şölenler yapılırdı. Bu merasimler hudutta da yapılır. Ülkeye dışarıdan girmek isteyen bir yabancı elçi, bu merasimi yapmadan giremezdi".

Demircinin Türk toplumunda ne kadar önemli konumda olduğunu tarihe ışık tutan bü­tün Türk destanlarında görmek mümkündür. Nitekim Türk sosyo-kültürel yapısını en iyi işleyen destanlardan biri olan Manas Destanı'nda da anlatıldığı üzere; "Her akına çık­madan önce Manas kendi demircisine gider, kılıçlarını biletir, silahlarını tamir ettirir ve öyle yola çıkardı. Nogay-Han'ı Yoloy'u mağlup ettikten sonra, onun iki kızını esir ederek yurduna getirmiştir. Bu Han kızlardan birini, teşekkür ifadesi ile demircisine vermiş ve di­ğerini de oğluna nikâhlamıştı. Manas, demircisini Darkan yani Tarkan, saygı deyimi ile çağırırdı. Çünkü Tarkanlık hükümdar tarafından verilmiş çok yüksek bir üstünlük unvanı idi. Onların bu rütbesi de nesilden nesile sürüp giderdi".

Bu açıklamalarda demirciliğin hem dini ve inanç sistemleriyle ilgisi bulunması hem de rütbelerin babadan oğla geçmesi, Osmanlıların ilk dönemlerinde kurulan lonca yani esnaf teşkilatlarının izlerini taşımaktadır. Nitekim ahilik teşkilatı üzerine araştırma yapan bazı ilim adamlarına göre, kelimenin kökeni Orta Asya kaynaklıdır ve taşıdığı mertlik, alplık, yiğitlik, eli açıklık, konukseverlik hasletlerinin ifade ettiği sanat ve ticaret kuralla­rının Orta Asya Türkleri arasında çok yaygın oluşunu göstermektedir.

Belirtmek gerekirse, toplumları uygarlığa yöneltme yolunda en kesin tesirler yapmış olan bu üç temel unsurun Türk kültürüne özgü özellikler olduğu görüşü bütün dünyada genel kabul görmüş bir mütalaadır. "W. Koppers, O. Menghin başta olmak üzere, bir kı­sım batılı bilginlerce "Altaylılar" tarafından yaratıldığı ifade edilen ve dünyanın ilk yük­sek kültürü olarak tanınan bu Türk (Bozkır) Kültürü, taşıdığı beşeri değerler sebebiyle süratle etrafa yayılarak kısa zamanda doğuda Moğolları ve Kuzey Çinlileri, batıda Hind-Avrupalıların bazı kollarını tesir altına almış ve bir medeniyet vasfı kazanmıştır. Böylece milattan önceki binlerden, milattan sonra XIV.-XV. yüzyıllara kadar Avrupa ve Asya'nın step bölgelerinde hâkim olan ve son Avrupa ilmi literatüründe "La civilisation des Step-pes" tabiri ile yer almaya başlayan Bozkır Medeniyeti, adları geçen Batılı araştırmacıla­ra göre, dünyada mevcut ilk medeniyettir. Daha da mühimi batı medeniyetinin doğuşun­da birinci derecede amil oluşudur.

KAYNAKLAR

Gökalp, Ziya,"Türk Töresi", (Haz..: Yusuf Çotuksöken), inkılâp Yay., İstanbul 1977.

-------"Türk Uygarlık Tarihi", (Haz..: Yusuf Çotuksöken), İnkılâp Yay., İstanbul 1981.

Kafesoğlu, İbrahim, "Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri", Hamle Yay., İstanbul 1995. Karaca, Kurt,"Milliyetçi Türkiye", Emet Matbaacılık, Ankara 1976. Ögel, Bahaeddin, "Türk Kültürünün Gelişme Çağları", Türk Dünyası Araştırma Vak­fı Yay., İstanbul 1988.

----------, "Türk Mitolojisi I", Türk Tarih Kurumu Basımevi Yay., Ankara 1993.

Türkdoğan, Orhan, "Türk Tarihinin Sosyolojisi", Turan Yay., İstanbul 1996.

Ogel, Bahaeddin, "Türk Kültürünün Gelişme Çağları", Türk Dünyası Araştırma Vak­fı Yay., İstanbul 1988, sh. 1.

Türkdoğan, Orhan, "Türk Tarihinin Sosyolojisi", Turan Yay., İstanbul 1996, sh.

 

 

SON EKLENENLER

Üye Girişi