Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ÂŞIK ŞEM’Î HAYATI ve ŞİİRLERİ aşık şemi hayatı ile ilgili görsel sonucu

(ö. 1839 [?])

Saz şairi.

Konya’da dünyaya geldi. Adı Ahmed’dir. Ömrünü bu şehirde geçirdiğinden daha çok Konyalı Şem‘î diye anılır. Kaynaklarda 1198’de (1784) doğduğu belirtilmekle beraber şairin hacca gidişi vesilesiyle söylediği iki şiiri bu tarihi doğrulamamaktadır: “Elli beş-elli altı yaşında Hak etti nasip / Verdi Şem‘î’nin murâdın hazret-i rabbü’l-enam” (Halıcı, s. 53); “Sene bin iki yüz kırk ikide Şem‘î gedâ / Sebeb-i hac ile cânan iline eyler sefer” (a.g.e., s. 14). 1242 (1826) yılında elli beş veya elli altı yaşında olduğuna göre şairin doğum yılının 1187 (1773) olduğu söylenebilir. Babası helvacı Mehmed Ağa’dır. Düzenli bir eğitim görmemekle birlikte çocukluğundan itibaren bir kültür ve sanat ortamında yetişti. İleri sayılabilecek yaşlarda çırağı Silleli Sürûrî’den okuma yazma öğrendi. İrticâlen şiir söyleme yeteneğinden dolayı kendisine “Şem‘î” (çevresini aydınlatan kimse) mahlası verildi.

Helvacılığı öğrenmesine rağmen bu mesleği yapmayan Şem‘î gençlik dönemini sorumsuzca geçirdi ve rindâne bir hayat yaşadı. O yıllarda Konya’da Türbe ve Ayakçı adını taşıyan iki kahvehane âşıkların çalıp söylediği, bundan dolayı saza meraklı gençlerin uğrayıp âşıklık mesleğini öğrendiği yerlerdi. Şem‘î’nin âşıklığı öğrenmesinde bu iki kahvehanenin önemli bir yeri vardır. Türbe Kahvehanesi’ni çalıştıran saz şairi Âşık Dertli, Şem‘î’deki kabiliyeti görünce ona ilgi gösterdi. Şem‘î de giderek âşıklıkta ilerledi; bu kahvehanede irticâlen söylediği şiirler, hazırladığı muammalar, katıldığı atışmalar kendisine ün kazandırdı. Bir müddet sonra bunlara Silleli Âşık Sürûrî’nin katılmasıyla Türbe Kahvehanesi Konyalılar için önemli bir mekân haline geldi. Mevlevî Dergâhı postnişini Mehmed Hemdem Said Çelebi de bu üç âşığa büyük ilgi duydu. Uygun bir mekân olmayan Türbe Kahvehanesi’ni yıktırarak yerine ortasında bir havuz bulunan ferah bir kahvehane inşa ettirdi. Mevlânâ Dergâhı’na Dutlu’dan getirilen sudan kahvehaneye su verdi. Burada yetişen pek çok âşık gibi Şem‘î de birkaç defa İstanbul’a giderek III. Selim’in huzurunda sanatını icra etti. I. Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar ayakta kalan ve Sulu Kahve diye anılan Türbe Kahvehanesi, Konya’da halk kültürü ve sanatının merkezi olmuştur.

Şem‘î’nin şöhretinin İstanbul’da yayılması ve sarayda düzenlenen saz meclislerini yönetecek duruma gelmesi ona olan ilgiyi arttırdı. Padişah kendisine İstanbul’da kalmayı teklif ettiyse de kabul etmedi. Bunun üzerine şaire Konya’da çarşı ağalığı görevi verildi. Bu görev Şem‘î’nin Konya’daki itibarını yükseltti, ayrıca su memurluğu da yaptı. Esnafın birçok işi Şem‘î vasıtasıyla yürütüldü. Hemdem Said Çelebi’ye samimiyetle bağlanan Şem‘î, en güzel şiirlerini Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve onun evlâdı için söyledi; Hemdem Said Çelebi’nin konağındaki saz sohbetlerinde aranan bir isim oldu. Âşık Dertli, Şem‘î’nin çırağı Âşık Sürûrî, Mevlevî şair ve neyzenlerinden Hulûsi Dede, Niyâzi Dede, Derviş Hasan gibi şahsiyetler bu sohbetlerin diğer önemli isimleridir. Şem‘î hayatının sonlarında çarşı ağalığı görevini bıraktı. Ardından defnedileceği yeri belirledi ve son şiiri olan koşmada, “Gönüller bâbında beysin paşasın / Mevlâm ömür versin binler yaşasın / Yetiş ey bî-vefâ helâllaşasın / Şem‘î ecel câmın içti gidiyor” (a.g.e., s. 84) diyerek 1839 yılında muhtemelen altmış altı veya altmış yedi yaşında vefat etti. Mezarının çeşitli tarihlerde imar çalışmaları dolayısıyla kaldırılmak istenmesi, ancak kaldırılamaması halk arasında bu mezarla ilgili çeşitli menkıbelerin yayılmasına yol açmıştır.

Türk âşıklık geleneği içinde önemli bir yere sahip olan Şem‘î’nin 200 civarında şiiri tesbit edilmiş ve Fevzi Halıcı tarafından yayımlanmıştır (bk. bibl.). Hem aruz hem hece veznini kullanan şairin gazel, divan, kalenderî, koşma, semâi ve destan nazım biçimleriyle olan şiirlerinin konusunu münâcâtlar, Hz. Peygamber, Hz. Ali, Kerbelâ, Kâbe ve Mevlânâ sevgisi gibi şiirlerle aşk, kişisel duygular, Konya, Konya’nın güzellikleri ve tabiat oluşturmaktadır. Şiirlerinde Âşık Ömer’in etkisinde kaldığı görülmektedir. Diğer saz şairlerinden farklı olarak Şem‘î âşık edebiyatının ana nazım biçimi olan koşmayla sadece yirmi iki şiir söylemiş, semâi biçimini ise hiç kullanmamış, daha çok murabbaı andıran semâiler yazmıştır. Genellikle saz şairlerinde görülen ölçü, kafiye ve durak kusurları Şem‘î’nin şiirlerinde fazlaca yer almaktadır. Özellikle dinî-tasavvufî terimlere, Farsça ve Arapça tamlamalara yer veren şairin dili diğer saz şairlerine göre ağır sayılır. Gerek dili gerekse tercih ettiği nazım biçimleri bakımından daha çok klasik Türk şairlerine yaklaşan Şem‘î’nin divanı (Dîvân-ı Şem‘î), ilk defa İstanbul’da 1287’de (1870) basılmış, kısa sürede birçok baskısı yapılmış, bu arada tarihsiz baskılar da gerçekleştirilmiştir (a.g.e., s. 124-126).

BİBLİYOGRAFYA:

Şem‘î, Dîvân-ı Şem‘î, İstanbul, ts. (Şirket-i Sahâfiyye-i Osmâniyye); Sadettin Nüzhet - Mehmet Ferit, Konya Vilâyeti Halkıyât ve Harsiyâtı, Konya 1926, s. 53-58; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, IV, 1790-1792; İbrahim Aczî Kendi, Âşık Şem’î Konuşuyor, Konya 1951; Feyzi Halıcı, Âşık Şem’î: Hayatı ve Şiirleri, Ankara 1982; Mehmet Sarı, Osmanlıca Örnek Metinlerle Edebiyat Araştırmaları, Ankara 2007, s. 315-344; Kāmûsü’l-a‘lâm, IV, 2874; “Şem’î Ahmed”, TDEA, VIII, 128-129; Koyunoğlu Kitaplığı, cönk nr. 11361, 11362, 11363, 11446, 11447, 11449, 11452; M. Ferit Uğur Vakfı, Mevlânâ Müzesi, cönk nr. 1187

Nurettin Albayrak, TDV, İSLAM ANS

 


ÂŞIK ŞEM’Î HAYATI ve ŞİİRLERİ-2


Asıl adı Ahmed olup 1783’te Konya’da doğmuş, 1839 (bazı kaynaklara göre ise 1834)’da yine Konya’da vefat etmiştir. İstanbul’a ve Hacca gitmiş, aruzla ve dinî muhtevalı şiirler söylemiştir. Eski kültürümüzü oldukça iyi bilen Şem’î’nin ölümünden sonra basılan ve sadece aruzlu şiirlerinin yer aldığı divânı büyük ilgi görmüştür. Hece vezni ile yazdığı şiirleri sayıca azdır ve bilhassa destânları önemlidir.
Şiirlerinin dili oldukça ağdalıdır; bunda, aruzla yazmanın izlerini aramak gerekir. Klâsik şairlerimizden başka, başta Âşık Ömer olmak üzere aruzla da yazan halk şairlerimizin tesiri görülür.
Mevlevîliğe de intisap ettiği söylenir. Mezan, Mevlânâ Müzesi’nin hemen yanıbaşındadır.
Torunu Emine de âşık olup “Şem’î’nin Gülü”, “Şem’î’nin Kızı” gibi mahlaslarla şiirler söylemiştir.
Hızrî’de adı sayılan Şem’i şairimiz olabilir.

1

Çevrilir başıma cihan dâr olur
Bana efendimden itâb olunca
Bülbül gibi işim âh u zâr olur
Gül yüzünden ref'-i nikâb olunca

Efendim beğendim tarz-ı edânı
Anınçün çekerim cevr-ü cefânı
Boşlamam dilimden medh ü senânı
Sine girip tenim türâb olunca

Derunum şehrini odlara yakma
Nusha'i kübrâdır gönül hor bakma
Mevlânın yapısın katidip yıkma
Ta’ınir kabul itmez harâb olunca

Derd-i aşkın ile şişte püryânım
Semyâya ser çekti âh u figânım
Safâ mı kesbittin benim sultânım
Şem'î'nin ciğeri kebâb olunca

Şimdiki dilberler söze uyarlar
Bakmazlar gedâya ararlar bayı
Anlar dâim atlas libas giyerler
Beğenmezler bizim eski abayı

Cilây-ı kalbtir aşk olmaz mı vâkî
Bu cihan kimseye kalmadı bâkî
Mevlâyı seversen mey sunan sâkî
Nevbetim geldikçe kesme çabayı

Güzel ahlâkına dil oldu hayran
Mevlâm işimizi eylesin âsân
Hatıra geldikçe oğul Ali can
Çıkarma gönülden Şem'î Babayı

2

Aceb kande gezer ol yüzü mahım
Anı görmiyeli çok zaman oldu
Enderundan çerağ olunca ahım
Yedi katgöklere dirahşan oldu

Uftade olalı bir afitaba
Hasret oldu iki dideler haba
Eşk-i çeşmim dökülünce türaba
Rüy-i zemin lal-i bedehşan oldu

Bana çok cevr-itti Haktan utanmaz
Kişi sevdiğine kem sanı sanmaz
Gözüm görmeyince gönlüm inanmaz
Bazı ahbab dir ki müslüman oldu

Kocaldın çeşmimin nüru döküldü
Ah-ide ah-ide ömrüm söküldü
Sakalım pir oldu kaddim büküldü
Sarardı gül benzim zağferan oldu

Ana dil vireli bu Şem'i kemter
İder lisanında ismini ezber
Bir kerre almadı vuslat müyesser
Bevhude dillere dasitan oldu

SON EKLENENLER

Üye Girişi