Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

GARİP OZAN, “BOZKIRIN TEZENESİ” NEŞET ERTAŞ

Ülkemiz halk müziğinin önde gelen türkü yakıcı/havalandırıcı, icracı ve Garip mahlaslı halk şairi Neşet Ertaş, siroz tedavisi gördüğü İzmir Medical Park Hastanesinde 25 Eylül 2012 Salı günü hayata gözlerini yumdu. Cenazesi, vasiyeti üzerine 26 Eylül 2012 Çarşamba günü Kırşehir Ahi Evran Camisi’nde kılınan ikindi ve cenaze namazlarının ardından Bağbaşı Mezarlığı’nda kendisi gibi halk müziği ustası babası Muharrem Ertaş’ın (1913-1984) mezarının ayakucunda toprağa verildi. Cenaze törenine Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi Başkanı, CHP Genel Başkanı, Kültür ve Turizm Bakanı ile çok sayıda siyasetçi, kültür adamı ve sanatçı dostlarıyla birlikte yurdun çeşitli yerlerinden gelen hemşehrileri, sevenleri katıldı. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül ile çok sayıda siyasetçi ve sanatçı, duydukları üzüntüyü ve Ertaş’ın sanatçı kişiliğini değerlendiren mesaj yayımladılar.


Romancı Yaşar Kemal’in adlandırmasıyla “Bozkırın Tezenesi” Ertaş, Kırşehir Abdal geleneğinin önemli sanatçılarından Muharrem Ertaş ve Döne Hanım’ın oğlu olarak 1938 yılında Kırşehir’in Kırtıllar köyünde doğdu. Göbeğine babasının bağlamasını koydular, o da bağlama çalsın diye. Kırtıllar, geçimini genellikle düğünlerde çalgı çalarak, halkı eğlendirerek sağlayan Abdal aşiretinin yaşadığı bir köydür. Türkmenistan’da da Abdal aşireti, kalabalık bir topluluktur ve yine halk müziği ve oyunlarıyla geçimlerini sağlayanları barındırmaktadır.


Muharrem Ertaş’ın Döne Hanım’la evliliğinden beş çocuk dünyaya geldi: Necati, Neşet, Ayşe, Nadiye ve Muhterem. İki erkek, üç kız. Babası Kırşehir, Yozgat, Niğde, Kayseri ve Kırıkkale düğünlerinde bağlama çalıp türkü söyleyerek halkı eğlendiriyor, geçimini sağlıyordu. Neşet, önce zil, maşa çalarak ritimle tanıştı. Beş altı yaşlarından itibaren köçeklik de yaptı. Ardından önce cümbüş, keman sonra da kolları yeterince uzayınca bağlama çalmayı öğrendi. Düğünlerde çalgı takımında keman, cümbüş, gırnata çalan da bulunurdu. Ağabeyi Necati keman çalıyordu. Bu sebeple cümbüşle başlamıştı çalgıcılığa. Düğün seyahatleri yörenin türkü, oyun dağarcığını belleğine yerleştirmişti. Ancak, bu gezginci hayat sebebiyle okul yüzü göremedi. Okuma yazmayı çevresinden öğrendi.


Ertaş ailesi Kırtıllar’dan sonra Çiçekdağı’nın İbikli köyüne yerleşti. Annesi Döne Hanım İbikli’de ölünce Yozgat’ın Kırıksoku köyünde yaşamaya başladılar. Babası, burada Arzu Hanım’la evlendi. Teyzesi tarafından büyütüldü küçük Neşet. Sekiz dokuz yıl bu köyde yaşadıktan sonra Yerköy ve Kırıkkale’de de bir süre kalıp Kırşehir’in Bağbaşı Mahallesini mesken tuttu Ertaş ailesi.


Küçük Neşet büyümüş, babasından güzel türkü söyleyip bağlama çalmayı öğrenmişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Sanatçısı ve Emekli Güzel Sanatlar Genel Müdürü Bayram Bilge Tokel, Neşet Ertaş hakkında en geniş araştırmayı yapmış, onunla saatlerce sohbet etmiş ve sonunda Neşet Ertaş Kitabı (Ankara 1999, 320 s., Akçağ Yayınları) adıyla değerli bir kitap yayımlamıştır. Bu kitaptan öğrendiğimize göre, on dört yaşındayken Muzaffer Sarısözen ona, Yurttan Sesler programında yer verdi. Daha sonra Ankara Radyosunda sınava tabi tutulan Ertaş, on beş günde bir yirmi üç yıl boyunca radyoda çalıp söyledi.


O dönemin müzik piyasasının merkezi, bugün olduğu gibi İstanbul’du. İstanbul’da plağa okuduğu ilk türkü Garip Bülbül (I957)’dür. İstanbul’da Beyoğlu Saz’da bir süre çalıp söyledi. Ankara ilk göz ağrısıydı. Gittiği İstanbul’dan Ankara’ya dönüp (1958) Kazablanka Gazinosunda sahneye çıktı. Gazino dünyasında ses sanatçısı Leyla Hanım’la tanışarak evlendi. Babası Muharrem Er-taş, bu evliliğe şiddetle karşı çıktı. Yedi sekiz yıl süren bu evlilikten oğlu Hüseyin ve kızları Canan ile Döne dünyaya geldi.


Ankara’da bir yandan gazinoda sahneye çıkıp Ankara Radyosunda program yaparken diğer yandan başka geçim kapıları da aradı. Hüseyin Koluman’ın bağlama atölyesine ortak olup bir bağlama yapmayı başardı. Ankara’da düz göğüslü bağlama üretiminin başlamasına sebep oldu. 1960-1976 yılları arasında hayatının önemli bir bölümünü Ankara’da yaşadı. Plak çalışmaları için zaman zaman İstanbul’a gitti. Önce Kırşehir ve çevre illerden duyduğu uzun hava ve kırık havaları okuyarak adını duyurdu. Daha sonra kendi deyişiyle türkü havalandırmaya/yakmaya başladı. Havalandırdığı türkülerin önemli bir bölümünün sözlerini, Garip mahlasıyla kendisi yazmaya çalıştı. Yeni türküler, bozlaklar peş peşe geldi. Ününe ün kattı bu yeni eserler. Doğuştan gelen bir yetenekle bağlamayı kendine özgü bir üslupla çalıyor, dinlenip de geçilen türküleri sesi ve sazıyla birdenbire dillere düşürmeyi başarıyordu. Türkülerin, şarkıların beğenilen müzik cümlelerini harmanlayıp yepyeni bir hava hâline getirme yeteneği vardı. Beğendiği mısralara yeni mısralar, süsleme kelimeleri ekleyerek şiir düzenleme konusunda da olağanüstü bir yeteneğe sahipti. Halkın hoşlandığı ezgileri, şiirleri sezip yaratma yeteneğiydi bu. Türk milletinin müzik haritasındaki bütün engebelere, doğal oluşumlara hâkimdi sanki. 1965-1975 yılları arasında Zahide’m başta olmak üzere pek çok türküsü; halkın diline, gönlüne yerleşti.
1976 yılında bir felç geçirdi. Bağlamasını çalamaz hâle geldi. O yıllarda Türkiye’de tıp bugünkü kadar gelişmiş değildi. Ağabey Necati, Almanya’da işçi olarak çalışıyordu. Tedavi için Almanya’ya gitti. Gidiş o gidiş... Tedavisi bitince tekrar bağlamasına kavuştu. Çocuklarına iyi bir öğrenim yapmak amacıyla Almanya’da kaldı. Köln’e yerleşti. Dört kişilik bir Neşet Ertaş Orkestrası kurup işçilerimizin düğünlerinde, bayramlarında halk müziği ihtiyaçlarını giderdi. Almanya’da bir süre, bir okulda bağlama öğretmenliği de yaptı. Ses kaseti dönemi başlayınca hem Türkiye’de hem de Almanya’da ses kasetleri piyasaya çıktı. 2000’li yılların başında halk konserleri için Türkiye’ye geldiğinde gördüğü ilgiden memnun olup Türkiye’ye dönmeye karar verdi (2001). Birçok konser verdi, radyo TV programına katıldı. Kalan Müziğin öncülüğünde eski ve yeni eserleri derlenip arşivlendi. Bir bölümünden yeni albümler oluşturuldu. Üç yıldır, vefat ettiği İzmir’de yaşıyordu.


Neşet Ertaş’ın repertuvarındaki halk müziği eserlerinin kesin ad ve sayısını bilmek mümkün değil. Plak ve kaset sayısı da tam olarak bilinmiyor. Ölümünden sonra otuza yakın olduğu yazıldı. Bu konuda elimizdeki en sağlam kaynak, Bayram Bilge Tokel’in Neşet Ertaş Kitabı. Kitabın 142-148. sayfaları arasında "Neşet Ertaş’ın Okuduğu Eserler” başlığı altında 183 türküsünün adı verilmiş. Bir bölümünün adını hatırlatalım: Aman Dünya Ne Dar İmiş, Anavatanımsın Baba Yurdumsan, Âhu Gözlerini Sevdiğim Dilber, Anam Ağlar Başucumda Oturur, Ben Bu Yıl Yârimden Ayrı Düşeli, Bugün Bana Bir Hâl oldu, Dâne Dâne Benleri Var Yüzünde, Dinle Sana Bir Sözüm Var, Gönül Dağı, Kar mı Yağmış Yüce Dağlar Başına, Karadır Bu Bahtım Kara, Köprüden Geçti Gelin, Ne Güzel Yaratmış Seni Yaradan, O Şirin Sözlerine, Yürü Bre Yalan Dünya, Hapishanelere Güneş Doğmuyor, Zahide Kurbanım N’olacak Hâlim, Zülüf Dökülmüş Yüze.


Yine Bayram Bilge Tokel’in tespitine göre TRT THM Repertuvarına Neşet Ertaş’tan derlenen 21 kırık ve 9 uzun hava (bozlak) girmiştir.
Ertaş’ın hayatı ve sanatıyla ilgili olarak Tokel’in kitabının benzeri bir yayın da T. İş Bankası Kültür Yayınlarınca yapılmıştır: Gönül Dağında Bir Garip/ Neşet Ertaş Kitabı (hzl. Haşim Akman, İstanbul 2006, 307 s.)


Hazırlayanları arasında yer aldığım, Kırşehir Valiliğince yayımlanan Kırşehir Halk Müziği kitabında (hzl. Salih Turhan, Mehmet Kara, Nail Tan, Abdullah Gündüz, Ankara 2007) Neşet Ertaş’ın kaynak kişi olarak belirtildiği 94 kırık, 47 de uzun hava bulunmaktadır. Ertaş’ın hayatı ve THM’ye hizmetleriyle ilgili önemli bir çalışma, TRT’nin Ali Boz-kurt yönetiminde hazırladığı Bayram Bilge Tokel’in danışmanlığını yaptığı dört bölümlük “Bozkırın Tezenesi” adlı belgeseldir. Ayrıca Can Dündar’ın hazırladığı Garip-Neşet Ertaş Belgeseli de vardır. Adnan Yılmaz’ın hazırladığı Kırşehir Belediyesince 2008 yılında yayımlanan Kırşehir Örneklemesiyle Anadolu Abdalları (Ankara 2008) adlı kitapta da Neşet Ertaş ve babası Muharrem Ertaş’la ilgili önemli bilgilere yer verilmiştir.
Ertaş, halk müziği alanında en çok beğenilen sanatçılardan biriydi. Hizmetleri, değeri hiçbir zaman unutulmadı. 2006 yılında “TBMM Üstün Hizmet Ödülü” ile onurlandırıldı. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül tarafından bir grup sanatçı arkadaşıyla 27 Mayıs 2008 tarihinde Köşk’te ağırlandı. UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi çerçevesinde 2009 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığınca sekiz sanatçıyla birlikte “Türkiye’nin Yaşayan İnsan Hazinesi” ilan edildi. İlan gerekçesinde sanat dalı “Abdallık Geleneği Temsilcisi-Halk Ozanı” olarak belirtilmişti. 25 Nisan 2011 tarihinde ise İTÜ Devlet Türk Musikisi Konservatuarı Müdürlüğü ve İTÜ Rektörlüğü tarafından törenle “Fahri Doktor/Onur doktoru” unvanı verilerek hizmetleri, ülkemizin en yüksek müzik eğitim kurumunca değerlendirildi. TRT mahallî sanatçısı unvanıyla başladığı halk müziği serüveninde böylece en yüksek unvanlara kavuştu. Sağlığında adı Ankara’da bir parka verildi, heykeli dikildi. Kırşehir’deki Muharrem Ertaş Anıtı kompozisyonunda babasının karşısında oturmaktadır.

Söz, rahmetli Ertaş’ın aldığı unvanlardan açılmışken, ölümü üzerine basında yer alan iki yanlış/eksik haberle ilgili açıklama yapmak gerektiğine inanıyorum. Birinci haber, “Devlet Sanatçısı” unvanıyla ilgilidir. Basında, haber bültenlerinde; Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine “Devlet Sanatçısı” unvanının verildiği, “Hepimiz bu devletin sanatçısıyız. Ayrıca bir devlet sanatçısı sıfatı bana ayrımcılık geliyor. Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam benim için büyük mutluluk bu.” diyerek, unvanı reddettiği yazılmış veya okunmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde uzun yıllar Devlet Sanatçılığı Yönetmeliği’nin uygulanmasıyla ilgili görevde bulunduğumdan konuyu gayet iyi biliyorum. Bu unvanın 1971’de getirilip 2002’de kaldırılmasıyla ilgili bir makale de yazdım. Kimlere bu unvanın verildiğini, reddedenlerin listesini açıkladım. 1998 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünde oluşturulan kurulca belirlenip Cumhurbaşkanı Sayın Demirel’in onayından geçen 85 kişilik Devlet Sanatçısı listesinde rahmetli Ertaş’ın adı yoktu. Ancak, Cumhurbaşkanlığı Makamı bazı sanatçılarla görüşüp listeye alınmaları konusunda tavsiyede bulunma yetkisine sahipti. Demek ki, Ertaş’la yapılan görüşme sonrası, söz konusu cevap alınınca Kültür ve Turizm Bakanlığına tavsiye notu gönderilmemişti. Kurul, kararlarını sanatçılara danışmadan almaktaydı. Bu yüzden 85 kişilik liste kamuoyuna açıklanınca Atıf Yılmaz, Orhan Pamuk, Sezen Aksu, Belkıs Akkale, Arif Sağ, Melih Cevdet Anday, Turhan Selçuk, Fikret Otyam ve Avni Arbaş verilen unvanı almayacaklarını bakanlığa bildirmişlerdir. Neşet Ertaş’ın adını bu reddedenler grubunda görmeyenlerin şaşırmamaları açısından bu açıklamayı yapmak istedim. Devlet Sanatçısı unvanı, sanatçılar arasında büyük huzursuzluk yaratmıştı. Ressam Mehmet Güleryüz’ün açtığı dava üzerine 2002 yılında Danıştay Devlet Sanatçılığı Yönetmeliği’ni ve bu yönetmelik çerçevesinde verilen unvanların önemli bir bölümünü iptal etti. Böylece, Ertaş’ın; "Hepimiz devletin sanatçısıyız.” sözü haklılık kazandı.

Görsel ve yazılı basında yanlış değerlendirilen ikinci konu ise Ertaş’a "Yaşayan İnsan Hazinesi” unvanını UNESCO’nun verdiği, Türkiye’nin onun değerini yeterince bilmediğidir.  UNESCO Genel Kurulunun 2003 yılında kabul ettiği "Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi” 2006 yılında TBMM’ce onaylanmış, böylece ülkemiz sözleşmeyi uygulayacağını taahhüt etmiştir. Sözleşme gereğince, her ülke korunması, yaşatılması gereken somut olmayan kültürel mirasının (halk kültürü, folklor ürünleri) envanterini çıkarmak, bu mirası yaşatan insan hazinelerini tespit ve teşvikle görevlidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünce oluşturulan bir Uzmanlar Kurulu, Türkiye’nin somut olmayan kültürel miras çalışmalarıyla ilgili kararları almaktadır. Kurul, Türkiye’nin yaşayan insan hazinesi adaylarını da belirleyip Kültür ve Turizm Bakanının onayına sunmaktadır. Rahmetli Ertaş’a, 2009 yılında Yaşayan İnsan Hazinesi unvanı, sekiz halk kültürü sanatçısıyla birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığınca takdir edilmiştir. Unvan belgesi ve ödülü, 26 Kasım 2010 tarihinde İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde düzenlenen bir törenle dokuz halk kültürü sanatçısına verilmiştir. Kısacası, devletimiz Ertaş’ın ve diğer halk kültürü sanatçılarının değerini bilmiştir, bilmektedir.
Ertaş’ın boşandığı eşi Leyla Hanım Antalya’da, mühendis oğlu Hüseyin ve kızları Döne ile Canan Almanya’da Berlin’de yaşamaktadır.


TÜRK DİLİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi