Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

GEVHERİ HAYATI ve ŞİİRLERİ

?-1720 ?

Asıl adı Mustafa'dır. Kesin tarih ve belgeler yoksa da 17. yüzyılın ortalarında doğduğu, oldukça uzun yaşadığı ve 1720'lere doğru öldüğü tahmin edilmektedir. Saz şairleri, geleneği onu Kırım'lı saymaktadır. Yurt içinde çok gezdiği, Şam ve Arabistan'a gittiği, Rumeli serhatlerinde ve bilhassa Eğre'de (belki ordu hizme­tinde) bulunduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Nerede öldüğü bilinmiyor.

Gevheri, kasaba ve köy şairleri gibi değil, az çok okumuş bir ozandır. İstan­bul'da bulunmuş 1688'de Padişahı ziyaret eden Kırım Hanı Selim Giraya bir şiir sunmuş ve onunla yakınlık kurmuştur, Bir süre divan kitabeti hizmeti görmüştür. Üst zümre şairlerinin dil, üslûp ve mazmunlarına heveslenerek o yolda pek çok şi­ir yazmıştır.

Gevheri" de Âşık Ömer ve Karacaoğlan gibi halk edebiyatının şöhretli bir şairi­dir. Adını, yüksek çevrelere duyurmuş ve bazı manzumeleri tezkirelere de geç­miştir. Saz şairleri ise onu en büyük üç dört ustadan biri diye saymıştır.

Böylece iki kültürlü iki üsluplu olan Gevherî'nin şiirleri, birbirinden oldukça uzak iki tarz içinde toplanabilir:

a) Divân tarzında yazdığı divan'lar, müstezâd'l&T ve birkaç semai.

b) Saz şairleri tarzında koşma, türkü, türkmânîve tecnisvs.

Halk şairlerinin fâiîâtün fâiîâtün fâiîâtün fâilün vezniyle yazdıkları divânlar üst zümre şairlerininkinin aksine şiirlerin toplandığı kitap değil, bir çeşit nazım şekli ve tarzıdır. Yani bir tek şiire "divan" denilmektedir. Bu şiirler asıl divan şi-irindeki nazım şekillerinden murabbaları andırmaktadır. Bunlar bestelenmek üzere yazılmış (şarkı gibi) parçalardır. 16. ve 17. yüzyılın bazı halk şairleriyle bir­likte bilhassa Gevheri ve Âşık Ömer, birçok "divan" yazmışlardır.

Böyle manzumelerinde divan şairlerini taklit özentisi bulunan Gevheri, yeni ve kuvvetli bir şahsiyet göstermemiştir. Tersine, öz duyuşlarından ve halk zevkin­den hayli uzaklaşarak şiirinin cevherini bozmuştur. Üstelik aruzlu şiirlerinde bol kullandığı yabancı söz ve tamlamaları bazen hece şiirlerine de karıştırmıştır.

Gevheri şüphesiz, asıl gücünü, heceyle söylediği şiirlerde göstermektedir. Bunlardaki zevkli konuşma Türkçesi halktan alınmış hayaller, deyişler, mecazlar ve duyuşlarla Örülerek çarpıcı şiirler meydana getirilmiştir. Söz gelişi, sevgilisini, en eski Türk şiirlerinde ve Özellikle Dede Korkut’ta görüldüğü gibi kaz ve kuğu'ya, benzettiği olur.

Bazı parçaları onun bir ordu şairi gazi-ozan olduğunu da düşündürüyor. Bunlar­da bre! hey! diye başlayan pervasız söyleyişler, sevgiliyi kale'ye benzetişler ve yiğitçe edalar göze çarpıyor. Alaycı şathiyeleri ve zamaneyi hicvedişleri ile de tanınan Gevheri yaşadığı çevreleri, tanıdığı kişi ve zümreleri samimiyetle anlatabiliyor.

Gevheri"nin, divan tarzı şiirlerinde Fuzûli etkisi kesindir; hece şiirlerinde ise 17. yüzyıl başlarında yaşamış olan Kuloğlu'nun izleri görülmektedir. Bu iki şâir Gevhe­rî'nin duygu ve mizacına uygundur. Nitekim şairimiz de onlar gibi, aşk ve gurbet acısından ve sevgilinin cefasından koşmalar, türküler dolusu yakınmaktadır.

 

KOŞMA

Gönlümüz bağlandı zülfün teline              Hasretinle her dem bağrım deliktir
Alınmaz gözleri mestim, alınmaz.             Kül oldu vücudum şehri yanıktır
Sencileyin cevredici kuluna                 Cümle yollar bağlı haramiliktir
Bulunmaz, gözlen mestim bulunmaz.       Gelinmez gözleri mestim gelinmez.

 

Düştüm ateşlere durmaz yanarım          Gevheri der, yoktur derdime çare
İçip aşkın dolusundan kanarım               Onulmadı gitti sinemde yâre
Müşkül işi ululardan sorarım                  Gönül bir şahindir, her bir şikâre
Bilinmez, gözleri mestim bilinmez.          Salınmaz, gözleri mestim salınmaz.

 

İLGİLİ İÇERİK

GEVHERİ METİN İNCELEMESİ


 GEVHERİ

Adı Mehmed'dir. Doğumu, değişik yerlere bağlanmakla birlikte, kuvvetli bir ihtimalle İstanbulludur. Yüzyılın ortalarındaki mecmualarda şiirlerinin görülmesinden yola çıkan araştırıcılar doğum tarihi olarak yüzyılın ilk çeyreğin­den biraz sonrasını ileri sürmektedirler.

Onun, İstanbul ve Bursa'daki divân kâtipliklerini, imparatorluğun diğer büyük memleketlerinde de kısa aralıklarla yürüttüğüne bakılırsa medrese tahsili gördüğü anlaşılmaktadır. Aruz ile yazdığı şiirlerindeki söyleyiş de bunun başka bir delildir. Ölümü 1127/1715'ten sonradır.

Ş. Elçin, bazı şiirlerinde geçen Hacı Bektaş adım, onun Hacı Bektaş Veli'ye intisabından çok bir Bektaşi muhibbi olmasının işareti olarak kabul eder.

Tameşvarlı İbrahim Naimeddin'in Hadikatü'ş-Şühedâ ve Müstakimzâde'nin Tuhfe-i Hattatın adlı eserinde adı geçmektedir. Musikî ile de ilgilenmiş olan Gevherî'nin kendi adını taşıyan bir de hava vardır.

Aruz ile yazdığı şiirlerinde başta Fuzûlî olmak üzere klasik şairlerimizin te­siri görülür. Yüzyılın başlıca adlarından biri olmasında, belki de, aruz veznini hece vezni kadar başarılı bir şekilde kullanan ender şairlerden biri olmasının da rolü vardır.

Usta bir âşık olması, onun sevilip örnek alınmasına vesile olmuştur. Pek az âşığa nasip olan bir husus da, sadece onun şiirlerine yer veren bir mecmuanın bulunmasıdır.      

Şiirleri arasında çeşitli tarihî olaylara yer verenler de vardır. Avusturya'ya karşı açılan 1663 ve 1689 seferleri için söylediği şiirlerini bu arada sayabiliriz.

Şairnâme'lerden sadece Gubârî'de adı geçmektedir; Sun'î ve Hızrî'de ise Cevheri adıyla kayıtlı olan şairin Gevheri olması muhakkaktır.

 

Elâ gözlü nazlı dilber

Seni kandan sakınurum

Kandan değil hey efendim

Seni candan sakınurum

 

O yana bu yana bakma

Beni ateşlere yakma

Elini koynuna sokma

Sem senden sakınurum

 

Gevheri der ben bir merdim

Yüreğimden çıkmaz derdim

Sen bir kuzu ben bir kurdum

Seni benden sakınurum

 

Bu gün ben bir bağa girdim

Ne bağ duydu ne bağbancı

Gülün şeftalisin derdim

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Bağın duvarından aştım.

Kırmızı gülüne koştum

Öptüm sardım helâllaştım

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Bağın kapusunu açtım

Sanasın cennete düştüm

Doldurdum badesin içtim

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Seherin tan yeri attı

Bülbül elvan elvan öttu

Gevheri yükünü tuttu

Ne bağ duydu ne bağbancı

 

Dost bağının meyveleri erişti

Ayva benim alma benim nar benim

Çeşmim yaşı ummanlara karıştı

Cefakârım sitemkârım var benim

 

Yedi derya boz-bulanık selinden

Halkı âlem âciz kaldı dilimden

Ben bülbülüm ayrı düştüm gülümden

Efgan benim matem benim zâr benim

 

Mâıl oldum kisvesine tacına

Bend olmuşum siyah zülfü ucuna

Mansur gibi asılırım saçına

Kâkül benim perçem benim dâr benim

 

İLGİLİ İÇERİK

GEVHERİ METİN İNCELEMESİ