Kullanıcı Oyu: 1 / 5

Yıldız etkinYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

ERZURUMLU EMRAH HAYATI ve ŞİİRLERİ
(ö. 1860 [?])
Türk saz şairi.

Erzurum’un Ilıca ilçesine bağlı Tanbura köyünde doğdu. Doğum tarihi ve ailesi hakkında bilgi yoktur. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu 1230-1235 (1814-1819), Eflâtun Cem Güney 1191-1199 (1777-1784) yılları arasında doğmuş olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Yapılan son araştırmalar daha çok ikinci görüşü doğrulamakta, Emrah’ın XVIII. yüzyılın son çeyreğinde doğduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir.


İlk gençlik yıllarında köyünden ayrılarak Erzurum’a giden şair medrese tahsiline devam edip orada divan şiiri zevkini tattı ve nazım tekniğini öğrendi. Erzurumlu Emrah badeli âşık değildir (bk. ÂŞIK). O dönemin âşık hayat tarzının gereği olarak bir süre sonra Erzurum’dan ayrıldı ve Trabzon, Kastamonu, Sivas, Tokat, Çankırı, Niğde gibi çeşitli yöreleri gezdi. Bu arada Nakşibendî tarikatının Hâlidiyye koluna intisap etti. Erzurum’dan ayrılmadan önce ve gezdiği illerin hemen hepsinde evlendiğini belirten kaynaklardaki bu bilgiyi ihtiyatla karşılamak gerekir.


Emrah gezdiği yerlerde başta Tokatlı (Beşiktaşlı) Gedâî ve Tokatlı Nuri olmak üzere birçok çırak yetiştirmiş, böylece bir âşık kolunun kurucusu olmuştur. Bu kol vasıtasıyla Emrah’ın şiirlerinin türkü ve şarkı olarak söylenmesi, onun sevilmesini ve şöhretinin yayılmasını sağlamıştır. Bir rivayete göre altı ay kadar İstanbul’da Tavukpazarı’ndaki Âşıklar Cemiyeti’nin reisliğinde bulunmuştur. Bugüne kadar eserlerinde İstanbul’a gittiğine dair herhangi bir kayda rastlanmamakla beraber Saim Sakaoğlu “Püskül Destanı”ndan hareketle II. Mahmud zamanında (1808-1839) İstanbul’a gitmiş olabileceğini belirtir (Ercişli Emrah, s. 4). Yine geleneğe göre Emrah ölmeden önce sazını ve sözünü Nûri’ye, hafıza kuvvetini de Gedâî’ye bırakmış, Nûri’ye Anadolu’dan çıkmamasını, Gedâî’ye ise Rumeli’ye gidip oradan dönmemesini vasiyet etmiştir.


Ömrünün son yıllarını Tokat’ın Niksar ilçesinde geçiren ve orada vefat eden Emrah’ın ölüm yılı da doğum tarihi gibi tartışmalıdır. Bursalı Mehmed Tâhir ve Ahmet Talat (Onay) 1293 (1876) yılını kabul ederken bir kısım araştırmacılar, şairin ölümünden çok sonra yaptırılan mezar kitâbesindeki 1271 (1854-55) tarihini kabul etmektedirler. Ancak Cahit Öztelli, Tokatlı Nûri’nin, “Nûrî ne güzel söylemiş üstadına rahmet” mısraında düşürdüğü tarihten hareketle Emrah’ın ölüm yılının 1277 (1860) olduğunu ileri sürmüştür.
Çağdaşları gibi Erzurumlu Emrah da şiirlerinin genel havası ile divan şiirine çok yakın olup saz şairlerinin kullandığı dili divan edebiyatı lugatına açan bir şairdir. Tasavvuf unsurları ve mahallî dil hususiyetleri şiirinin en belirgin özellikleridir. Belirli sınırlar içinde kalarak mahalli zevki tatmin edebilen Emrah, her iki gelenekte yetişen birçok çağdaşı gibi yaşadığı devrin resmî hayata getirdiği yeni terimleri şiire sokup bunlar üzerinde yaptığı oyunlarla gerçekte âşık tarzına yeni bir şey katmamıştır. Doğuştan temsil ve taklit gücüne sahip bir sanatkâr olmasından dolayı divan şiirinin asıl temsilcisi aydın çevreler dışında İslâmî kültürü az, zevki basit, fakat daha geniş bir sahası bulunan halk zümresi içinde arzu ettiği şöhreti kazanmış, şuurlu bir aydın âşık olarak tanınmıştır. Mizacı dervişlikten çok âşıklığa uygun olduğundan ömrünü aşk maceralarıyla geçirmiş ve en samimi eserlerine bu maceralar kaynaklık etmiştir. Şiirlerini diğer saz şairleri gibi âşık fasıllarında okunmak üzere yazan Emrah, XIX. yüzyıl âşık tarzının bütün özelliklerini iyi bilen ve bunlara bağlı kalan çok yönlü bir şairdir. Dilinin ağır olmasını, yaşadığı devirdeki âşık tarzının bir özelliği olarak değerlendirmek gerekir.
Emrah’ın asıl şahsiyetini ve edebî kişiliğini gösteren parçalar hece vezniyle yazdığı şiirlerdir. Aruzla yazdığı şiirleri daha fazla olmasına rağmen bunlardaki şekil ve dil kusurlarının çokluğu onun klasik şair olarak kabul edilmesine engeldir.
Şiirlerinde aşk, ayrılık, gurbet ve yaşadığı devirden şikâyet gibi temalar yanında tasavvufî unsurlar da önemli bir yer tutar. Vahdet-i vücûd*un medrese tarafından da kabul edilmiş görüşlerine sık sık yer veren şair, kendisinin bu yolda ilerlemiş bir mutasavvıf olduğunu iddia etmiştir. Bazı kaynaklarda Bektaşîliğe sempatisinden söz edilmesi (Kocatürk, s. 580), Bektaşî dervişlerine özenmesinden ileri gelmektedir. Bazan halk türkülerini, bazan da tanınmış saz şairlerini taklit etmiş, ayrıca Fuzûlî, Bakî ve Nedîm gibi divan şairlerine nazîreler yazmaya çalışmıştır.
Ercişli Emrah’ın şiirleri uzun süre şöhreti daha yaygın olan Erzurumlu Emrah’a mal edilmiş ve bu durum çeşitli tartışmalara sebep olmuştur. Son yıllarda her ikisi üzerinde yapılan ciddi araştırmalar, iki şair arasındaki farkları ortaya çıkardığı gibi şiirlerin gerçek sahipleri de büyük ölçüde belirlenmiştir. Emrah’ın şiirlerinin çoğu Tokatlı Nûri tarafından bir araya getirilmiştir. Erzurum eski milletvekillerinden Mehmed Sâlih Efendi’nin özel kütüphanesinde bulunan bu önemli yazmanın ilk kısmında şairin hece ve aruz vezniyle yazdığı toplam 348 manzume, son kısmında ise Nûri’nin kendi şiirleri yer almaktadır (Ergun, s. 1271). Ayrıca aruz vezniyle yazdığı şiirler, Rifâî şeyhlerinden Erzurumlu Abdülaziz tarafından Dîvân-ı Emrah adıyla elli altı sayfalık bir kitapçık halinde bastırılmıştır (İstanbul 1332). Emrah ve şiirleri üzerinde birçok yayın yapılmasına rağmen şairi ve şiirlerini etraflıca tanıtan bir eser henüz neşredilmemiştir.
Erzurumlu Emrah için Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın öncülüğünde Tokat’ın Niksar ilçesinde yaptırılan türbe 3 Mayıs 1986’da açılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:
Osmanlı Müellifleri, II, 84; Murat Uraz, Halk Edebiyatı Şiir ve Dil Örnekleri, İstanbul 1933, s. 49-51; Köprülü, Türk Saz Şairleri, s. 707-768; Ergun, Türk Şairleri, III, 1269-1276; Tanpınar, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 101-103; Kocatürk, Türk Edebiyatı Tarihi, s. 579-581; Banarlı, RTET, II, 852-854; Eflâtun Cem Güney - Çetin Eflâtun Güney, Erzurumlu Emrah, İstanbul 1975; İbrahim Aslanoğlu, “Halk Edebiyatı Seksiyonu Erzurumlu Emrah’a Dair Notlar”, Uluslararası Folklor ve Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri 27-29 Ekim 1975 Konya, Ankara 1976, s. 194-199; a.mlf., “Erzurumlu Emrah’ın Yaşamıyla İlgili Belgeler ve Bilgiler”, III. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri, Eskişehir, ts., s. 53-59; Cahit Öztelli, Sahte Şöhret Bir Ozan: Erzurumlu Emrah, Ankara 1976; a.mlf., “Erzurumlu Emrah Hakkında Yeni Notlar’, TFA, sy. 29 (1951), s. 454-455; Orhan Ural, “Dost Elinden Gelen Turna”, Erzurumlu Emrah, Hayatı, Şiirleri, İstanbul 1976; Saim Sakaoğlu, Ercişli Emrah, Ankara 1977, s. 3, 4; a.mlf., “Erzurumlu Emrah”, Büyük Türk Klâsikleri, IX, 238-240; Pertev Naili Boratav, Folklor ve Edebiyat II, İstanbul 1983, s. 40-46; Ali Berat Alptekin, Erzurumlu Emrah Bibliyografyası (Hayatı Sanatı ve Şiirlerinden Örnekler), Ankara 1986; Vehbi Cem Aşkun, “Emrah Hiçbir Zaman Sahte Şöhret Değildir”, TFA, sy. 321 (1976), s. 7609-7610; R. Ekrem Koçu, “Emrah (Erzurumlu)”, İst.A, IX, 5107; TDEA, I, 195; III, 39-40.


Nurettin Albayrak, İslam Ans. TDV, cilt: 11; sayfa: 338

 

İLGİLİ İÇERİK

ERZURUMLU EMRAH'IN HAYATI


ERZURUMLU EMRAH

Yaygın bir üne ve kendi adıyla anılan bir âşık kolunun kurucusu olmasına rağmen Emrah’ın sadece doğum ve ölüm yerlerini bilebiliyoruz: Erzurum’un Ilıca ilçesine bağlı Tanbura Köyü-Tokat’ın Niksar İlçesi. Araştırıcılar doğum ve ölüm tarihleri için çok farklı tarihler ileri sürmektedir: 1777-1784, 1814-1819 arası; 1854, 1864, 1876.

Şiirlerine bakarak onun medrese eğitimi gördüğünü söyleyebiliriz. Anadolu’nun pek çok ilini dolaşmış, birkaç defa evlenmiştir. Bu dolaşmaları ona Tokatlı Nuri ve Gedâî gibi ünlü iki çırağı kazandırmıştır. Her iki çırağı da pek çok çırağı yetiştirmiş ve bölgeyi adeta bir Emrah sevgisiyle kaplamışlardır.

Aruz vezni ile olan şiirleri, hemşehrisi Mehmed Abdülaziz Erzurumî tarafından Dîvân-ı Emrah (1916) adıyla yayımlanmıştır. Onun hece vezni ile yazdığı ve Dîvân’ına alınmayan şiirleri ise çeşitli mecmua ve cönklerde yer almaktadır.

Emrah’ın, adaşı Erçişli Emrah’la karıştırılması, son yıllarda yapılan çalışmalarla büyük ölçüde giderilmiş ve daha genç olanı da gereksiz töhmetlerden kurtarılmıştır.

Aruz ile yazdığı şiirleri klasik şiirin kokusunu taşımakta, hece ile yazdıkları ise, bu kokudan pek de kurtulmuşa benzememektedir.

Şairnâmelerde verilen bilgiler onun her hangi bir özelliğini ortaya koyacak vasıfta değildir.

 

Bana senden gayrı dildâr gerekmez,

Bir hâne bir halvet bir de sen gerek,

Bezm-i muhabbette ağyâr gerekmez,

Bir sâki bir şerbet bir de sen gerek.

 

Kaşların çatılmış sitemli didâr, 

Melek-zâde misin ey perî ruhsar,

Bu kadar letâfet çünkü sende var, 

Beyaz gerdanında bir de ben gerek.

 

Emrahî fedâdır uğruna canlar,

Bu yolda can verdi gedâlar hanlar, 

Yâr yârına kavuşacak zamanlar, 

Zamâne bir hoşça gönül şen gerek.

 

***

Dedim dilber sen de sevdakâr mısın 

Dedi senden evvel nâre ben yandım 

Dedim doğru söyle bana yâr mısın 

Dedi sâdık yârim gönülden andım

 

Dedim gel ağyârı ferâmuş eyle 

Dedi terk eyledim gönlüm hoş eyle 

Dedim câm-ı aşkı sen de nûş eyle 

Dedi çoktan anı nûş edip kandım

 

Dedim gerdânına benler dizilmiş 

Dedi görenlerin kalbi üzülmüş 

Dedim mahmur musun gözler süzülmüş 

Dedi hâb-ı nâzdan şimdi uyandım

 

Dedim Emrah gibi var mı âşığın 

Dedi elbet benim senin lâyığın 

Dedim hâlinde bil bağrı yanığın 

Dedi bilmez idim anca inandım

 

***

Gene bahar oldu açıldı güller 

Bülbül-i şeydâlar bağlarda gezer 

Bir saçı leylâ'ya meyil verenler 

Elbet Mecnûn olur dağlarda gezer

 

Ne sönmez ateştir aşkın ateşi 

Gittikçe arturur serde savaşı 

Yâr senin aşkından çeşmimin yaşı 

Bahar seli gibi çağlar da gezer

 

Emrah tek tıfıldan bağrı yanıklar 

Bezm-i mahabbette kalbi sadıklar 

Ma’şûkundan cüdâ düşen âşıklar 

Rûz ü şeb âh eder ağlar da gezer

 

İLGİLİ İÇERİK

ERZURUMLU EMRAH'IN HAYATI