Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

TABİP İLE "DÜELLO"

Bir tabip vardı, sekiz kötü yıl önce yolu bir yangına vardı, yağmur dindi ve ondan bize dinmeyen bir acı kaldı, bir de elem, bir de eflatun sözlere sarılmış şiirler:

"Kırgınım, saçılmış / bir nar gibiyim /.../ sessiz akan bir ırmağım geceden / git dersen giderim / kal dersen kalırım /.../ git / dersen/ kuşlar da dönmez, güz kuşları / yanıma kiraz hevenkleri alırım /.../ aynı gökyüzü aynı keder / değişen bir şey yok ki / gidip / yağmurlara durayım."

Gidip yağmurlara değil, yangınlara durdu. Tabip, yanmayı bilen adam oldu. Ben, tabibi kendi yarasını saramayan adam diye bilirim. Bildiklerim azalsa da, onu hep adam diye bildim, bilirim. Tabip gitti, yaralarım açıldı. Tabip olsa, bunca yara üstümüze kalır mıydı? Daha tabip zor bulunur. Tabibin gözlerine baksam yaralarım kapanır, içim açılırdı. Tabibin gözleri insan doluydu, ilacı şiirdi. Yarayı merhem değil sevgi iyileştirirdi. Tabip gitti bize de, "El çek tabip el çek yaram üstünden / bendeki yaralar türlü türlüdür" demek kaldı.

Şair Kemal Sayar, psikiyatr için 'elem doktoru' demişti, ben tuttum o sözü Behçet Aysan'a yakıştırdım: Behçet Aysan, şairim, tabibim, elem doktoru. Gözlerin de, sözlerin de ağustos gibi sıcaktı, fakat ortada bir temmuz duruyor artık, hiçbir tabibin saramayacağı bir yara gibi duruyor temmuz. Yanıyor ve kanıyor.

Elem doktoru: Şimdi burada olsaydın böyle mi olurdu, araya giren 'Ankara-İstanbul Karatreni'ne birbirimizi ısmarlamasak da, ben senin sesinin şiirleri ve ruhları iyileştireceğini bilir, seni çok özlediğim zamanlarda, içimden ama senin sesinle bir şiir okurdum kendime, dağılan bir gül olurdu şiir bu sessizlikte:

"Ne söylersen söyle rüzgârdır duyan / düşleri çağıran iri siyah gözleriyle / ve yanı başımızda mutlu kalan ne var ki / belki bir kuş akşamın ölü ağzındaki / sadece güldür dağılmış ayaklanmaya /.../ Ne söylersen söyle bir gün yiteceğiz / çam seli halinde kalabalık bir orman / alıp götürecek bizi kuytu ölümlere / yaşamanın anlamını sorsam da söyleme / konuştukça bir gemi açılıyor kıyıdan."

2 Temmuz 1993'te Sivas'ta yağmur dindi ve yerini yangına bıraktı. Yangınsa hiç dinmeyecekmiş meğer! Bir karatren olup dolaşacakmış istasyonları, yolcuları, şehirleri. O karatren şimdi de Adviye'yi aldı ve sevgili kadınını getirdi sana:

"Elemim var da sen yoksun Behçet / doktor beni anlasana / elem veremem sana" desem de artık çaresi yok, artık "Elem doktoru bana kalbimden haber veremez / kalbimin kül dağında kaldığını bilemez / kalbimin nasıl geçtiğini ona diyemem / üzemem elem doktorunu, iki ruhtan / bir kül kaldık, iki kederden ayrıldık / dağıt bizi kendimizden topla bizi yeniden / doktor bu elemden kurtar bizi diyemem".

Şimdi kalbimi, acımı kime söylerim? Toplu şiirler kitabının adı da olan 'Düello' şiirini "her gece yeni bir düello / her sabah yeni bir ölüm / hepsi bu şiire sığacak" düzeleriyle bitirmişsin ya, ne bu şiire ne başka şiirlere sığacak genç ölümlerle yanmayı sürdürdü yüreğimiz ve biz biraz daha azaldık aramızda. Çok muyduk, azımız çoğa sayılsın der, birbirimizi sever, özler ve bundan bir avuntu bulurduk.

Uzun kötü yıllar geçti, dünyayla, hayatla çarpışmaktan yorulduk, girişmediğimiz düelloları unuttuk. Anıların bile artık acıyla anıldığı bir hayatta anlatılacak pek bir şey de kalmadı aslına bakılırsa. Buralardan iyi bir haber de yok, olanları da sevgili Adviye anlatır sana. Sizin hayata bıraktığınız iyiliklerden, güzelliklerden Eren, hayata şiir taşıma, hayatı şiirle taşıma görevini olgunlukla sürdürüyor ya, o bizim de tesellimiz, sevincimiz oldu çok zamandır.

O büyük sonsuzlukta buluşan güzel ruhlarınızdan bize kalan anılar ve arkadaşlık için teşekkürle, saygıyla...

HAYDAR ERGÜLEN
Radikal, 31/05/2001

İLGİLİ İÇERİK

ŞİİRLER

BEHÇET AYSAN ŞİİRLERİ

SON EKLENENLER

Üye Girişi