Kullanıcı Oyu: 5 / 5

Yıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkinYıldız etkin
 

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN KİMDİR?


(1926 - 1984)


Hayatı ve Şiir Dünyası
22 Ağustos 1926 tarihinde Tarsus’ta doğdu. Babasının adı Lütfi, annesinin adı Güzide'dir. Eskişehir Ticaret Lisesi’ni bitirdi (1946); Türkiye İş Bankası’na girerek Adana, Ankara ve İstanbul’da çalıştı, otuz yılını doldurunca Halkla İlişkiler Müdür Yardımcısı görevinde iken, emekliliğini istedi, ayrıldı (Haziran 1977). İstanbul’da kendi adını taşıyan sanat galerisi kurdu. Şiire 1940’ta Yedigün şairleri arasında başlayan şairin 33 şiir, 4 düzyazı kitabı, 13 antoloji ve biyografik eser, toplam 50 eseri yayınlandı.

1961 yılında Ankara’dan ve İş Bankasından ayrılarak İstanbul` a yerleşti. Altı ay Yapı ve Kredi Bankasında çalıştı. Yazarlığa ve yayıncılığa başladı. “ÜSTÜME VARMA İSTANBUL”, “YENİ DÜNYA REKORU”, “SAHİBİNİ ARAYAN MEKTUPLAR” adlı kitapları yayınlandı. İlk şiir plağı çıktı. Üç kez intiharı denedi, başaramadı. 1948’de ilk eşi Özhan`la evlendi. 1949’de İlk oğlu Vedat dünyaya geldi. 1952’de İkinci oğlu Lütfi dünyaya geldi. 1967’de 25. Sanat yılı jübilesi İstanbul`da yapıldı. İlk Avrupa gezisine çıkarak anılarını AVRUPA GÖRMÜŞ ADAM adı altında Cumhuriyette yayınlandı ve kitap halinde çıkardı. 1978’de İkinci eşi Ulufer ile evlendi.

Şiir plakları, şarkı sözleri ve yergileriyle tanınan Oğuzcan, günümüzün en popüler şairlerindendir. Genellikle Faruk Nafiz Çamlıbel duyarlılığında ve aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973’te büyük oğlu Vedat’ın intihar etmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneltti. Kendisinin hayatı boyunca 23 kez intihara kalkıştığı söylentileri olsa da sadece üç kez intihara teşebbüs etmiş, büyük oğlu Vedat ise 1973 yılında Galata Kulesi'nden atlayarak intihar etmiştir.
Bu olay, şairin ruh dünyasında tamiri mümkün olmayan hasara yol açmıştır ve o zamandan sonra kendini "Acılar Denizi" olarak tasvir etmiştir.. Galata Kulesi adlı şiirini oğlunun intiharı üzerine yazmıştır. Şairlik başarısını, daha etkili, aruzla yazdığı rubailerinde gösterdi. İşte, bestelenmiş olan örnek rubailerinden biri:

“Biraz kül, biraz duman.. O, benim işte,
Kerem misâli yanan.. O, benim işte.
İnanma gözlerime; ben, ben değilim,
Beni sevdiğin zaman.. O, benim işte!”

1940’lı yıllarda sanat hayatına atılan Ümit Yaşar uzun yıllar, romantik aşk, kadın, ayrılık, ölüm, çaresizlik konularını işleyen lirik şiirleri, rubaileri, taşlama ve hicivleri ile bir döneme damgasını vurmuş, hiçbir edebi harekete dâhil olmadan, kendi tarzını yaratabilmiş bir şairdir. 1926-1984 yılları arasında yaşamış olan Ümit Yaşar’ın ölümünün üzerinden yirmi yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen üzerinde ciddî bir çalışma yapılmaması dikkat çekicidir.
1926-1984 yılları arasında yaşamış olan Ümit Yaşar Türk şiirinin önemli isimlerinden biridir. Şiir sevgisi çocukluğunda başlayan Ümit Yaşar, anne ve babasının da etkisiyle 9-10 yaşlarında şiir yazmaya heveslenmiştir. Çocukken evlerinde şiir okunması, annesinin çağın ünlü ozanı Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirlerini ezbere bilmesi, duvarlarında ünlü şairin çerçeveli bir fotoğrafının bulunması, babasının Faruk Nafiz’i “evin ikinci adamı” olarak görmesi Ümit Yaşar’ın küçük yaşlarda şiire ilgi duymasının nedenleridir.

Ümit Yaşar İlkokulu bitireceği yıl, annesi ile babası geçinemeyip ayrılırlar. Bu olay onun küçücük yüreğinde derin izler bırakır. Bu yıllar, onun şiire sığındığı, üzüntülerini yazarak gidermeye çalıştığı yıllardır. Ortaokulu üç ayrı şehirde ve üç ayrı okulda okur. Arkadaşları adını bilmez ve onu çoğu kez de “şair” diye çağırırlar. Önceleri “su birikintisi” olarak nitelendirdiği şiiri, zamanla “minik bir göl” ve “kendi yatağında kıvrıla kıvrıla, akıp giden bir ırmak” halini alır.

Konya’da başlayıp Eskişehir’de tamamladığı lise öğrenimi sırasında ondaki şiir bir özenti olmaktan çıkmış, büyük bir tutku halini almıştır. Ticaret Lisesini bitirir bitirmez yaşam kavgası başlar. Ankara, Adana, Turgutlu ve Niğde’de sürdürdüğü bu kavgada şiir yazmayı asla bırakmaz. 1954 yılında yeniden Ankara’ya gitmesiyle birlikte, “ırmak yatağından taşmaya başlamış”, birkaç yıl içinde koskoca bir nehir oluvermiştir.

1960’lara doğru bu nehrin taşlama, rubai ve düzyazılardan oluşan üç kolu meydana gelmiştir.

Ümit Yaşar Oğuzcan 1961 yılı başlarında İstanbul’a geldiği zaman on bir kitap çıkarmış ünlü bir şairdir artık. Kendi deyimiyle, kollarıyla iyice büyümüş olan nehir, coşkun sularla çağlar, zaman zaman yatağından taşarak denize kavuşur, denizle birleşir, bütünleşir ve ondaki şiir koca bir deniz olur. Bu bağlamda ilk şiir denemeleri Faruk Nafiz’e (Duvardaki adama) özentinin ürünüdür.

Acılar Denizi
Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgâr çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

Ümit Yaşar şiiri hiçbir zaman gelip geçici bir uğraş, bir heves olarak düşünmemiştir. Ümit Yaşar’a göre şairlik doğuştan gelen, Tanrı vergisi bir yetenek işidir. Bu yeteneği geliştirmek için büyük bir çaba gereklidir. Şiir ilham işidir. Zorlamayla şiir yazılmaz. Şair, bütün yaşamı boyunca gördüğü, işittiği, okuduğu, duyduğu her şeyin etkisi altındadır. “Şiir yer altı nehirleri gibi oluşur şairin iç dünyasında. Bir gün yeryüzüne çıkmak için bir çıkış noktası arar. O nokta ilhamdır işte! O noktada var olur şiir.” (Oğuzcan 2001:7)

Ona göre şiir söz sanatıdır; herkesin bilip her gün kullandığı sözcüklere can verme, yeni bir anlam kazandırma sanatıdır. Ümit Yaşar şiiriyle yaşam öyküsünü birleştiren şairdir. Yaşamıyla sanatının birbirini tamamladığını düşünür. “Hayatımdaki şairliğimi alıp çıkarırsanız geriye önemli bir şey kalmaz. Öylesine tutkunum şiire” ifadeleri hayatını şiirlerine koymuş, şiirini hayatı sayan şaire aittir. (Oğuzcan 2001) Kendisini “geleneksel halk şairleri zincirinin bir halkası” olarak görür. Ümit Yaşar’ın 1947-1983 yılları arasında yayınlanmış otuz yedi şiir kitabı vardır:

Bütün Eserleri

İnsanoğlu (1947 Adana)
Deniz Musikisi (1948 Adana)
Dillere Destan (1954 Ankara)
Dolmuş(1955 Ankara)
Aşkımızın Son Çarşambası (1956 Ankara)
Bir Daha Ölmek (1956 Ankara)
Kör Ayna (1957 Ankara)
Beni Unutma (1958 Ankara)
İki Kişiye Bir Dünya (1958 Ankara)
Karanlığın Gözleri (1960 Ankara)
Seninle Ölmek İstiyorum (1960 Ankara)
Akıllı Maymunlar (1961 Ankara)
Üstüme Varma İstanbul (1961 İstanbul)
Yeni Dünya Rekoru (1961 İstanbul)
Sevenler Ölmez (1961 İstanbul)
Ötesi Yok (1962 İstanbul)
Çigan Gözler (1963 İstanbul)
Bir Gün Anlarsın (1962 İstanbul)
Sadrazamın Sol Kulağı (1964 İstanbul)
Mihriban’a Şiirler (1965 İstanbul)
Biraz Kül Biraz Duman (1965 İstanbul)
Taşlar ve Başlar (1966 İstanbul)
İnşallahla Maşallahla (1966 İstanbul)
Seni Sevmek (1966 İstanbul )
Toprak Olana Kadar (1969 İstanbul)
Göbek Davası (1969 İstanbul)
Ben Seni Sevdim mi? (1968 İstanbul)
Sen Aşk Nedir Bilmezsin (1968 İstanbul)
Halktan Yana (1968 İstanbul)
Aşk Mıydı O (1967 İstanbul)
Önce Sen Sonra Sen (1970 İstanbul)
Rubailer (1969 İstanbul)
Yalan Bitti (1971 İstanbul)
Dikiz Aynası (1977 İstanbul)
Acılar Denizi (1976 İstanbul)
En Eski Yalnızlığımdır Aşk Benim (1975 İstanbul)
Yüzyıl Yanarım Yanmayı Öğrendimse (1978 İstanbul).
1967’ye kadar ki hayatı, eserleri hakkında yazılanlardan seçmeler “Ümit Yaşar/25. Sanat Yılı Jübilesi” adlı bir kitaptadır.

Acılar Denizi (1977) isimli kitabı, son kitabı dışında bütün şiirlerinden seçmeler kitabıdır. Diğer seçme şiirler kitabı Şiirle 40 Yıl (1982) adını taşıyor. Bütün Şiirleri Özgür Yayınları’nda basılıyor (4 cilt, 1982-1984).

Ümit Yaşar’ın şiirleri zamanında çok ilgi görmüş, çok da eleştirilmiştir. Eleştirmenlerin bazıları onun şiirine karşı olumlu tavır takınırken, bazıları da olumsuz bir bakış açısıyla yaklaşmışlardır. İşte birkaç örnek:

“ O yalnız şairdir. Hiçbir sınıf ve ekolün adamı değildir. Temiz bir Türkçe ile söyledikten sonra hecenin, aruzun, şekil veya şekilsizliğin, şiirde ayrı ayrı ve değişik zevklerle bizi sardığını şair Ümit Yaşar Oğuzcan “Dillere Destan” isimli eseri ile ispat etmiş durumdadır.” Bekir Sıtkı Erdoğan (1955).

“...genç şairlerin arasında Türkçeyi en temiz ve en selis yazan odur.” Orhan Seyfi
Orhon (1961).

“...her şiir yazanın kolay kolay ulaşamayacağı bir şiir diline sahip.” Vecdi Bürün
(1961).
Şaire yöneltilen olumlu eleştiriler onun kendine has, şahsiyetli, temiz ve her şairin ulaşamayacağı bir şiir diline sahip oluşu ile ilgilidir. Ümit Yaşar sıcak, sevimli, içten ve pürüzsüz bir dil kullanmış, mısra yapıları sağlam binin üzerinde şiir yazmıştır. Mesneviden soneye, aruzdan heceye kadar her şekli ve vezni kullanmış, ölçülü ve kafiyeli şiirler meydana getirmiştir. En çok sone şeklini beğendiği söylenir. Şiirde âhenk ve musikinin gereğine inanır.

Üstüme Varma İstanbul

Sana geldim, içim ümitlerle dolu
Beni sarhoş etme İstanbul, ne olur
Bir gün ben de eririm caddelerinde
Çürür kemiklerim adım unutulur

Yine sen kalırsın dipdiri, sımsıcak
Göğün, bulutların, denizlerin kalır
Oynama İstanbul, benimle oynama
Bir gün öldürür beni bu dert, bu kahır

Ezilmiş ellerim arasında başım
Bu yeryüzünde başka çarem kalmamış
İşte gelip kapılarına dayanmışım

Karşında yıkılmış bir duvar gibiyim
Beni sarhoş etme, başım dönüyor
Üstüme varma İstanbul, kederliyim

Ümit Yaşar hiçbir akıma ve şiir anlayışına dâhil olmamış, kendi tarzını yaratmış orijinal bir şairimizdir. Kendisi 1941-1976 yılları arasındaki otuz beş yıllık şairlik hayatını beş ayrı döneme ayırmıştır:

I- 1941-1954 yılları: Uyanış dönemi
II- 1954-1960 yılları : Arayış dönemi
III- 1960-1964 yılları: Çalkanış dönemi
IV- 1964-1970 yılları: Kaynayış dönemi
V- 1970-1982 yılları : Duruluş dönemi

Ümit Yaşar’ın kadınlarla ilgili şiirleri sadece güzel, akıllı, seven ve âşık olunan kadınlarla ilgili değildir. Çirkin, yalnız, terkedilmiş ve “öyle” kadınlar için de şiir yazmış; bu kadınların yalnız ve sevilmemiş olmaları ile kendi yalnızlığı ve sevgisizliği arasında bağ kurarak onlara acımıştır. Ümit Yaşar hayatı boyunca kadınları sevmiş, fakat hiç sevilmemiştir. 1957 yılında Anahtar dergisine verdiği röportajda, aşkı tatmamış bir aşk şairi olduğunu söylemiştir. Bu durumu kendisi de gülünç bulmuş ve eklemiş: “Ben aşkı yaşamıyorum, onu arıyorum. Bulduğum zaman gerçek bir aşk şairi olabilirim.” (Oğuzcan 1967)

Ümit Yaşar şiirlerinde aşk ve kadınlardan sonra en çok ölüm temine yer vermiştir. Ölüm bazen aşk ve kadınla da beraberdir onun şiirinde. Ölüm bir ayrılıktır. Ölüm onun hayatının gerçeğidir. Üç kez intihara teşebbüs etmiş, oğlu Vedat da 1973 yılında kendini Galata Kulesinden atarak intihar etmiştir. Oğlunun intiharından sonra yazdığı şiirlerinde bu tema daha çok yer almış, ayrılık, isyan, çaresizlik, umutsuzluk gibi duygular yoğunlaşmıştır. Fakat hiçbir şey Vedat’ın ölümü kadar acı verici olmamıştır.

“Galata Kulesi” başlıklı şiiri de Vedat’ın ölümünü anlatır. Tabut, cenaze, kefen,mezarlık, mezar taşı ölüm şiirlerinin vazgeçilmez unsurlardır. Şair için, ölmek bazen bir kurtuluştur. Çoğu zaman da sevgiliden ve güzelliklerden ayrılmak demektir. Aynı zamanda ölümsüzlüktür. Şair bazen de ölülerle konuşur, çok sevdiği kadını öldürüp onu macerasını ölümsüzleştirmek ister.

Ümit Yaşar’ın körü körüne bir partiyi yada bir ideolojiyi tutmaması, yergiciliğinin en önemli özelliğidir. Yirmi sekiz yıllık yergicilik yaşamında polis ve yargıç karşısına çıkmamış, bu yüzden de yazdıklarını günü gününe gazete, dergi ve kitaplarında yayınlayabilme şahsına sahip olmuştur.

Ümit Yaşar bazı ilkleri gerçekleştirmiş bir şairdir. Sanat hayatının 25. ve 40. yılında olmak üzere iki kez jübilesi yapılmış, beş şiir plağı doldurmuştur.

Sonuç olarak bir sergi açacak kadar resmi bulunan, şiirlerinde kendi ruh hali ile renkler arasında bağlantı kuran, müzik, özellikle de Klasik Batı Müziğinden hoşlanan, pek çok şiirinde besteci veya eser adı kullanan, rubai, taşlama ve yergi şiirleri de yazan Ümit Yaşar’ı sadece aşk şiirleri yazan bir şair olarak nitelemek doğru değildir. Çok şiir yazması sonucu tekrara düşmüş olabilir. Ancak yazdıklarıyla Türk dilinin temiz ve pürüzsüz örneklerini verdiğini söylemek de -hakkı teslim etmek bakımından- yerinde olur.

1984 - Şair bu yılda özlemini haklı olarak duyduğu son nefesin mutluluğuna ulaştı. Oğuzcan, en duyarlı aşk ve ölüm şiirlerinin şairi olarak Yeni Türk Şiirine yeni bir boyut kazandırmıştır.

* Şairin bazı şiirleri de İngilizce, Fransızca, Rusça, Yunanca, Almanca, Bulgarca, İtalyanca, Yugoslavca, Lehçe ve Arapçaya çevrilmiş, çeşitli antolojilerde yayınlanmıştır.

 

İLGİLİ  İÇERİK

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN ŞİİRLERİ

ŞİİRLER

ANA SAYFA