Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

Necmettin Halil Onan kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi

Necmettin Halil Onan kimdir? Hayatı ve eserleri hakkında bilgi: (1902-1968) Cumhuriyet dönemi şairlerinden, eğitimci. Çatalca’da doğdu. Doksanüç Harbi’nden sonra buraya göçmen olarak gelen, Rumeli’de Tuna boylarında Hacı Muradoğulları adıyla tanınan bir ailenin çocuğudur. Babası Düyûn-ı Umûmiyye memurlarından Halil Hilmi Efendi, annesiNazmiye Hanım’dır. İstanbul’da Koska Mahalle Mektebi’nde başladığı eğitimini Burhân-ı Terakkî, Çatalca İbtidâîsi ve Bakırköy Numune Rüşdiyesi’nde sürdürdü. Vefa Sultânîsi’nde okurken bir süre Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nin resim bölümüne devam etti. 1919’da İstanbul Dârülfünunu Edebiyat Fakültesi Türk Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu. Burada devrin tanınmış edebî şahsiyetlerinden Cenab Şahabeddin ve Köprülüzade Mehmed Fuad’dan Türk edebiyatı, Ferit Bey’den (Kam) metin şerhi, Yahya Kemal (Beyatlı) ve Yusuf Şerif’ten (Kılıçel) Batı edebiyatı okudu. Hocaları arasında özellikle Ferit Kam ve Yahya Kemal’in etkisi altında kaldı. Talebeliği sırasında gündüzleri Kuledibi’ndeki Alliance Israélite’te öğretmenlik yaparken geceleri de Anadolu Ajansı’nda çalışıyordu.

1920’de İstanbul’un işgal edilip Dârülfünun’un geçici olarak kapatılması üzerine Anadolu’ya geçti ve Ankara Tâlimgâhı’nda zâbit vekili sıfatıyla Millî Mücadele’ye katıldı. Zaferin kazanılmasından sonra İstanbul’a dönerek yarıda kalan öğrenimini tamamladı (1925) ve Anadolu Ajansı’ndaki işine bir süre devam etti. 1927’de İzmir Amerikan Koleji’ne Türkçe ve edebiyat hocası olarak tayin edildi. Ardından İzmir Erkek Lisesi ile İzmir Kız Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1932’de Adana Erkek Lisesi, 1933’te Ankara Erkek Lisesi, 1935’te İzmir Kız Lisesi müdürlüğünde bulundu, 1939’da Maarif Vekâleti müfettişi oldu. 1942-1946 yılları arasında Yüksek Öğretim Genel müdürlüğü yaptı. Bu görevdeyken profesör unvanıyla Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde Türk Edebiyatı dersleri vermekle görevlendirildi. 1946’da bu göreve asaleten tayin edildi. 1960’ta sağlık problemleri yüzünden emekliye ayrıldı ve İstanbul’a döndü. Hayatının son yıllarını çok sevdiği Boğaziçi’nde geçirdi. 17 Ağustos 1968’de öldü, mezarı Kandilli Kabristanı’ndadır. Ankara Üniversitesi Türk Dili Edebiyatı Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayımlanan Türkoloji Dergisi’nin bir sayısı onun hâtırasına ithaf edilmiştir (1972, IV, sayı 1).

Lise öğrencisi iken şiir yazmaya başlayan Necmettin Halil’in aruzla ilk şiirleri 1919’da Nedim dergisinde yayımlanmış, bunları Dergâh, Servet-i Fünun, Uyanış, Hayat, Kitaplar, Hisar, Millî Mecmua ve Anadolu Mecmuası gibi dergilerde çıkan diğer şiirleri takip etmiştir. Daha çok Millî Mücadele yıllarında kaleme aldığı vatanî ve hamâsî şiirleriyle tanınmış, 1919-1927 yılları arasında yazdığı şiirlerini Çakıl Taşları adıyla kitap haline getirmiştir. Sonraki yıllarda da zaman zaman gazeller yazmış olduğu halde 1927’de Hayat Mecmuası’nda yayımlanan “Bir Yolcuya” adlı şiiri adının Millî Edebiyat akımı içinde anılmasında büyük ölçüde etkili olmuştur. Sanat anlayışı bakımından Yahya Kemal çizgisini takip etmeye çalıştığı görülen şairin şiirde bir yandan âhenk ve mûsikiye önem verirken bir yandan da oldukça sade bir dille vatan sevgisi, mâzi hasreti, aşk ve tabiat duygularını işlediği görülür. Millî Eğitim Bakanlığı’nın çeşitli kademelerindeki görevi dolayısıyla ilkokul, ortaokul ve liseler için ders kitapları da hazırlayan Necmettin Halil, üniversiteye intisap ettikten sonra özellikle eski Türk edebiyatı alanında önemli sayılabilecek çalışmalar yapmıştır. Bunlar arasında İzahlı Divan Şiiri Antolojisi hâlâ başvuru kitabı olarak önemini korumaktadır. Başlangıcından XIX. yüzyıl ortalarına kadar divan edebiyatı sahasında tanınmış şairlerin dikkate değer eserlerinden seçilen örneklerle bunların açıklamaları yanında metinlerde geçen edebî sanatların izah edildiği, yer yer tarihî bilgilerin de verildiği antoloji birçok defa basılmış ve değişik kesimlerden okuyucuların divan şiirine ilgi duymasında etkili olmuştur.

Eserleri

Şiir:

Çakıl Taşları (İstanbul 1927),

Bir Yudum Daha (İstanbul 1933).

Roman:

İşleyen Yara (Vakit gazetesinde tefrika edilen roman 1978 yılında Kolejli Nereye? adıyla kitap halinde yayımlanmıştır).

Diğer eserleri:

Dilbilgisi, I-II (İstanbul 1928),

Dilbilgisi (Ahter Onan’la, birlikte, İstanbul 1934),

İzahlı Divan Şiiri Antolojisi (İstanbul 1940),

Dilbilgisi I (İstanbul 1943);

Dilbilgisi II (Avni Başman, Tahir Nejat Gencan ve Mithat Sadullah Sander ile birlikte, İstanbul 1948),

Nâmık Kemal’in Tâlim-i Edebiyat Üzerine Bir Risalesi (Nâmık Kemal’in, hayatının son günlerinde Recâizâde Ekrem’in Ta‘lîm-i Edebiyyât adlı kitabını değerlendirmek üzere yazmaya başladığı yarım kalan eserinin neşridir, Ankara 1950);

Leylâ ile Mecnun (Fuzûlî’ye ait mesnevinin on dört nüshasının karşılaştırılmasıyla gerçekleştirilen basımıdır, İstanbul 1955).

Abdullah Uçman   

Kaynak: TDV, İslam Ansiklopedisi, 33. Cilt.

 


 

NECMETTİN HALİL

 

Şimal Türklerine mahsus step rüzgârları ile yanıp sararmış esmer bir ten. Kemikli, geniş bir yüz, bu derin akan sular gibi dalgasız, kırışıksız, durgun yüzde tertemiz bir ruhun, müsterih bir vicdanın huzuru okunur. Küçük rüzgârlardan engin denizler nasıl sarsılmaz ve köpürmezlerse, o da kolay kolay heyecanlanmaz. Sinirlerinin akordu sağlamdır.

Biraz büyükçe ağzı, dolgun dudakları, sert çizgili çenesi ilk bakışta yalçın ihtiraslardan haber veriyor sanırsınız. Fakat beraberliğiniz eskidikçe, bu ilk tahminlerinizde yanıldığınızı anlarsınız.

Açık solgun alnı, donuk saçları, çıkıntılı kaşları adamı hiç de yumuşak bir yaradılışa hazırlamaz. Sanırsınız ki bu hırçın, kavgacı ve yalçın zarfın içinde zorba bir ruh vardır. Ama gözlerini görünce fikriniz değişir. Bu kumral elâ gözler, bu dürüst ve iyi bakışlar, bütün o evvelki intibaları bir hızda siler. Orta boylu, geniş göğüslü ve sağlam yapılıdır. Tıklım tıklım dolu çantası ile biraz öne doğru eğik yürür. Dümdüz yollarda bitmez tükenmez bir merdivenden iniyor gibidir.

Ben, onu nerede ve ne zaman tanıdım? Şimdi pek kestiremiyorum. Ama herhalde matbaada görüşmüş olacağız. Aramızda derin bir dostluk kuracak vesilelere eremedik. Ne mektep arkadaşlığı ne gazete yoldaşlığı ne de herhangi bir beraber yaşayış imkânı bulamadık. Bütün bu hep ayrı geçen ömürlerimize rağmen, öyle sanırım ki Necmettin Halil, bana bir dost kadar

Sevilen haller, beğenilen ruh tezahürleri karşısında, zaten sevginin doğup taşması için, uzun bir zaman zincirine pek de lüzum yoktur.    .

Yalnız, şimdi yazarken, kalemime bir tereddüdün prangasını takan bir şey var. Onunla beraber yaşamadığım hadiseler, vakalar karşısında onu tartmak, müşahede altına almak imkanını bulamadığım için ruhî hükümlerimde yanılmaktan korkuyorum.

Evet, mutlaka Vakit’in herhangi bir odasında görüşmüşüzdür Onunla uzunca temasım Ankara’da oldu. Bir komisyonda bir halta kadar birlikte çalıştık. Bu komisyon, öyle bir çalışma çerçevesi içinde idi ki âzâların bir yandan bilgi tarafları meydana çıkıyor, bir taraftan da iç âlemlerinin sırrına yarayacak pencereler açıyordu. Benlik, gurur, kıskançlık, çekememek, hırs gibi küçük duyguların hiçbirini onda görmedim.    

Bilgisini söylerken sesi yumuşuyor, tevazu onda canlanır gibi oluyordu. Ağırbaşlı sükûnundan, temkinli münakaşalarından hoşlanmıştım. Başkalarının kırdıkları potlardan bile kızaracak kadar, içi duyguyla dolu görünüyordu. Onu bilen tanıdıklarımın hepsi, bu noktada benimle birleştiler.

Necmettin Halil, Dergâh mecmuasındaki yazılarıyla tanınmış bir şairdir. Edebiyat tarihi kitaplarında “Dergah şairi diye anılır

Fakat Dergâh, edebî bir bayrak değildi. Bir fikir, bir nazariye, bir ideal için çıkmıyordu ki şairleri adıyla damgalayabilsin. Onun için bu nispeti, ben, kendi kendime izah edemiyorum. 

Necmettin Halil, daha ilk manzumelerinde, ince ve örselenmiş ruhundan haberler getirmişti. Tevazuu, sıcak ve tatlı bir gönül kabında sunuyor, kendi parıltısını kendi eliyle gölgeliyordu.

Sonra, bunları toplayarak kitap yaptığı vakit de aynı tevazuun biraz daha büyüdüğünü gördük. Eserine, Çakıl Taşları adını vermişti.

Fakat “Ben ki bin ıstıraba katlanarak, ilham denizinin dibine kadar inmiş, inci aramıştım. İşte bütün bu gayretten elimde nihayet şu çakıl taşları kaldı,” diye başlayan adamın tevazuu kadar büyük bir kendisine inanışı da var demektir.

Çünkü hiç kimse, gerçekten çakıl taşı olduğuna kani olduğu şeyleri mısra diye ortaya atmaz.

Necmettin Halil’in, radyoda verdiği edebî konferanslar, şiiri ne geniş anlayışlı bir baş ve ne derin sezişli bir ruhla süzdüğünü gösterir. Şu halde o çakıl taşlarında eğer sihirli birer inci bulamıyorsak, kabahat kendimizindir.

Son zamanlarda yeni şiirler verdiğini görmedim. Fakat susan şairin yerine, konuşan şair var ve olgun kafasıyla çalışan bir hoca var.

Divan edebiyatının metinleri üstünde hayli yorularak çalıştığını gösteren büyük bir eseri çıkalı daha bir ay bile olmadı.

Müsteşrik işaretlerine benzeyen ve bir bakıma, onlardan daha mütekâmil bir ikaa sahip olan birtakım remizler kullanmış. Bunlarla en acemi çocuk, hiç hata yapmadan, en çetin bir kasideyi, en çetrefil bir rubaiyi bütün vezni ikaı ile okuyabilir. Metinlerin izahında da eski şerhlerden ayrılan daha sağlam bir yolun tutulduğu görülüyor.

Şair Necmettin Halil, çakıl taşlarında, çiçeğe yalnız güzelliği için yaklaşan, yalnız rengi uğrunda kanat çırpan bir kelebek gibi çalışmıştı. Son eserinde onun kelebeğe arıyı da yoldaş ettiğini gördük. Altın sanat peteği artık muhtaç olduğu balla beraber mumu da buldu demektir.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER