Kullanıcı Oyu: 0 / 5

Yıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değilYıldız etkin değil
 

 

NECMETTİN HALİL

 

Şimal Türklerine mahsus step rüzgârları ile yanıp sararmış esmer bir ten. Kemikli, geniş bir yüz, bu derin akan sular gibi dalgasız, kırışıksız, durgun yüzde tertemiz bir ruhun, müsterih bir vicdanın huzuru okunur. Küçük rüzgârlardan engin denizler nasıl sarsılmaz ve köpürmezlerse, o da kolay kolay heyecanlanmaz. Sinirlerinin akordu sağlamdır.

Biraz büyükçe ağzı, dolgun dudakları, sert çizgili çenesi ilk bakışta yalçın ihtiraslardan haber veriyor sanırsınız. Fakat beraberliğiniz eskidikçe, bu ilk tahminlerinizde yanıldığınızı anlarsınız.

Açık solgun alnı, donuk saçları, çıkıntılı kaşları adamı hiç de yumuşak bir yaradılışa hazırlamaz. Sanırsınız ki bu hırçın, kavgacı ve yalçın zarfın içinde zorba bir ruh vardır. Ama gözlerini görünce fikriniz değişir. Bu kumral elâ gözler, bu dürüst ve iyi bakışlar, bütün o evvelki intibaları bir hızda siler. Orta boylu, geniş göğüslü ve sağlam yapılıdır. Tıklım tıklım dolu çantası ile biraz öne doğru eğik yürür. Dümdüz yollarda bitmez tükenmez bir merdivenden iniyor gibidir.

Ben, onu nerede ve ne zaman tanıdım? Şimdi pek kestiremiyorum. Ama herhalde matbaada görüşmüş olacağız. Aramızda derin bir dostluk kuracak vesilelere eremedik. Ne mektep arkadaşlığı ne gazete yoldaşlığı ne de herhangi bir beraber yaşayış imkânı bulamadık. Bütün bu hep ayrı geçen ömürlerimize rağmen, öyle sanırım ki Necmettin Halil, bana bir dost kadar

Sevilen haller, beğenilen ruh tezahürleri karşısında, zaten sevginin doğup taşması için, uzun bir zaman zincirine pek de lüzum yoktur.    .

Yalnız, şimdi yazarken, kalemime bir tereddüdün prangasını takan bir şey var. Onunla beraber yaşamadığım hadiseler, vakalar karşısında onu tartmak, müşahede altına almak imkanını bulamadığım için ruhî hükümlerimde yanılmaktan korkuyorum.

Evet, mutlaka Vakit’in herhangi bir odasında görüşmüşüzdür Onunla uzunca temasım Ankara’da oldu. Bir komisyonda bir halta kadar birlikte çalıştık. Bu komisyon, öyle bir çalışma çerçevesi içinde idi ki âzâların bir yandan bilgi tarafları meydana çıkıyor, bir taraftan da iç âlemlerinin sırrına yarayacak pencereler açıyordu. Benlik, gurur, kıskançlık, çekememek, hırs gibi küçük duyguların hiçbirini onda görmedim.    

Bilgisini söylerken sesi yumuşuyor, tevazu onda canlanır gibi oluyordu. Ağırbaşlı sükûnundan, temkinli münakaşalarından hoşlanmıştım. Başkalarının kırdıkları potlardan bile kızaracak kadar, içi duyguyla dolu görünüyordu. Onu bilen tanıdıklarımın hepsi, bu noktada benimle birleştiler.

Necmettin Halil, Dergâh mecmuasındaki yazılarıyla tanınmış bir şairdir. Edebiyat tarihi kitaplarında “Dergah şairi diye anılır

Fakat Dergâh, edebî bir bayrak değildi. Bir fikir, bir nazariye, bir ideal için çıkmıyordu ki şairleri adıyla damgalayabilsin. Onun için bu nispeti, ben, kendi kendime izah edemiyorum. 

Necmettin Halil, daha ilk manzumelerinde, ince ve örselenmiş ruhundan haberler getirmişti. Tevazuu, sıcak ve tatlı bir gönül kabında sunuyor, kendi parıltısını kendi eliyle gölgeliyordu.

Sonra, bunları toplayarak kitap yaptığı vakit de aynı tevazuun biraz daha büyüdüğünü gördük. Eserine, Çakıl Taşları adını vermişti.

Fakat “Ben ki bin ıstıraba katlanarak, ilham denizinin dibine kadar inmiş, inci aramıştım. İşte bütün bu gayretten elimde nihayet şu çakıl taşları kaldı,” diye başlayan adamın tevazuu kadar büyük bir kendisine inanışı da var demektir.

Çünkü hiç kimse, gerçekten çakıl taşı olduğuna kani olduğu şeyleri mısra diye ortaya atmaz.

Necmettin Halil’in, radyoda verdiği edebî konferanslar, şiiri ne geniş anlayışlı bir baş ve ne derin sezişli bir ruhla süzdüğünü gösterir. Şu halde o çakıl taşlarında eğer sihirli birer inci bulamıyorsak, kabahat kendimizindir.

Son zamanlarda yeni şiirler verdiğini görmedim. Fakat susan şairin yerine, konuşan şair var ve olgun kafasıyla çalışan bir hoca var.

Divan edebiyatının metinleri üstünde hayli yorularak çalıştığını gösteren büyük bir eseri çıkalı daha bir ay bile olmadı.

Müsteşrik işaretlerine benzeyen ve bir bakıma, onlardan daha mütekâmil bir ikaa sahip olan birtakım remizler kullanmış. Bunlarla en acemi çocuk, hiç hata yapmadan, en çetin bir kasideyi, en çetrefil bir rubaiyi bütün vezni ikaı ile okuyabilir. Metinlerin izahında da eski şerhlerden ayrılan daha sağlam bir yolun tutulduğu görülüyor.

Şair Necmettin Halil, çakıl taşlarında, çiçeğe yalnız güzelliği için yaklaşan, yalnız rengi uğrunda kanat çırpan bir kelebek gibi çalışmıştı. Son eserinde onun kelebeğe arıyı da yoldaş ettiğini gördük. Altın sanat peteği artık muhtaç olduğu balla beraber mumu da buldu demektir.

HAKKI SÜHA GEZGİN, EDEBİ PORTRELER

SON EKLENENLER

Üye Girişi